İHD'den çarpıcı mülteci günü açıklaması

402

 20 Haziran Dünya Mülteci Günü kapsamında açıklama yapan İnsan Hakları Derneği (İHD) Çanakkale Şubesi, Suriye’de yanan iç savaş sonrasında milyonlarca mülteciyi ülkesine kabul eden Türkiye’nin aynı kaderle yüzleştiğini dile getirdi. 2001 yılından bu yana her yıl, 20 Haziran tarihinin Dünya Mülteciler günü olarak anıldığını belirten İnsan Hakları Derneği (İHD) Çanakkale Şubesi, “Mültecilik bir tercih değildir. Açlık, savaş, yıkım, siyasi rejimler, yoksulluk insanları yaşam alanlarını değiştirme yoluna mecbur bırakmaktadır. Özellikle 2011 yılında başlayan Suriye Savaşından bu yana Dünya en büyük Mülteci oranına ulaşmış bulunmaktadır. Birleşmiş Milletlerin Raporuna göre 1996 yılında zorla yerlerinden edilenlerin sayısı 37,3 milyon iken 2016 yılında bu rakam 65,3 milyona çıkmış durumdadır. Suriye savaşından dolayı ülkemiz en fazla mülteci sayısına sahiptir. İçişleri Bakanlığı tarafından Şubat 2017’de verilen rakamlara göre, mülteci olarak bulunan insan sayısı 3 milyon 551 bin 78 kişidir. Bu sayının %10 kadarı AFAD kamplarında barınmaktadır. Geri kalanlar dışarıda adeta yaşam savası veriyor” açıklamasında bulundu.

 
“Yemek karşılığında emek sömürüsüne uğramaktalar”
Türkiye’de yaşayan mültecilerin birçok sorunla karşı karşıya kaldığını ifade eden İHD, özellikle mültecilere yönelik cinsel istismar olaylarına değinerek; “ Kamplarda yaşanan hak ihlalleri, cinsel istismar vakalarının boyutu, halkın tanıklıkları, anlatımlarına rağmen sivil toplum kuruluşlarının girmesine ve araştırma yapmasına izin verilmediği için ne durumda olduğu bilinmemektedir. Bağımsız kurum ve kuruluşların inceleyemediği, verilerin almadığı ve mağdurlarla görüşmelerin yapmadığı alanlar olarak kamplar bir bilinmez olarak karşımızda durmaktadır. Özellikle Urfa, Antep, İstanbul ve Çukurova bölgesinde mültecilerin yoğun olarak bulunmasına rağmen, sayılar hemen hemen her yere de az ya da çok dağılmış durumdadırlar. Bu nedenle mültecilerin yaşadığı sorunlar ülkenin genelini ilgilendiren sorunlardır. Genel olarak; barınma ve çalışma sorunları, sağlık sorunları, eğitim sorunları ve hukuksal sorunlarla karşı karşıyadırlar. Çalışma ve barınma sorunu bu sorunların en büyüğünü teşkil ediyor. Tarım, inşaat ve küçük sanayi alanında kayıtsız ve köle mantığı ile gün doğumundan gün batımına kadar neredeyse yok denecek kadar bir ücrete ya da barınma ve yemek karşılığında emek sömürüsüne uğramaktalar. Emeklerinin sömürülmesi konusunda hiçbir yasal hakka sahip değiller. Gerek dil ve çalışma hakkına resmi olarak sahip olmadıklarından bir hukuksal başvuru yapamıyorlar. Şehirlerde kalanlar küçük sanayi tesislerinde çalışarak, atık toplama işçiliği yaparak, çocuklar mendil ve su satarak, kadınlar dilenerek yaşamak zorundalar. Bu açık alanlarda tamamen savunmasız durumdalar. Çocukların ve kadınların cinsel istismara açık olması da ayrı bir acı durumdur. Suriyeli kadınlar sınır illerinde özellikle 2. ve 3. eş olarak alınmakta ve bunların yaşları oldukça küçüktür. Çocuk anne oranı çok fazladır.  Sağlığa erişim hakkında da imkânsızlıklar içerisindeler. Kendilerine tanınabilecek haklardan ya haberleri yok, ya da bu haklara erişimde zorluklar yaşıyorlar. Daha yakın bir zamanda Mardin’de kampta kalan Ezidi bir mülteci kendisinden karşılama imkânına sahip olmadığı bir bedel istendiği ve tedavi edilmediği için yaşamını yitirmiştir. Kayıt altına alınmamış ve basına yansımayan buna benzer birçok vaka mevcuttur. Eğitim alanında ise; çocukların kısmi olarak okula gidebilenleri doğrudan öğrenci olarak alınmışlar ve Türkçe eğitim sistemi içinde devam etmektedirler. Bu da dil bilmeyen çocuk için ve eğitimci içinde büyük problem teşkil etmektedir. Çocuklar, okuldan çıktıktan sonra tekrar mendil ve su satmak ve dilenmek için tekrar sokaklara dönmektedirler. Ülkemizde tüm geri gönderme merkezleri ve kamplar denetime açılmalı, şeffaflaşmalıdır. Emek sömürüsünün önüne geçilmeli, çocuklar ve kadınlar başta olmak üzere istismara karşı korunmalıdırlar. Eğitim ve sağlığa erişim hakları düzeltilmeli, yaşam alanları rehabilite edilmelidir. Kötü koşullarda yaşam alanlarından çıkartılarak insan onuruna yakışan alanlarda yaşatılmalıdırlar” değerlendirmesinde bulundu.
 
“Türkiye’deki vatandaşlar OHAL nedeniyle ülkeyi terk ediyor”
Türkiye’de yaşanan vatandaşlarında OHAL döneminde başka ülkelere göç ettiğini söyleyen İHD Şubesi, “OHAL uygulamaları nedeniyle on binlerce insan Türkiye’yi terk ermek durumunda kalmıştır. Devam eden silahlı çatışma ortamında sokağa çıkma yasağı ilan edilerek abluka altına alınan kentlerin yıkılması sonucu en az beş yüz bin insanın zorla yerinden edilerek iç göçmen durumuna düşürüldüğünü unutmamak gerekir, siyasal iktidar abluka altına aldığı bu kentlerde ki yıkımı sürdürerek özellikle sur örneğinde görüldüğü gibi kent yıkımları devam etmekte ve on binlerce insan mağdur durumuna düşürülmektedir. Türkiye’nin bir an önce OHAL i kaldırıp yıkıma neden olduğu kentlerde ki mağduriyetleri gidermeli ve geri dönüş imkânlarını yaratmalıdır. Bunun için de Kürt sorununda barışçıl ve demokratik politikalara acilen ihtiyaç vardır. Türkiye’nin mültecileri siyasi amaçlarına ulaşmak için pazarlık konusu yaptığı ve bu anlamda AB ile imzaladığı geri kabul/vize muafiyeti anlaşması insan hakları açısından kabul edilemez, gerek AB’nin gerekse de Türkiye’nin mülteci hukukundan kaynaklanan sorumluluklarını yerine getirmesi gerekmektedir. Türkiye’deki OHAL koşullarındaki otoriter yönetim anlayışının sürmesinin yarattığı sonuçlardan birisi de Türkiye vatandaşlarının siyasal nedenlerle ülkelerini terk ederek mülteci konumuna düşmesidir. Bu nedenle bir an önce OHAL kaldırılmalı ve mağduriyetler giderilmelidir. 20 Haziran Dünya Mülteci Günü, insanlık zincirinin bu en zayıf halkası olan halklara karşı devletler ve tüm kurumlar insanlık görevlerini yerine getirmelidirler” dedi. 
(Şebnem Özer)
Paylaş