Gazeteci örgütlerinin tepkisi artıyor

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın partisinin il başkanları toplantısında tutuklu gazeteciler hakkında yaptığı açıklamalara Çağdaş Gazeteciler Derneğinden sonra Gazetecilere Özgürlük Platformu ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti de tepki gösterdi.

468
Gazetecilere Özgürlük Platformu Dönem Başkanı ve Basın Konseyi Başkanı Orhan Birgit; "Sayın Başbakanın Gazetecilere Karşı Girişilen "İleri Zulmü" Meşrulaştırma Çabaları, Aslında Türkiye`nin Dünya Basın Özgürlüğü Sıralaması`nda Neden 148. Sırada Yer Aldığının En Güzel İzahıdır"dedi.
 
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından yapılan yazılı açıklamada, 2012 yılının iki ayını geride bırakırken basın özgürlüğü ile ilgili sorunların devam ettiği vurgulanırken, cezaevlerinde gazetecilerle dayanışmanın sürdürüleceği vurgulandı.
 
Gazetecilere Özgürlük Platformu Dönem Başkanı Orhan Birgit, Başbakan R. Tayyip Erdoğan`ın dün partisinin genişletilmiş il başkanları toplantısında tutuklu gazetecilerle ilgili yapmış olduğu "talihsiz" açıklamaların gerçeği yansıtmadığını belirterek, şunları söyledi:
“Sayın Başbakan`ın halen cezaevinde bulunan 105 gazeteciyle ilgili olarak ciddi bilgi hatalarıyla dolu konuşmasını büyük bir üzüntüyle izledik. Cezaevindeki gazetecilere karşı soyut, haksız ve mesnetsiz ithamlar girişilen "itibarsızlaştırma" çabalarının siyasal iktidar nezdinde, artık tam bir "idari pratik" haline gelmiş olması, demokratik bir rejimde asla kabul edilemez bir durumdur.
 
Siyasal iktidarın, gazetecilerin yargılanmakta olduğu davalara ilişkin, kendisini yargı organının da başı sayarak, başta yargı bağımsızlığı, masumiyet karinesi, adil yargılanma hakkı gibi hukukun temel evrensel ilkelerini hiçe sayan, hukukun üstünlüğünü ayaklar altına alan bu diktatöryel tavrı,  bir yandan insan hakları ve demokrasi kültürünün iktidarın bilinçaltında nasıl içselleştirilemediğini ortaya koyarken, diğer yandan ise, Türkiye`nin 2012 yılı DünyaBasın Özgürlüğü İndeksi`nde neden 148. Sıraya kadar gerilediğinin ipuçlarını da ortaya koymaktadır.
 
Basın özgürlüğüne ilişkin evrensel verilere değinmişken, Sayın Başbakan`ın, devlet adamı ciddiyeti ile asla bağdaşmayan vahim bilgi yanlışlarına da kısaca vurgu yapmak gerektiğini düşünüyoruz. Sayın Başbakan, Türkiye`deki tutuklu gazetecilere ilişkin olarak, Amerikan Gazetecileri Koruma Komitesi`nin (CPJ) açıkladığı rakamı belirtiyor, ancak nedense aynı CPJ`nin bu rakamın nihai ve sınırlayıcı olmadığı yönündeki uyarısını ve daha önemlisi CPJ`nin Türkiye`de ifade özgürlüğünün ağır baskı altında olduğu gerekçesiyle kendisine gönderdiği 22.12.2012 tarihli eleştiri mektubunu unutuyor. Yine Sayın Başbakan, siyasal iktidar olarak çok yakın ilişkiler içinde oldukları, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı`nın (ESCO) Medya Özgürlüğü temsilcisi Sayın Dunja Mijatoviç`in bizzat kendi yardımcısıyla görüşerek, Türkiye`deki basın ve ifade özgürlüğüne yönelik baskılara son verilmesi yönündeki ısrarlı açıklamalarını da nedense hatırlamıyor. Aynı şekilde, Sayın Başbakan, -başta değindiğimiz üzere- Türkiye`nin Sınır Tanımayan Muhabirler Örgütü`nün (RSF) 2012 yılı Basın Özgürlüğü İndeksi`nde 148. Sıraya gerileyerek, Avrupa`nın ifade özgürlüğü konusunda en geri kalmış ülkesi konumuna düşmesi konusunu nedense hiç gündemine almıyor. Oysa bilginin evrenselleştiği günümüz dünyasında, tüm bu gelişmeler gözlerden uzak tutulmaya çalışılsa da, hiçbir şekilde gizlenemiyor. Mızrak bir türlü çuvala sığmıyor..!
 
Nihayet, Sayın Başbakan`ın haksız suçlamalarla cezaevine tıkılan gazetecilere yapılan bu zulmü meşrulaştırmaya yönelik açıklamaları ise, ülkemizin geleceği adına bizleri gerçekten endişeye sevk ediyor. Bir kere Sayın Başbakan`ın gazetecilik mesleğini "sarı basın kartı" sahipliğine indirgeyen yaklaşımı, aslında kendisinin ve danışmanlarının gazetecilik mesleğini anlamaktan ne denli uzak olduğunu ortaya koyuyor. Ancak daha da önemlisi, Sayın Başbakanın elindeki uzun listede hemen hepsi birer "örgüt üyesi" ve "terörist" olarak gösterilen gazetecilerin, hangi eylemleriyle bu sıfatları hak ettiklerinin bir türlü izah edilememesi? Gazetecilerle ilgili iddianameler didik didik edildiğinde dahi, hiçbir gazetecinin silahla, bombayla, suikastle veya terörist örgüt faaliyetiyle ilintili olabilecek herhangi bir "EYLEM"le ilişkilendirilememesi..! Onca haksız itham ve karalamadan sonra, tutuklu gazetecilere iddianamelerde yöneltilebilen yegane "eylem"in, yazı yazmak ve telefonla konuşmaktan ibaret olması..!
 
Buradan bir kez daha soruyoruz,mızrak çuvala bir türlü sığmayınca, önce Sayın Başbakan tarafından daha önce "polis ve asker katili", son olarak da AB Bakanı Sayın Egemen Bağış tarafından da "tecavüzcü" olarak ilan edilen bu tutuklu gazeteciler, halen cezaevinde tutulmalarını gerektirecek hangi "EYLEM"leri gerçekleştirmişlerdir?
 
TGC: 100’ü aşkın gazeteci cezaevinde
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından yapılan yazılı açıklamada, 2012 yılının iki ayını geride bırakırken basın özgürlüğü ile ilgil sorunların devam ettiği vurgulanırken, cezaevlerinde gazetecilerle dayanışmanın sürdürüleceği vurgulandı.
 
148’İNCİ SIRADAYIZ
Açıklamada, “2011 yılındaki Türkiye’nin ifade özgürlüğü ve gazetecilerin çalışma koşulları açısından 179 ülke arasında 148’inci sırada bulunduğu gerçeğinin değişmediğini görmenin üzüntüsü içindeyiz.” denildi.
 
TGC’nin, bu güne kadar gazetecilik faaliyetinin suç sayılmadığı bir ülkede yaşamak isteğini dile getirdiği bildirilen açıklamada, şöyle devam edildi:  “Gazetecilerin tutuksuz yargılanmasını, aylardır, yıllardır ellerinden alınan özgürlüklerin geri verilmesini, tecrit uygulamasının kaldırılmasını olağanüstü dönemlerin ürünü olan Özel Yetkili Mahkemelere son verilmesini istedik. Çok sayıda yayın organının toplatılmasının, kapatılmasının, karikatür ve mizah dergilerinin poşete konulmasının, internet sitelerine erişimin engellenmesinin, radyo ve televizyon kuruluşlarına çeşitli yaptırımlar uygulanmasının, gazetecilerin iş güvencesinden yoksun bırakılmasının basının önündeki ciddi sorunlar olduğunu dile getirdik. 
 
Buna karşın, Adalet Bakanlığı kimi zaman tutuklu gazeteci olmadığını kimi zaman sayısının bir uluslar arası kuruluşun yanlış değerlendirmesine dayanarak 8 olduğunu öne sürdü. İçişleri Bakanlığı, “Sadece silahlı terör değil. Bunun bir başka ayağı daha var. Psikolojik terör var” iddiasında bulunurken,  terörizme destek veren alanlar arasında sanat, şiir, gazetecilik ve akademik çevreleri saydı. Bandrollü yasal kitaplar, dergiler, dava dosyalarına konuldu.  “Silahsız terör örgütü” gibi anlamsız bir tanım yasal literatüre sokuldu.
 
Yargılanan meslektaşlarımız yazdıkları basılmamış kitaplar, yazılar, yaptıkları haberler, yayınladıkları fotoğraflar, telefon görüşmeleri ya da telefon rehberlerindeki numaralarla ilgili sorgulandıkları halde “terörist” olmakla suçlandılar. Birçok meslektaşımız terörist faaliyetlerde bulunduğu iddiasıyla, cezaevinde yargılamayı beklemekte.”
 
100’Ü AŞKIN GAZETECİ CEZAEVİNDE
TGC açıklamasında, “ ‘Terör örgütünün medya ayağı’ vurgusu düzenlenen iddianame de yer aldı. Terörle Mücadele Kanunu’nu gazetecilik faaliyetlerine uygulamanın yolları arandı, adeta zorlandı” denilirken tutuklu gazetecilere dair de şu saptamalara yer verildi: “Yüzü aşkın gazeteci, 2005 yılından bu yana Türk Ceza Yasası, Terörle Mücadele Yasası ve Ceza Muhakemeleri Yasası gibi temel ceza yasalarında yapılan düzenlemelerin yorumlarıyla suçlanmakta ve tutuklu olarak yargılanmakta. Ayrıca çok sayıda gazeteci ve medya kuruluşu hakkında hapis veya para cezası talebiyle açılmış on bin dolayında soruşturma ve dava bulunuyor.”
 
TGC, açıklamasında “Cezaevlerindeki meslektaşlarımızı unutmadığımızı onlarla dayanışmamızı güçlendirerek sürdüreceğimizi açıklıyoruz” vurgusu da yapıldı.
Paylaş