Enerji ve Tabi Kaynakları eski Bakanı ve Eski Başbakan Yardımcısı Mustafa Cumhur Ersümer ve eski Anavatanlılar, geleneksel hale gelen ve bu yıl 39’uncu düzenlenen iftar programında Biga’da bir araya geldi. Biga Anavatan Partisi Eski İlçe Başkanı İbrahim Aydın’ın kızı Meral Aydın ve oğlu Zekeriya Aydın'ın ev sahipliğinde gerçekleşen programında birlikte oruç açtılar. Ersümer; “Seçimde; ilimizi, ilçemizi, beldemizi yönetecek, belediye başkanlarımızı, meclis üyelerimizi, il genel meclis üyelerimizi seçeceğiz. Bu seçimde de biz öyle yapıyoruz, bütün vatandaşlarımızın da öyle yapacağını düşünüyoruz. Partizanlık yapmamış, belediye imkanlarını çarçur etmemiş, keyfine göre harcamamış arkadaşları destekleyeceğiz” diye konuştu.
Ersümer, ülke gündemini değerlendirerek, “Geçen yıl hala dumanı tüten deprem ile başlamıştık, acı azalmıyor artarak devam ediyor. Öncelikle vefat edenleri rahmetle anıyorum acılı ailelere sabırlar diliyorum. Halen, deprem bölgesinde, konteynırda, çadırlarda yaşayan; soğukla, sıcakla mücadele eden, yardımlarla yaşam mücadelesini sürdüren, ailelerin varlığından hicap duyuyorum. Bu yüzyılda, böylesine imkanlara sahip bir ülkede, halen vatandaşlarımızın bu durumda olmalarından dolayı üzülüyorum. Aradan geçen bir yılda neler yapılabildi diye bakınca; Geçen yıl 31 Mart’ta ‘650 bin konut yapılarak bir yıl içinde teslim edileceği’ açıklanmıştı. 11 ilde, 930 kurulan şantiyede, 110 bin personelle, 41 bin konutun ve 5 bin köy evinin hak sahiplerine teslim edilmeye hazır hale getirildiğini görüyoruz. AFAD tarafından 441 bin 500 bağımsız bölüm için hak sahipliği tespiti yapıldığı açıklanmıştı. Anlaşılan bir yılda sadece söz verilenin yüzde onu yapılabilmiş. Depremzedelerin yüzde doksanı ev bekliyor. Ayrıca, ancak bir yıl sonra, 11 ilde içme suyu, atık su, kanalizasyon, arıtma tesisleri için proje yapımlarına daha yeni başlanmış, İlbank projeleri yapacakmış, sonra da yapımına başlanacak inşallah. Deprem bölgesinde eğitimde, sağlıkta, ulaşımda sıkıntılar devam ediyor. Üretici, esnaf özel destek bekliyor, işsizlik çok büyük, ekonomik sıkıntılar artarak devam ediyor” dedi.
“Bizim Rusya ile imzalamış bulunduğumuz ikili anlaşmaya bağlı olarak da yargılama yapıldı, bununla ilgili de beraat kararı varıldı. Ondan sonra mevcut hükümetimiz de bu ikili anlaşmaları uygulamaya koydu. İlki Rusya ile nükleer santral anlaşması imzalandı. Tabi ki bu nükleer santral anlaşmasının her maddesi tartışılıyor. Çok pahalı bir elektrik üretimi olacağı söyleniyor” sözlerine dikkat çekerek, “Yetmedi, oraya bir liman yapıldı, o limanın Rusya için asgari bir üs halinde kullanılabileceği, böylelikle Rusya’nın 100 yıllık rüyası olan Akdeniz’e inme imkanının sağlanacağı söyleniyor. Tabi pahalılık konusuna katılıyorum. Hakikaten çok pahalı. Benim dönemimde, 10 milyar kilovatsaat elektrik üretecek, 5 milyar dolar maliyetli bir nükleer santralin yapılmasıyla ilgili teklifler aldık. Teklifleri değerlendirdik, rahmetli Ecevit çağırdı, dedi ki; ‘Cumhur bey benim dönemimde nükleer santral yapılmasını istemiyorum, Türkiye’nin yenilenebilir kaynakları var’ dedi, ama benim o günkü fikrim, bugünkü fikrim de aynı; Siz Türkiye’nin bütün sularından elektrik üretseniz, bütün rüzgar ve güneş kapasitesini kullansanız, Türkiye’nin ihtiyacını karşılamaz. Mutlaka, ana bir takım santrallerin devrede olması lazım. Ben de sayın Ecevit’e, ‘Dönemimde nükleer santral yapılsın’ dedim ama emir demiri keser, biz ihaleyi iptal ettik. Şimdi bu ihale esnasında aldığımız teklifler var; bizi verilen tekliflerde en ucuz fiyat kilovat başına 2,56 sentti, şimdi ben bakıyorum Rusya ile yapılan sözleşmede 12,35 sent ödenecek. Nerdeyse 5 misli! Bu çok pahalıya mal olan bir nükleer santral oldu ve bize de çok pahalı bir elektrik akışı olacak. Yıllara göre baktığınızda bu 12,35’in 15 dolarlara çıktığı söyleniyor, görülüyor” şeklinde konuştu.
Enerji ve Tabi Kaynakları eski Bakanı Ersümer sözlerini şu şekilde sürdürdü, “Bu ikili anlaşmaların en günceli Birleşik Arap Emirlikleri ile yapılan anlaşma. Birleşik Arap Emirlikleri ile enerji sektörü kapsamında, öyle bir anlaşma yapılmış ki, Türkiye’nin bütün enerji kaynaklarının kullanım hakkı Birleşik Arap Emirlikleri’ne verilmiş; yani adamlar 28 bin 500 megavatlık bir kapasitede elektrik üretebilecekler, söylenene göre 18 milyar kilovat saat elektrik üretecekler. Yani bütün rüzgar kapasitesini, güneş kapasitesini, deniz üstü rüzgar kapasitesini, elektrik üretiminde yapılabilecek bütün doğalgaz santrallerini Birleşik Arap Emirlikleri’nin tekeline veriyoruz. Hatta basına öyle bir yansıdı ki, ‘bu bir ikili anlaşma değil, bu bir kapitülasyon’ dediler. Yani madenleri veriyorsunuz, nitelikli madenlerinizi veriyorsunuz, hidrojen üretiminizi veriyorsunuz. Peki Enerji Bakanlığı ne yapacak? Yani bu enerji bakanına şanslı bakan diyorum ben. Bana bağlı 28 genel müdürlük, 125 bin personel vardı. Biz 7/24 bir fazla megavat elektriği nasıl üretebiliriz diye çırpınış içinde olduk. Bir yandan bu santrallerin finansını sağlayabilmek için büyük çabalar harcadık. Yani Japonya’sından Amerika’sına, bu finansmanın sağlanabilesi uğraşlar verdik. Şimdi bugüne bakınca, ‘ver işleri Birleşik Arap Emirlikleri’ne sür keyfini’ diyorum. Yani Enerji Bakanını kıskanıyorum, ne iş yapacak bilmiyorum bundan sonra. Şimdi proje sahalarını hazırlayacaklar, bütün ÇED, çevre izinlerini alarak bu sahaları yatırıma hazır hale getirecekler. Bu sahalar için hiçbir Türk vatandaşı başvuramayacak. Yani ‘benim param var, şuraya şu yatırımı yapayım’ dediğinde, ‘git Birleşik Arap Emirlikleri’nden izin al’ diyecekler. Başka hiçbir ülke bu sahalarda bu yatırımları yapamayacak. Niye bunlar verildi? Biliyorsunuz döviz darboğazına girildiğinde swap yapıldı. Söylenen o ki, bu yapılan swapların karşılığı olarak da ikili anlaşmalarla bu ayrıcalıklar tanındı.”
Ersümer 31 Mart Yerel Seçimlerine ilişkin, “Yerel seçimlere gelince; öncelikle, seçime giren bütün siyasi partilere ve adaylara başarılar diliyoruz. Seçimde; ilimizi, ilçemizi, beldemizi yönetecek, belediye başkanlarımızı, meclis üyelerimizi, il genel meclis üyelerimizi seçeceğiz. Bu seçimde de biz öyle yapıyoruz, bütün vatandaşlarımızın da öyle yapacağını düşünüyoruz. Partizanlık yapmamış, belediye imkanlarını çarçur etmemiş, keyfine göre harcamamış arkadaşları destekleyeceğiz. Parti ve adaylarla ilgili konuşmuyorum. Tabi böyle davranmayan belediye başkanlarını, zaten ne biz affederiz, ne vatandaş, ne de Allah affeder! Şimdi mahalli seçim denince, çok yakın tarihimizde, çok yakın derken de 35 yıl öncesine götüreceğim sizi. 1989’da mahalli seçim yaşadık, bu mahalli seçimden önce biz yüzde 40 kusur oy ve 292 milletvekili ile tek başına iktidara gelmiş bir hükümettik. Hemen iki sene sonra, 89 Mart ayında mahalli seçimler yapıldı. Bu seçimlerde Rahmetli Demirel ve Rahmetli İnönü el ele verdiler, bu beraberlik kamuoyuna yansıdı, biri ‘limon gibi sıkın’ dedi, biri ‘süpürün’ dedi. Bizim iktidarımız bugünkü kadar kötü vaziyette değildi, ama biz seçim sonucunda yüzde 21,75 oy aldık. Bu tabi bizim partide de moral bozukluğu yaptı. Neticede ‘siz 21,75 oy aldınız, iktidarınızı kaybettiniz’ dendi. Rahmetli Turgut Beyi Cumhurbaşkanı seçtik. ‘Sen de 21,75’in cumhurbaşkanısın’ diye suçlandı. Akabinde erken seçim geldi. Biz erken seçimde çoğunluğumuzu kaybettik. İktidardan olduk. Zaten bir daha da tek başımıza iktidar olamadık. Bu seçimlerde neleri yanlış yaptık diye bakıyorum; Bizim yaptığımız yanlışlar bugünkü yönetimin yaptığı yanlışlarla aynı. Neydi o? Biz gazetelere ilan verdik; işte “böyle elleri bağlı bir belediye başkanı olmasını istemiyorsanız bizim adayımıza oy verin” dedik, ardından düşünen belediye başkanı resimleri, dedik ki “Bu belediye başkanı gibi belediye başkanı olmasını istemiyorsanız bize oy verin” dedik. Neticede biz bunu çok üstü kapalı bir tehdit gibi kullandık. Şimdi bu yönetim bunu çok açık söylüyor. Bağıra bağıra söylüyor, “Sen bize oy vermezsen hizmet alamazsın, bak alabildi mi hizmet alamadı” deniyor. En baştaki de söylüyor, bakanları da söylüyor. Bu tehdit söylemini, bu dayatmayı çok rahat kullanıyorlar. Bilmiyorum, bunun sonu hiç hayra alamet değildir. Vatandaşımızın böyle tehditlere, şantajlara pabuç bırakacağını da zannetmiyorum. Bu dönemde, yani şuanda, muhalefet partileri el ele verdiler, birbirleri ile kavga ediyorlar. 6’lı masa bir anda 6 ayrı partiye döndü. Birbirleri ile uğraşanlar, her gün birbirlerine aleyhine argümanlar üreten muhalefet partileri ortaya çıktı. Neticede Türk milletinin yüksek bir irfanı vardır. Ben şöyle görüyorum, vatandaş sandıkta bazı partileri birleştirecek, bazı partileri ebediyen ayıracak, bazı partileri de Türk siyasetine gelmemeleri üzerine silip atacak. Bu yüksek irfan bunu sağlayacak diye düşünüyorum” sözlerine yer verdi.
Ersümer ülkenin dış politikalarına değinerek, “Ülkenin durumuna bakarsak, 89’dan daha vahim bir şekilde yönetiliyoruz. Patinaj yapan, zikzak yapan bir dış politikamız var. Türkiye’nin itibarı tartışılıyor. 9 bakan değiştirilen bir milli eğitimimiz var. Çocuklara kurban kesme ve mezarlık eğitimleri veren hale geldi. Bir türlü çözülemeyen, vatandaşı isyan ettiren hastanesi, eczanesi, ciddi sağlık problemleri ile boğuşan bir halde insanımız. Bir de dayanılmaz zamlarla yönetildiği zannedilen akaryakıta, elektriğe ve doğalgazın faturası vatandaşa çıkarılan beceriksiz enerji politikaları var. Şimdi seçimler nedeniyle vatandaşa yansıtılmayan zamların sonucunda BOTAŞ’ta ve ÜEAŞ’ta, yani Türkiye’ye gaz temin eden, elektrik üreten her iki dev şirketimiz de büyük zararda. Bu zararı da görev zararı kabul edilerek hazineye yükleniyor, neticede yine bize dönüp geliyor. Miktarı söylersem gerçekten şaşırtıcı. BOTAŞ’in görev zararı 75 milyar liraya ulaşmış, ÜEAŞ’ın görev zararı da 77 milyar liraya çıkmış. Hani bizden ikinci bir taşıt vergisi aldılar ya, oradan 30 milyar lira toplanmış, BOTAŞ’ın batırdığı paranın yarısına bile yatmıyor. Şimdi bu TPAO da aynı yolda gidiyor” ifadelerine yer verdi.
Ersümer Maden Kanunu’nu eşeltirerek, “Şimdi hep birlikte yaşadık. Maden kanunu 21 defa değiştirildi. 80 yılda, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 1186 ruhsat vermiş son 15 yılda 386 bin maden ruhsatı verilmiş. Kaç misli olduğunu siz çarpıp bölün, hesaplayın. Maden ruhsatları veriliyor, denetim yapılmıyor. Sonunda da vahşi, denetimsiz madencilik Erzincan’da 9 canımız toprağın altında. Başta ailelerine sonra hepimize başsağlığı ve sabırlar diliyorum. Kapasitenin artırılmasına karar veriliyor. En bariz sebep odur. Onu kim yaptıysa sorumlusu da odur. Faciaya davetiye çıkarılmış, ümit ediyorum acil değerlendirmeler yapılır, bu işin müsebbipleri tespit edilir ve hesabı da sorulur. Çünkü hesap vermeyen, hesap sorulmayan yönetimlerin ülkeyi getireceği yer Türkiye’de de budur, dünyanın her yerinde de budur” dedi.
Ersümer 1915 Çanakkale Köprüsü’ne ilişkin, “Şimdi, kullanılmayan otoyollara, köprülere ödenen ağır bedelleri de marifet gibi anlatıyorlar. Ulaşım sektörü de bocalayıp duruyor. Mesela Çanakkale Köprüsü için 32 milyon 850 bin araçlık garanti verilmiş, beşte biri geçmiş, 6 milyon 200 bin araç geçmiş. Şirkete 11 milyar ödeme yapılmış. Şimdi Çanakkale’den biz de, iktidarımız döneminde köprü yapabilmek için çabaladık. O zaman Danıştay vardı, bunların hesabını soruyordu. Biz hesapladık kaç araç geçtiğini, gemilerle, motorlarla, sayılar belli hesaplanabilir, şimdi de hesaplarsınız. Nasıl oluyor da bu hesap yapılıyor ve 32 milyon garanti veriliyor. Bu yanlışı yapandan da bunun hesabının sorulması lazım. Bu milletin parasına puluna yazık. Her gün de zam yapılıyor. Bir de zam yapılıyor, bunun bir miktarını da yine devlet karşılıyor. Yine gereği gibi gerçek, yapılması gereken zam yapılmıyor. Bunlar yanlış yönetimler, yanlış işlemler, umuyoruz bu yanlıştan dönülecektir. Hiç kimseye bu kadar hak etmediği kar verilmemesi lazım. Ama maalesef bunlar olağan hale geldi. Çünkü bu gidiş, bu ekonominin bozukluğu artarak devam edecek. Kamuoyu yoklaması yapıldı, vatandaşımızın yüzde 84’ü terörü ve başka konuları bir kenara bırakmış, en önemli mesele olarak ekonomiyi söylüyor. 2002’de biz devrettik enflasyon yüzde 29’du, bugün yüzde 70! Dolar biz devrettiğimizde 1,5 liraydı, bugün 31-32 liralarda. Dış borç 124 milyar dolardaydı, şuanda 174 milyar dolara çıkmış. Açlık sınırına bakıyoruz 15 bin lira, yoksulluk sınırı 50 bin lira, asgari ücret 17 bin lira, emeklinin ücreti 10 bin lira… Böyle bir dönemde, bu ekonomik ortamda, emeklisine ‘Sen 10 bin lira ile yaşa’ deme cesaretinde bulunan bir hükümetin seçimlerde alacağı sonucu da tahmin etmemek mümkün değil” ifadelerini kullandı.
Ersümer, Türkiye’nin yüzde 67 enflasyon oranı ile dünyada 6’ncı sırada olduğunu belirterek, “36 aydır gıda fiyatlara artıyor. Gıda enflasyonunda dünyada 4’üncüyüz. Dünyada gıda fiyatları yüzde 10 ucuzlamış, bizde yüzde 72 artmış. Bunlar dayanılacak, katlanılacak şartlar değil. Şimdi özellikle gıda da ithal olağan hale geldi. Gıda ürünlerinde ithal edilmeyen bir şey kalmadı ve biz bir şey yetiştiremiyoruz. Tarımın genel ekonomideki yeri aşağıya çekiliyor. Yani üretmeyen, üretemeyen bir çiftçimiz var. Köylerimiz boşaldı. Gençlerimiz köylerde oturmak, tarım yapmak istemiyor. Bizim düştüğümüz durum; yurtdışına 11 milyar dolar gıda için para ödemişiz. Yani şu paranın küçücük bir kısmı bile çiftçimize destek olarak verilse, Türkiye ayağa kalkar. Hep diyorduk, Türkiye kendi kendine yeten ülkelerden diyorduk. Şimdi düştüğümüz duruma bak. Bu tesadüfen mi oldu? Yani tarımın bu hale gelmesi tesadüfen mi oldu? Sen çiftçini desteklemezsen, ürün fiyatlarını düzenlemezsen, vatandaşın ihtiyacını ülkede üretilenle karşılayamazsan geldiğimiz durum bu oluyor. Dünyada en az geliri olan emekliler Türkiye’de yaşıyor” sözlerine dikkat çekti.
“Ülkemiz dünyanın 10’uncu ekonomisi olacaktı, maalesef 17’nci ekonomisi olarak kaldık” sözlerine dikkat çeken Ersümer; “Vatandaşımız sandığa gidip oy verirken, bunları görmemezlikten mi gelecek? Bunları değerlendirmeyecek mi? Şimdiye kadar ifade etmeye çalıştığım konuların hiçbiri maalesef yönetimin umurunda değil. Onlar, itibardan tasarruf olmaz manasında, yine bütün devlet imkanlarını kullanarak, memur olan bakanlarını sahaya sürerek, vatandaş üzerinde tehdit ve baskılar kurarak, bu seçimden de galip çıkmaya çalışıyorlar. Ama sonuç umdukları gibi olmayacak. Neden olmayacak? Yüzüncü yıl hedefleri açıklamışlardı, 2 trilyon milli gelir olacak demişlerdi, 1.55 milyar dolarda kaldı. 25 bin dolar kişi başına gelirimiz olacaktı, çok sevinmiştik, 13 bin dolarda kaldı. Ülkemiz dünyanın 10’uncu ekonomisi olacaktı, maalesef 17’nci ekonomisi olarak kaldık. 500 milyar dolar ihracat hedefimiz vardı, 253 milyar dolar elde ettik. Tek hane olacağı vaat edilen enflasyon yüzde 70’lere dayandı. İşsizlik diz boyu. Genişletilmiş işsizlik diye bir tabir kullanılıyor, yüzde 26 olmuş. Her yüz kişiden 26’sı işsiz olarak görünüyor. Yüzde 5 olarak taahhüt edilmişti, yüzde 9’ü geçti işsizlik. Ümit ediyoruz, işsizlikle ilgili problem hızlı bir şekilde çözülür” diye belirtti.
(HABER MERKEZİ)