havadurum

Ersümer bağımsız aday mı?

Başbakan eski Yardımcısı, Enerji ve Tabi Kaynaklar eski Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer, gazetemiz Çanakkale OLAY`ın sorularını yanıtladı. Ülke ve kent gündemine dair açıklamalarda bulunan Ersümer, aday olacağı yönündeki iddialara da cevap verdi. Ersümer, “Aday olup olmamam benim elimde olan bir şey değil. Kendi kararımla aday olabileceğim tek yer benim için bağımsız adaylıktır. Çünkü şuanda ben bir siyasi partinin mensubu değilim. Bir siyasi parti vasıtasıyla gidip aday olma durumunda değilim” dedi.

1024
 
 
Türkiye`nin ve kentin duayen siyasetçilerinden Başbakan eski Yardımcısı, Enerji ve Tabi Kaynaklar eski Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer, gazetemiz Çanakkale OLAY`ı ziyareti sırasında sorularımızı da yanıtladı. Ülke ve kent gündeminden ekonomiye siyasetten çevre sorunlarına kadar birçok konuda açıklamalarda bulunan Ersümer, merak edilen birçok konuya açıklık getirdi. Sorularımıza son anket rakamları ile cevap veren Ersümer, genel gündeme ilişkin kamuoyunun bakış açısını yansıttı. Kamuoyu yoklamalarına önem verdiğini ifade eden Ersümer, “Türkiye`de çok ciddi kurum ve kuruluşlar devamlı kamuoyu yoklaması yapıyorlar. Ben bu sonuçları önemsiyorum ve değerlendiriyorum. Her ay bu değerlendirmeler geliyor ben de inceliyorum” dedi. Türkiye`nin dışborcunun ve işsizliğin giderek arttığını söyleyen Ersümer, `torpil` iddialarına da değindi. Ersümer, “Türkiye`deki işsizlik oranı da giderek artan bir oran olarak karşımıza çıkıyor. Bir de kimlerin hangi işlere nasıl atandığı, bu atamaların hepsinin çevresinde şuanda görevde bulunan belli insanların bulunduğunu da görüyorsunuz. Herkesin girdiği imtihanda `nasıl kazanacağım?` diye çabaladığı bir ortamda, hiçbir imtihana girmeden atanan bir sürü insanın varlığı sıkıntı yaratıyor. İddialara bakarsanız, geçen bir gazetede okudum; `askeri vesayetin yerine sivil vesayet ikamet ediyor` diye açıkça söylemler var. Türkiye`nin bir despotizme doğru ilerlediği söyleniyor. Ülke demokrasiden uzaklaştıkça, gelecekten umut beklemek de çok mümkün gözükmüyor. Biraz önce yine bahsettim, Türkiye`de faizlerin yükselmesine neden olan etkenler belli. Toplam dış borç milli gelire göre, bir yıl önce yüzde 44 düzeyindeyken, şimdi yüzde 50`ye yükseliyor. Bir yılda dış borcun milli gelire oranı 6 puan birden artıyor. Bu da tabiki ekonomide sıkıntı yaratan önemli unsurlardan biri” dedi.
 
 
Aday olacak mı?
Neredeyse her seçim döneminde adı adaylar arasında geçen Ersümer, “Aday olmayı düşünüyor musunuz?” şeklindeki sorumuza ise, “Ben 30 senedir Çanakkale`de siyaset yapıyorum, ne kendi partimden ne de başka bir partiden küs olduğum birisi yok. Hiç partizanlık yapmadım. İl, ilçe, köy, ayrımı yapmadım, herkese elimden geldiğince hizmet ettim. Şimdiden herhangi bir ön fikrim, önyargım yok. Ben Çanakkale`de siyaset yapacaksam, bir partiye ya da sıfata ihtiyacım yok. Bizim içimizden birçok arkadaşımız değişik partilerde bulunuyor. Bizim siyaset yapacak alanlarımız var” cevabını verdi.
 
 
İşte Başbakan eski Yardımcısı, Enerji ve Tabi Kaynaklar eski Bakanı Mustafa Cumhur Ersümer`in gazetemiz Çanakkale OLAY`ın soruları üzerine yaptığı o açıklamalar;
OLAY: Türkiye tablosuna baktığımızda neleri görüyoruz? Ekonomiden siyasete vatandaş algısına kadar gözlemlerinizi alabilir miyiz?
ERSÜMER: Bizim kişisel değerlendirmelerimizin dışında, kamuoyunun nasıl baktığı çok önemli. Kamuoyunun değerlendirmesi içinde birçok sonucu barındırıyor. Örneğin Türkiye`de, çok ciddi bir kamuoyu şirketinin yaptığı araştırmaya göre; yüzde 36 Türkiye`nin iyiye gittiğini düşünüyor, yüzde 51,2`si de kötüye gittiğini düşünüyor, yüzde 10`u da kararsız durumda. Yani ülkenin yüzde 36`sı ülkenin şuan içinde bulunduğu durumdan kendini memnun hissediyor. Aslında önemli olan, `Türkiye`de siz mutlu musunuz? Yarınlara umutlu bakabiliyor musunuz?` sorusuna ise, yüzde 43,8`i `ben umutluyum` diyor. Yüzde 41 de ne `umutluyum, ne umutsuzum` diyor, bir kısmı da `fikrim yok` diyor. Ülke ekonomisini nasıl değerlendirdikleri sorulduğunda ise, yüzde 54,4`ü kötü yönetildiğini düşünüyor. İş ekonomiye gelince, çoğunluk kötü bir yönetim olduğunu söylüyor. Yüzde 40`ı ise iyi yönetildiğini düşünüyor, yüzde 5 ise cevap vermiyor. Yani bunların hepsini bir arada düşünmemiz lazım. Bana sorarsanız ben ekonominin çok kötü yönetildiği kanaatindeyim. Ekonominin kötü yönetildiğine dair; artan dış borç, artan işsizlik oranı gibi işaretler var. Türkiye OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) arasında üçüncü sırada, gelir dağılımındaki eşitsizlikte. Şartlar böyle olunca siz nasıl umutlu olursunuz? `Bu umutsuzluk nereden kaynaklanıyor?` derseniz, öncelikle demokratik ortamda çok ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Yani, Türkiye`de bakıyorsunuz, yolsuzluk sıralamasında 11 sıra birden yukarıya çıkmışız, basın özgürlüğü ile ilgili de 56 sıra birden geriye gitmişiz. Yargıya güven noktasında da tabi ki önemli sıkıntılar var Türkiye`de. Bizim yarına dair umutlu olmamızı gerektiren bir etken yok. Türkiye OECD teşkilatı üyeleri içinde gelirin en adaletsiz bir biçimde dağıtıldığı ikinci ülke! Bu önemli bir göstergedir. Uluslararası sınır tanımayan gazetecilerin değerlendirmeleri var. Basın özgürlüğü sıralamasında Türkiye 180 ülke içinde 154`üncü. 10 yılda 56 sıra gerilemişiz. Yani basın özgürlüğü huzurlu ve umutlu yaşamının unsurlarından biriyse, tabi ki; bunu da dikkate almamız lazım. Diğer tarafta bakıyorsunuz, Türkiye yolsuzlukta 11 sıra birden tırmanmış. Yolsuzluk olan bir ülkedeki vatandaşın geleceğe umutlu bakması mümkün mü? İşsizlik rakamına bakıyorsunuz, bir anda çift haneli rakamlara çıkmışız, yüzde 10,1 olmuş. Özellikle gençlerin iş bulamaması ciddi bir sorun. Bir anda gençleri bunalıma sokuyor, bir anda işsiz çocukların bulunduğu ailelerde huzursuzluk yaratıyor. Bu işsizlik oranı da giderek artan bir oran olarak karşımıza çıkıyor. Bir de kimlerin hangi işlere nasıl atandığı, bu atamaların hepsinin çevresinde şuanda görevde bulunan belli insanların bulunduğunu da görüyorsunuz. Herkesin girdiği imtihanda `nasıl kazanacağım?` diye çabaladığı bir ortamda, hiçbir imtihana girmeden atanan bir sürü insanın varlığı sıkıntı yaratıyor. İddialara bakarsanız, geçen bir gazetede okudum; `askeri vesayetin yerine sivil vesayet ikamet ediyor` diye. Açıkça söylemler var. Türkiye`nin bir despotizme doğru ilerlediği söyleniyor. Ülke demokrasiden uzaklaştıkça, gelecekten umut beklemek de çok mümkün gözükmüyor. Biraz önce yine bahsettim, Türkiye`de faizlerin yükselmesine neden olan etkenler belli. Toplam dış borç milli gelire göre, bir yıl önce yüzde 44 düzeyindeyken, şimdi yüzde 50`ye yükseliyor. Bir yılda dış borcun milli gelire oranı 6 puan birden artıyor. Bu da tabi ekonomide sıkıntı yaratan önemli unsurlardan biri.
 
 
OLAY: Türkiye, gündemin neredeyse hergün değiştiği bir ülke. Son dönemde de Cumhurbaşkanı için yapılan `bin odalı saray` tartışmaları var. Siz bu tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
ERSÜMER: Türkiye`de her gün yaşadıklarımız var. Bunlar nedir? Mesela bir `saray` tartışması yaşanıyor. `Kamuoyu nasıl değerlendiriyor?` diye bakalım; `Cumhurbaşkanının saraya taşınmasını onaylıyor musunuz?` diyorlar, yüzde 35 onayladığını söylüyor, yüzde 57 de `hayır, onaylamıyorum` diyor. Yani buradan şu çıkıyor; kamuoyunun çoğunluğu bunu onaylamıyor. Türkiye`nin bin odalı Cumhurbaşkanlığı sarayına ihtiyacı var mı? diye sorulduğunda ise, yüzde 25 `bu bir ihtiyaçtır` diyor. Ama yüzde 66`da Türkiye`nin `böyle bir saraya ihtiyacı yok` diyor. Bunun bir önemi şudur; `devlet adamlarının kamu kaynakları gösterişli ve şaşalı bir hayat sürmesini doğru buluyor musunuz?` diye sorulduğunda ise, yüzde 16 `evet` diyor, yüzde 76`sı böyle bir şeyi doğru bulmadığını söylüyor. Harcanan paranın israf olduğuna inanıp inanmadığına ise, yüzde 63 israf olarak görürken, yüzde 30 `hayır` diyor. Sarayın arkasına bir de konut yapılması durumu var. Bunun için ise yüzde 18 `yapılsın` diyor, yüzde 69 da `yapılmasın` diyor. Bunların ne önemi var, bunlar netice itibariyle bir yere yansıyacaktır. AKP`nin Türkiye siyasetine girerken öne çıkardığı ana fikir, gerçekleştirmeye çalıştığı demokratik ortam, yolsuzlukların önlenmesi gibi vaatlerle taban tabana zıt bir görüntü ortaya çıktı. Vatandaş tabi ki seçimde bunları değerlendirecektir.
 
 
OLAY: Türkiye`de sığınmacıların ciddi bir biçimde artışı söz konusu. Rakamların 1 milyonun üzerinde olduğu açıklandı, bu konuyla ilgili değerlendirmelerinizi de öğrenebilir miyiz?
ERSÜMER: Bu konuya da kamuoyunun gözüyle bakmak lazım. Yani vatandaş sığınmacılar konusuna nasıl bakıyor? Vatandaşın yüzde 28`i `sığınmacılar olsun` diyor, yüzde 66`sı ise `onaylamıyorum` diyor. Sığınmacı almaya devam edilip edilmemesi yönündeki soruya ise,. Yine yüzde 26`sı `evet` diyor, yüzde 68 ise `hayır` diyor. İş çalışma iznine gelince, yüzde 25 `çalışma izni verelim` derken, yüzde 75 kesinlikle istemiyor. Vatandaşlık verilmesi konusunda ise yüzde 13 `verelim` diyor, yüzde 81 `vermeyelim` diyor.
 
 
OLAY: Sorularımıza hep anket rakamları ile, kamuoyu yoklamaları ile cevap veriyorsunuz. Bunun nedeni nedir?
ERSÜMER: Türkiye`de çok ciddi kurum ve kuruluşlar devamlı kamuoyu yoklaması yapıyorlar. Ben bu sonuçları önemsiyorum ve değerlendiriyorum. Her ay bu değerlendirmeler geliyor ben de inceliyorum. Bu kamuoyu yoklamalarının nerede yapıldığını düşünebiliriz, İstanbul, Aydın, Manisa, Çanakkale, Tekirdağ, İzmir, Bursa, Kocaeli, Ankara, Konya, Adana, Antalya, Hatay, Kırıkkale, Kayseri, Zonguldak, Kastamonu, Samsun, Trabzon, Malatya, Van, Diyarbakır, Antep gibi illerde yapılıyor. Türkiye`nin tüm bölgelerinden çok sayıda şehirde yapılıyor. Türkiye`deki vatandaş eğilimlerinin, halkın yaklaşımlarının değerlendirilebileceği bir ortam yaratıyor.
 
OLAY: Yaklaşık 2 yıldır devam eden bir `çözüm süreci` var. Siz Ortadoğu`daki gelişmelere bağlı olarak `çözüm süreci`ni nasıl değerlendiriyorsunuz?
ERSÜMER: Yine Güneydoğu`da Kobane olayı yaşanıyor. Peşmergeler gelsin mi, gitsin mi diye soruluyor. Ona da bakalım; yüzde 23`ü `gelsin, geçsin` demiş, yüzde 63`ü `hayır onaylamıyorum` demiş. Tüm bu olaylar yaşanırken, IŞİD gibi radikal İslam örgütlerine nasıl bakıldığı sorusuna ise, yüzde 46,8`i `endişe duyuyorum` diyor, yüzde 41`i ise `endişe duymuyorum` diyor. Yani bu, bana göre çok çarpıcı hususlardan biri. Radikal İslam’ın varlığından rahatsız olmayan ciddi bir kitle var. Yine aynı bölgede bir de `barış süreci` var. hepimizin, `bu nereye gidecek? Sonunda ne olacak? Ne alacağız, ne vereceğiz?` dediği bir süreç bu. Bir özerklik olacak mı Türkiye`de? Bunlar tartışılıyor. Bir akıl karışıklığı, bir bilgi kirliliği de yaşıyoruz. Yani hepimizin bu konuda net bir bilgisi yok. Bilgi olmadığında net bir fikir yürütmek, değerlendirme yapmak da zor. O konuda da kamuoyuna bakmak lazım; `Öcalan ve PKK ile yürütülen barış sürecini başarılı buluyor musunuz?` deniyor; Yüzde 29 `evet, başarılı buluyorum` diyor, yüzde 61 `başarılı bulmuyorum` diyor. `Devam etmeli mi bu süreç` diye soruluyor, yüzde 39`u `devam etsin` diyor, yüzde 48 `hemen dursun` diye cevap veriyor. Tabi insanlar bu konuda çözüm bekliyor, hepimiz bunu arzu ediyoruz. Hepimizin gerçek arzusu; artık şehit cenazeleri gelmesin, kan dökülmesin, anaların gözyaşları dinsin. Bunun nereye gideceğini de hep birlikte yaşayıp göreceğiz. Burada en önemli soru ise (Öcalan`a güveniyor musunuz?) diye soruluyor. Yüzde 12 `güveniyorum` diyor, yüzde 80`i ise `ben güvenmiyorum` diyor. Çözümün kişiselleştirilmesini istemiyor yani vatandaşımız. Devamında tabi tahminler yürütüyoruz; mesela bölgesel bir özerk yönetim olacak mı, olmayacak mı bilmiyoruz. Bölgesel yönetimlerin kurulmasını onaylayıp, onaylamadığı sorusu üzerine ise; yüzde 12`si `onaylıyorum` diyor, yüzde 74`ü `onaylamıyorum` diyor. Buradan çıkaracağım sonuç, Türkiye`de vatandaşların büyük bölümü üniter bütünlüğün muhafazasını istiyor. Yani özerkliği sonucunda, federatif bir devlet mi olacağız, üniter yapımız bozulacak mı, ayrışma mı olacak, işte tüm bunlar endişe yarattığı için `onaylamıyoruz` cevabı çıkıyor. `Federal bir yönetime geçilmesini ister misiniz?` diye soruluyor, yüzde 15 `federe bir yapı olabilir` diyor ama yüzde 67,8`i de `onaylamıyorum` diyor. En son nüfusu 500 bin olan şehirlere `büyükşehir` statüsü verildi. Şimdi Çanakkale`nin de içinde olduğu `büyükşehir` statüsü verilecek. AB`de yerel yönetimlerle ilgili, böyle bir yöntem de var. Yetkilerin yerel yönetimlere devredilmesi de var. Neden şimdi, durup dururken 500 bin nüfusun üzerine `büyükşehir` statüsü veriliyor. Büyükşehir olacak illere baktığımızda o bölgeden de yerler var. Bunları bilmek, anlamak mümkün değil. Şimdi gizli gündemden bahsediyorlar. Tabi ki biz, bütün hükümetlerin ülke menfaatine çalıştığını kabul ediyoruz. Aksini aklımızdan bile geçirmiyoruz. Bu süreci de merakla izliyoruz.
Tüm bu şartlar altında `Türkiye liderlere güveniyor mu?` diye baktığımızda ise; `Bu pazar milletvekilliği seçimi olsa oyunuzu hangi partiye verirsiniz?` diye soruluyor, yüzde 40,2`si `AKP ` diyor, yüzde 22,7`si `CHP`, yüzde 13,4`ü `MHP`ye oy vereceğini söylüyor. Partilerde oluşan oy oranları bunlar. Tabi burada BDP ve HDP`nin de oyu önemli. Çünkü onlar iddia ediyorlar, `parti olarak seçimlere gireceğiz ve yüzde 10 barajını aşacağız` diyorlar. Kamuoyu araştırmasında yüzde 6,6`sı da oyunu `BDP` vereceğini söylüyor. Şimdi, bu değerlendirmeleri aklımızda tutalım; `Siyasi parti liderleri arasında en çok güvendiğiniz lider kimdir` diye soruluyor; Ahmet Davutoğlu en çok güvenilen lider çıkıyor, ama yüzde 28. Buradan anlıyoruz ki AKP`ye yüzde 40 oy veren insanların liderde bir memnuniyetsizliği var. CHP`de de aynı şey yaşanıyor, orada da yüzde 15,8 Kılıçdaroğlu`na güvendiğini söylerken, Devlet Bahçeli`ye yüzde 9,9 `güveniyorum` diyor. Yani parti liderlerinden bir güvensizlik var. Bizim görüşümüze göre, anayasaya göre, Tayyip bey aslında bir siyasi figür olmaktan çıktı. Yine en beğenilen lider kapsamında Tayyip bey için yüzde 45,2 `beğeniyorum` diyor, yüzde 51`i de `beğenmiyorum` diyor. Ardından yüzde 40 ile Ahmet Davutoğlu geliyor, Kemal Kılıçdaroğlu ise yüzde 21. Türkiye`de bir akıl karışıklığı olduğu meydanda. Tayyip beyin cumhurbaşkanlığına geçmesi ile beraber, AKP`nin yeni bir lideri benimsemesi, ülkenin yeni bir başbakanı benimsemesi ve yeni bir cumhurbaşkanlığı yapma tarzını algılaması veya benimsemesi ile karışık bir dönem geçireceğiz. İddialara bakarsak yeni bir kabine kuruluyor deniyor, 2015 yılında hükümete başkanlık edeceği söyleniyor. Yetkisi var tabi, bakanlar kurulunu toplantıya çağırma hükümleri var. Türkiye, böyle bir ortamda seçimlere gidiyoruz. Seçimlerde tartışılan bir baraj var tabi. Dünyanın hiçbir yerinde yüzde 10 baraj kalmadı. Bu barajın düşürülmesi Türkiye`de tartışılan konulardan biri. Bu tartışmaya şimdi de Anayasa Mahkemesi de dahil oldu. Anayasa Mahkemesi`ne `böyle bir baraj hak ihlalidir` diye başvuru yapıldı, Anayasa Mahkemesi de bir karar verecek. Bir yandan bakıyorsunuz, seçim kanunundaki baraj orada duruyor. AKP`yi bakarsanız bu seçimlerde baraj ile oynanmamasını istiyor.
 
OLAY: Uzun yıllar ülke siyasetinin içinde bulundunuz. Yeni parti kurma çalışmalarını izliyoruz. Yeni kurulacak ve mevcut partilerin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
ERSÜMER: Yine bir kamuoyu araştırmasına göre; Türkiye`de yüzde 28`lik bir kesim de Türkiye`de yeni bir parti olsun, yeni bir lider olsun` diyor. Bu çok ciddi bir rakam. Bu yüzde 28`in içinde kim var diye bakarsak, AKP`liler var, MHP`liler var, CHP`liler var, merkez sağ var. Bir AKP`li yeni bir parti, yeni bir lider arıyorsa, demek ki bu düzenden memnun değil. Aynı şey CHP ve MHP için de geçerli. Türkiye`de böyle bir arayış var. Tabi seçimler böyle bir arayışa karşılık verir mi? Bunu bilemiyoruz. Burada benim yeni bir partiye ihtiyaç görmem önemli değil, vatandaş görüyor bunu. Biz iktidardan memnun olmayan bir kesimiz. İktidarın yaptığı uygulamaları içimize sindiremiyoruz. Türkiye`nin hem ekonomik, hem iç hem de dış siyasette çok yanlış işlerin içinde olduğuna inanıyoruz. Böyle bir baktığımızda bu işi kim düzeltir diye, CHP ve MHP ile de bu işin olabileceğini tam göremiyoruz, vatandaş da zaten görmüyor.
 
OLAY: Siyasetin ve devlet yönetiminin içinde bulunduğunuz süre içinde Çanakkale`ye de çok büyük hizmetler yaptınız, yatırımlar kazandırdınız. Şimdi neredeyse her seçim döneminde gündemde olmanız, bu çalışmalarınızın bir yansıması mı?
ERSÜMER: Ben 30 senedir siyasi hayatın içinde olan bir insanım. Halen bir takım siyasi faaliyetlerimiz devam ediyor, siyasi beklentileri karşılamaya çalışıyorum. Ama tabi benim için en önemlisi 30 yıllık siyasi yaşamdan sonra Çanakkale`de, kendi ilimde bu şekilde algılanıyor olmak benim için çok önemli. Bu durum bana onur ve mutluluk veriyor. Benim bakanlık dönemimde Türkiye genelinde yaptığım hizmetler halen yüksek bir çıta olarak duruyor. Düşünebiliyor musunuz; aradan 14 sene geçmiş, Türkiye şuanda yeni bir anlaşma yapıyor ve ikinci Mavi Akım imzalıyor. Mevcut Mavi Akımdan gelen gaz, o boru hattının kapasitesi sonuna kadar kullanıldı, Mavi Akımdan gelen gazın en ucuz gaz, en doğru yol olduğu anlaşıldı şimdi ikincisi yapılıyor. Bu bizim o zamanki politikalarımızın bir sağlamasıdır. Türkiye benim dönemimden sonra enerjisiz kalmadıysa, gazsız kalmadıysa, elektriksiz kalmadıysa halen benim bıraktığım kaynaklarla, benim bıraktığım eserlerle yolunda yürüyor. Bugün Azerbaycan`dan gelen gazın altında benim imzam var. Çanakkale`de de aynı şey geçerli. Çanakkale`de hakikaten Cumhuriyet tarihinin en büyük yatırımlarını yaptık. Yani yerin altındaki yerli kömürün çevreye zarar vermeyecek şekilde değerlendirilmesi için yapılan Çan Termik Santrali`ne 4 milyon dolar para yatırıldı. Yani bu çok önemli yatırımdır. Çanakkale`de biz göletleriyle, barajları ile sulama kanalları ile tarımsal alanların tamamını sulayabilecek bir altyapıyı hazır halde bıraktık. Bizim dönemimizde yapılan yatırımlarla Çanakkale`deki elektrik altyapısı tamamen yenilenmişti. Çanakkale çok ciddi yatırımlar aldı. Çanakkale`de üniversitenin bu hale gelmesi tamamen bizim dönemimizde hazırlanan işlerle oluşmuştur. Bu yatırımların hemen hemen tamamı bizim dönemimizde başlayan çalışmalarla oluşmuştur. Bildiğiniz gibi Tıp Fakültesinin kurulması, Dardanos Yerleşkesi onun dışında, fakülte binaları, salonlar, yani bir yatırım seferberliği yaşandı Çanakkale`de. Her sektörde bu böyleydi. Sağlıkta da böyle. Limanın faaliyete geçirilmesi, organize sanayi bölgesi, doğalgaz, tüm bunlar bir yatırım seferberliğidir. Bunun bir de geri dönüşü var. Benim için ön önemlisi vatandaşlardan gördüğüm sevgi ve saygıdır. Ben bundan büyük bir haz duyuyorum. Tekrar siyasete dönmemi istiyorlar. Mahalli seçim oluyor beni belediye başkan adayı yapıyor Çanakkaleliler, genel seçim oluyor beni milletvekili yapıyorlar, ben bundan çok onur duyuyorum.
 
OLAY: Siz 2015 seçimlerinde aday mısınız?
ERSÜMER: Aday olup olmamam benim elimde olan bir şey değil. Kendi kararımla aday olabileceğim tek yer benim için bağımsız adaylıktır. Çünkü şuanda ben bir siyasi partinin mensubu değilim. Bir siyasi parti vasıtasıyla gidip aday olma durumunda değilim. Ben 30 senedir Çanakkale`de siyaset yapıyorum, ne kendi partimden ne de başka bir partiden küs olduğum birisi yok. Hiç partizanlık yapmadım. İl, ilçe, köy, ayrımı yapmadım, herkese elimden geldiğinde hizmet ettim. Şimdiden herhangi bir ön fikrim, önyargım yok. Ben Çanakkale`de siyaset yapacaksam, bir partiye ya da sıfata ihtiyacım yok. Bizim içimizden birçok arkadaşımız değişik partilerde bulunuyor. Bizim siyaset yapacak alanlarımız var. Hep doğruları yapmaya çalışıyoruz. Ben olurum olmam ama bizim ekibimizden kim aday olursa, hangi partiden olursa biz destekleriz. O konuda bizim kararımız var. O nedenle bu bir birlikteliktir. Zaten benim sözüm var Çanakkale`ye. Ben görevim, sıfatım ne olursa olsun nefesimin sonuna kadar Çanakkale`ye hizmet etmek istiyorum. Siyaset yapmadan da, bir partiye mensup olmadan da, herhangi bir sıfat olmadan da yapabilirsiniz bunları.
 
OLAY: Sizin döneminizin ardından, Çanakkale bugün sizin gözünüzde nerede? Çanakkaleliler, AKP iktidarının hizmetlerinden ne kadar memnun?
ERSÜMER: Şuanda ben kimseyi kötülemek hor görmek, yapılan işleri görmemek, göstermemek çabası içinde hiçbir zaman olmadım. Ama yani hala Çanakkale, Cumhur Ersümer`i konuşuyorsa, hala Cumhur Ersümer`in yaptığı işler, yatırımlar efsane gibi anlatılıyorsa, demek ki arkadaşlarımız bizi geçebilecek, bizi unutturacak işler yapmamışlar, yapamamışlar. Ama diyorum ki; keşke yapsalardı, keşke ben hala konuşuluyor olmasaydım. Çünkü benim için önemli olan Çanakkale`dir. Ama olmadı. Her konuda Çanakkale geri gitti. Anlaşılabilir gibi değil. Yani KÖYDES yardımlarına bakıyorsunuz, 60`ıncı sıradan yukarı çıkamadı Çanakkale. Çanakkale`de bir birliktelik sağlanamadı, bütünlük sağlanamadı. Çanakkale`de AKP, daha iki milletvekilinden fazlasını çıkaramadı. Aslında bu, Çanakkale`nin iktidardan memnun olmadığını da gösteriyor.
 
OLAY: Yerel yönetimlerin çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
ERSÜMER: Yerel yönetimler sıkıntılı. İktidar partisinden olan arkadaşların hizmetleri daha bir belirgin gözüküyor. Muhalefette olan arkadaşlar da iyi işler yapmaya çalışıyorlar. Netice itibariyle Çanakkale`de, halkla bütünleşmek önemlidir. Bazı belediye başkanlarımız partisi ne olursa olsun, vatandaşla bütünleşmiş, birlikte nefes alıyor, iyi işler de yapıyor, yapamadığı işler de hoş görülüyor. Ben yereldeki arkadaşlarımın hepsini de başarılı görüyorum. İş yapma ile ilgili bir çaba var. şimdi isim verirsem yanlış anlaşılır ama hepsi bir şeyler yapmaya çalışıyor. İş yapıyorlar, iş yapamayan halkıyla bütünleşme oluyor.
 
OLAY: Çanakkale`de giderek yükselen bir çevre hassasiyeti söz konusu. Tabiki bunun oluşmasında son dönemde yapılan ve proje aşamasında olan yatırımların etkisi büyük. Ayrıca 1/100 binlik planla ilgili neler söyleyeceksiniz?
ERSÜMER: Çanakkale sahil şeridi hemen hemen Türkiye`nin ne bakir kalmış, en temiz kalmış sahil şerididir. Biz 1990 senesinde Çanakkale ile ilgili, Gelibolu`dan başlayıp, Küçükkuyu`ya kadar olan sahil bandının tamamını turizm alanı ilan ettik. Otel, motel, günü birlik kamp alanı ve turistik tesis yapılabiliyor. Biz bununla tüm sahili kurtardık. 24 senedir biz Çanakkale`nin sahillerini koruduk. Orada bir karar daha aldık, Bozcaada ve Gökçeada`yı da SİT alanı ilan ettik. Adalarımızdaki yapılaşmaların, çevre kirliliği yaratmayacak, görüntüyü bozmayacak, sahil şeridini koruyacak bir imar durumu belirlendi. Ne kadar doğru bilmiyorum; Çevre ve Şehircilik Bakanımızın da bir açıklaması oldu. `Biz Çanakkale`ye sormadan imar değişikliği yapmayız` dedi ama, neticede itirazlar oldu, tartışmalar oldu. İnşallah daha çok tartışılsın, kamuoyu oluşsun, çünkü biz Çanakkale`yi bu manada korumak istiyoruz. Çanakkale nüfusu sanayi bölgeleri ve organize sanayi bölgeleri ile, termik santral alanları konusundaki müracaatlara bakarsak ben bundan endişe duyarım. İÇDAŞ`ın Biga`daki santral iznini ben doğalgaz santrali olarak vermiştim. Benden sonra doğalgaz santrali, ithal kömüre çevrildi. Şimdi sıraya girmiş 14 tane termik santralden söz ediliyor. Mahkemeler, ÇED kararlarını iptal ediyor, mahkemelerden yürütmeyi durdurma kararları çıkıyor, kararların arkasından dolaşılıyor, bu santralleri yapma konusunda ciddi bir ısrar var. Günah bu Çanakkale`ye. Biz istemiyoruz, Çanakkale`de yeteri kadar termik santral var yani. İthal kömüre dayalı santral neden olsun? Başka yer mi kalmadı dünyada. Bu kadarcık bir alana bu kadar santrali sığdırmaya çalışmaktaki amaç nedir ben bunu anlamıyorum.
 
OLAY: Kazdağları`ndaki altın madeni çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
ERSÜMER: Altın konusunda bir kere dünya geneline bir bakalım. Hiçbir ülke, topraklarının altında bulunan altını çıkarmama gibi, bunun çıkarılmasını engellemek gibi bir politika güdemez. Altın, dünya ekonomisinde önemli bir madde. Önemli olan, altının çıkarılmasını isteyip istememek değil. Altının çıkarılmasındaki yöntemlerin tespit edilmesidir. Siz mecbur musunuz? İlle de altın çıkaracağım diye maden kanununu niye değiştiriyorsunuz. Bakanlar kurulu kararı ile mezarlıklarda, nehirlerde, avlaklarda, özel orman alanlarında, göllerde maden arama işlemi yapılabilir diye işlem yapılıyor. Bakanlar kurulunun gözünde arama izni bir kağıt parçası mıdır? Bu izin verilen yer nerededir? Üzerinde ne vardır? Altında ne vardır? O izin kağıdının, Türkiye`ye, dünyaya, tabiata, Çanakkale`ye verdiği zararları görseler, bence vermezler. Bunun bir sınırı ölçütü yok mudur? Altın çıkarılmasın demiyoruz, ama bunun bir kurala bağlanması lazım. Ne olursa olsun biz bunu çıkaracağız diye bir politika dünyanın hiçbir yerinde yok. Altının aranması bir problem, ayrıştırılması bir problem. Bu konuda bir ortak akıl oluşması lazım. Doğal yapıya zarar verecek arama kararlarının engellenmesi gerektiği kanaatindeyim.
Paylaş