Ersoy`dan yargı emekçilerine çağrı

Büro Emekçileri Sendikası (BES) Çanakkale Şube Başkanı Salih Ersoy, BES olarak, iktidarın başından sonuna adaletsiz ve anti demokratik uygulamalarına sessiz kalmayan, emeğinin karşılığını almak isteyen yargı emekçilerini Büro Emekçileri Sendikası (BES) çatısı altında örgütlenmeye ve mücadeleye çağırdı.

906
2014-2015 Adli Yılın açılışı nedeniyle açıklama yapan Büro Emekçileri Sendikası (BES) Çanakkale Şube Başkanı Salih Ersoy, yargı yılının 1 Eylül Dünya Barış Günü`nde açılmasına dikkat çekti. Ersoy; “Bugün 1 Eylül Dünya Barış günü… Öncelikle bugünün tüm dünya halklarına barış getirmesini diliyor, insanların eşitlik, özgürlük, barış gibi evrensel değer ve ilkelerle, barış içinde kardeşçe yaşayacakları bir dünyaya olan inancımızla, tüm halklarının Dünya Barış Gününü kutluyoruz. 2014 yargı yılı, toplumda “eşitlik”, “hukuk”, “adalet”, “bağımsız yargı” gibi kavramların içeriğinin boşaltıldığı ve büyük ölçüde erozyona uğratıldığı bir dönemde açılıyor. Siyasi iktidar çıkardığı yasalarla kendisini güvence altına almaya çalışırken, yargı kurumlarını baskı ve denetim altına alma girişimlerini tüm hızıyla sürdürüyor. Türkiye’de 71 yıldır devam eden yargı yılı açılış törenleri, yargının güncel sorunlarının kamuoyu ile paylaşıldığı ve konu ile ilgili devletin diğer organlarına görüş ve düşüncelerin aktarıldığı bir içerikte yapılmaktadır. Bugüne kadar yapılan açılış törenlerinde, yargının güncel sorunları dışında hâkimlerin, savcıların, avukatların sorun ve talepleri gündeme getirilirken, günümüzde sayısı 54 bin olan diğer yargı emekçilerinden tek kelime bile bahsedilmeyerek yok sayılmaktadırlar. Yargı yılı açılışları son yıllarda AKP hükümetinin hukuk tanımayan, eleştiriye tahammül göstermeyen tutumu yüzünden tartışmalı geçmekte, hukukun üstünlüğü kavramının yerini üstünlerin hukukuna bıraktığı bir anlayış her geçen gün güçlendirilmeye çalışılmaktadır. Daha 5 gün önce Cumhurbaşkanlığı makamına oturan Recep Tayip Erdoğan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nu kastederek açılış törenine katılırsa kendisinin katılmayacağını Başbakan’lığının devam ettiği bir süreçte ifade etmiştir. 54 bin yargı emekçisini görmeyen, yok sayan anlayış bu seferde sayıları 100 bine yaklaşan avukatı dahası, ülkede yaşayan 76 milyonun savunma hakkını yok saymaktadır. Yargıtay konu üzerine yaptığı açıklamada “Türkiye Barolar Birliği Temsilcisinin savunma makamı adına konuşma yapması şeklinde süregelen Yargıtay geleneği, savunmanın temsili, sorunlarının dile getirilmesi ve ifade özgürlüğünün bir gereği olarak devam etmesi” şeklinde kararını açıklaması ile birlikte, hükümet kanadı da açılış törenine katılmayacaklarını açıklamıştır. Hükümet kanadından yapılan açıklamalarda Yargıtay’ın bu kararı eleştiri bombardımanına tutulmuş olup, AKP iktidarının hukuk tanımaz tahammülsüz tavrının “Yeni Türkiye’de” de devam edeceği görülmektedir. Hükümet temsilcilerinin katılmayacağı ilk yargı yılı açılışı “Yeni Türkiye”nin de müjdecisi olup 10 Ağustos 2014 tarihinde Cumhurbaşkanı seçilen R.T. Erdoğan’ın “gerilimleri ve bazı tartışmaları geride bırakalım” diye başlayan sözde kapsayıcı balkon konuşmasının her zamanki gibi gayri ciddi, gayri samimi olduğu da ortaya çıkmıştır” dedi.
 
“Bu yük yargı emekçilerinin sırtına yüklenemez”
“Çarpık yargı sisteminin ve yargı alanında yaşanan siyasi çatışmaların yükü yargı emekçilerinin sırtına yüklenemez” diyen Ersoy; “Demokrasinin üç erkinden birisi olan yargıda takdir yetkisi hâkim-savcılara ait olmakla birlikte, bir uyuşmazlığın ve suçun yargıya intikalinden başlayıp yargı kararının infazına kadar geçen süreç yargı emekçilerinin omuzları üzerindedir. Dışarıdan bakıldığı gibi zabıt kâtibinin işi sadece duruşmada yazmaktan, mübaşirin işi ise isim anons etmekten ibaret değildir. Son yıllarda çok sayıda mahkeme ve Cumhuriyet Savcılıklarında dava sayısı hızla artarken, personel eksikliği nedeniyle tutulan nöbet karşılığında izin kullanma, hasta olma, rapor kullanma hakkı olmayan yargı emekçileri çok zor koşullarda hizmet vermeye çalışmaktadırlar. Yargı emekçilerinin insanüstü çabalarının karşılığı verilmediği gibi, her geçen gün yeni mağduriyetlerle karşı karşıya bırakılmaktadır. Türkiye’de yargı emekçileri iş yoğunluğu nedeniyle hafta içi mesai saatlerinin bitiminden sonra, hafta sonu ve bayram tatillerinde çalışmaya zorlanmakta, bu anlamda tam bir keyfilik yaşanmakta, iş yoğunluğu nedeniyle çalışırken yaptıkları en küçük hatada disiplin soruşturması ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Son yıllarda adliyelerde yaşanan psikolojik taciz (mobbing) vakaları da her geçen gün artmaktadır. Türkiye’de adaletin “adliye sarayları” içinde aranması, mahkeme duvarlarında “adalet mülkün temelidir” yazması hukuk, yargı ve adalet kavramlarının iktidar, güç ve sermaye hangi sınıfın elindeyse, yargının da o sınıfın çıkarları doğrultusunda işletildiğini göstermektedir. Bu ifadeyi ıspatlamak için çok uzaklara gitmeye gerek yoktur. 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrasında yaşananlara bakıldığında, 2010 referandumunda “üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü” söylemini kullananların ne hale düştüklerini, yargı sistemini nasıl biçimlendirdiklerini görmek mümkündür. Dünya’nın, Avrupa’nın en büyük adliye sarayları inşa edile dursun, adliye sarayları büyüdükçe adalet küçülmekte, Dünya’nın en büyük adliye sarayından Türkiye’nin en ücra ilçesindeki adliyeye kadar kölece çalışma koşullarında yargı hizmeti vermeye çalışan yargı emekçileri, öncelikle adaletsizliği adına saray denilen binaların içinde yaşamaktadırlar” şeklinde konuştu.
 
“Bizim de sözümüz var!”
Ersoy sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Yargıtay, Türkiye Barolar Birliği temsilcisinin yargı yılı açılış töreninde konuşma yapmasını savunmanın temsili, sorunların dile getirilmesi ve ifade özgürlüğü üzerinden açıklarken, 54 bin yargı emekçisi yine görmezden gelinmektedir. Yargı emekçileri olarak yargı sistemine ve yargının sorunlarına bizim de söyleyecek sözümüz olmasına rağmen, yıllardır birikmiş sorunlarımızı, taleplerimizi o kürsüden ifade etmek bizimde hakkımız olmasına rağmen, her zaman olduğu gibi bu yıl da yargı emekçileri yok sayılmaya devam edilmektedir. 2802 sayılı Kanun yargı emekçilerinin tepesinde Demokrasi Kılıcı gibi durmakta, yargı emekçileri yalnızca yargılanırken hâkim ve savcılarla birlikte değerlendirilmektedirler. 2802 sayılı Kanun yargı emekçileri açısından ifade özgürlüğü hakkını tamamen ortadan kaldırmaktadır. Bağımsız yargı, demokratik Türkiye, insanca yaşam, güvenceli iş, güvenli gelecek için bugün bir adım daha atıyoruz. Bu gün Türkiye’nin her yerinde yargı emekçileri olarak alanlardayız. Kölece çalışma koşullarına, yok sayılmaya, itilip, kakılmaya itiraz ediyor, emeğe saygı istiyoruz. Çarpık yargı sisteminin ve yargı alanında yaşanan siyasi çatışmaların yükünü taşımak istemiyor, bağımsız yargı, demokratik Türkiye istiyoruz.”
“Taleplerimizi bir kez daha ifade ediyoruz”
Sorunlara çözüm isteyen Ersoy, talepleri bir kez daha kamuoyuna açıkladı. Ersoy; “Mübaşirler genel idari hizmetler sınıfına alınmalıdır. Zabıt kâtiplerine VHKİ kadrosu verilmelidir. Yazı işleri ve idari işler müdürlerinin ek gösterge haksızlığı son bulmalıdır. Sosyal hizmet uzmanları, psikolog ve pedagogların güvenlik sorunu çözülmeli, fiziki çalışma koşulları düzeltilmelidir. Başta nöbet olmak üzere, angarya çalışmaya son verilmelidir. Yargı emekçileri arasında ayrımcı uygulamalara son verilmelidir. Kamuda en düşük ücret yoksulluk sınırı rakamı olan 3.835 TL’ ye çıkarılmalıdır. Açlık sınırı rakamları vergiden muaf tutulmalı, yoksulluk sınırı en düşük vergi diliminden vergilendirmelidir. Her türlü ek ödemeler emekliliğe esas aylıklara dâhil edilmelidir. Ücret adaletsizliği giderilerek eşit işe eşit ücret verilmelidir. 2014 yılı için enflasyon farkı verilmeye başlanılmalıdır. Enflasyon hesaplamaları hükümetten bağımsız kuruluşlarca hesaplanmalı sendikalarda bu süreçlerde etkin rol almalıdır. Yargı yılı açılış ayında tüm yargı emekçilerine bir maaş ikramiye verilmelidir. Yargı emekçilerinin yargılanma usulü 2802 sayılı Kanuna göre değil, 657 sayılı DMK’na göre olmalıdır. Taşeron, 4/B, 4/C, sözleşmeli çalışma yasaklanmalı, güvencesiz çalışanlar kadroya geçirilmelidir. Mobbing uygulamalarına ve kamuda her türlü ayrımcılığa son verilmelidir. Kadrolaşmaya son verilmeli, görevde yükselme sınavları adil olmalı mülakat uygulaması kaldırılmalıdır. Yargı emekçilerinin servis ve kreş sorunu çözülmeli, öğlen yemekleri ücretsiz olmalıdır. Adalet Bakanlığı’nda istihdam açığı kapatılmalıdır. Sendikal faaliyetlerimize yönelik idari ve adli soruşturmalara son verilmeli, sürgünler geri alınmalıdır” dedi.
 
“Yargı emekçilerine çağrımızdır!”
İktidarın başından sonuna adaletsiz ve anti demokratik uygulamalarına sessiz kalmayan, emeğinin karşılığını almak isteyen yargı emekçilerini Büro Emekçileri Sendikası (BES) çatısı altında örgütlenmeye ve mücadeleye çağıran Ersoy; “Yargı emekçileri, zorla içine itilmek istendikleri karanlığa, her geçen gün artan sorunları ile yaşamaya mahkûm değildir. Karanlığı aydınlığa çevirmenin yolu, ayrım gözetmeksizin bütün yargı emekçilerinin ortak talepler etrafında birleşmesi ve birlikte hareket etmesidir. Büro Emekçileri Sendikası olarak, iktidarın başından sonuna adaletsiz ve anti demokratik uygulamalarına sessiz kalmayan, emeğinin karşılığını almak isteyen yargı emekçilerini birleşmeye Büro Emekçileri Sendikası (BES) çatısı altında örgütlenmeye ve mücadeleye çağırıyoruz” diye konuştu.
Paylaş