Ekolojik yaşam ve ekolojik üretimden rahatsız olanlar…

Kapitalist toplumda ekonomik sistem, daha çok para kazanmak hırsıyla her şeyi sömürmek üzerine kurulmuştur.
Bu amaçla kapitalistler doğa dahil her şeyi sömürürler.
Gezi mücadelesinde belleklerimize kazanmış bir kavram vardı;”kapitalistler gölgesini satamadıkları ağacı keserler” diye, aynen böyle.
Doğayla uyum içersinde yaşamak bunu esas alan üretim süreçleri, kapitalizmin kendi ekonomik yasaları ile çeliştiği için sistem temsilcileri böylesi modeller üzerinden şekillenen üretim organizasyonlarını da her fırsatta engelleme yolunu seçerler.
Bu gerçeğin en çarpıcı örneği Gökçeada’da “İmroza Sabun Atölyesi” örneğinde yaşanıyor.

1257
“İmroza Sabun Atölyesi” Gökçeada’da ekolojik üretimi esas alan, aynı zamanda Gökçeada’nın markalaşması noktasında yerel üreticilerin gelişimi açısından rol model olmuş hedefleri son derece değerli olan ve sahip çıkılması, desteklenmesi gerekli küçük bir işletmeyken bugün tam tersine engellenmektedir.
Tamamıyla siyasi kaygılar ile kesilen para cezaları nedeniyle işletmenin faaliyetini sürdürmesi engellenirken, özünde doğa dostu bir yaşam ve buna uygun üretim mekanizmasına karşı var olan imhacı, yok edici anlayışın, yönlendirmesiyle oluşan politikalar yüzünden “İmroza Sabun Atölyesi” sahipleri böylesi bir anlayışın parçası olmayacaklarını deklere ederek Gökçeada açısından bazı değerlerin sahiplenilmesine de öncülük etmektedirler.
Benim de daha evvel birlikte çalıştığım gıda üretimi noktasında son derece yetkin ve profesyonel olarak da başarılı çalışmalara imza atmış bu kardeşimizin feryadını bizzat kendi ifadeleri ile sizlere aktarmak gereğini duyuyorum.
“Yaklaşık beş yıl önce İstanbul’daki profesyonel iş yaşantılarımızı bırakarak, yeni bir hayat için Gökçeada’yı seçtik. Doğada, doğanın sunduklarıyla uyum içinde yaşamayı ve üretimi hedefleyen bu yeni hayatta, tüketime endeksli şehir yaşamına alternatif, ekolojik yaşam modelini esas aldık.
Olabildiğince tüm temel ihtiyaçlarımızı kendi üretimimizle karşılamak üzere çalışmalarımıza başladık. Kendi ekmeğimizi, peynirimizi, tarlamızı, kapımızı ve hatta sabunumuzu da yaptık. Zeytinin olduğu her yerde zeytinyağlı sabun olmasına, Ada’nın geçmişinde de yer almasına rağmen, bu gün kendi sabununu üretemeyen bir Ege Adası olması hayli ilginçti. O nedenle sabun konusuna daha ayrıntılı yaklaştık. Mesleki bilgi, tecrübe(gıda mühendisliği, farklı eğitim ve sertifikalar), ekstra araştırma ve çalışmayla ürettiğimiz sabunun, üretim ve markalaşma yolcuğunu başlattık.
Üretime başladığımız dönem, Citte Slow rüzgarı da yeni esmeye başlamıştı. Büyük şehirden gelmiş, eğitimli bu insanların doğa tutkusu ile geliştirdikleri üretim aşkı, dönemin yerel yöneticilerinin oluşturmaya çalıştıkları “citte slow”(aslında bu gün görülüyor ki, Citte Slow kavramı tamamen kamuflajmış!) konseptine çok uygundu ve o dönem bizi, üretim için motive etmelerini önemsedik.
Citte Slow kavramıyla birlikte, Ada’nın kalkınma modelinin yeniden şekilleneceği, bizim gibi yerel üreticilerin, zanaatkarların, butik üretimin yaygınlaşacağı; gerçekten doğal ve organik ürünlerin! oluşacağına inanarak yolumuza devam ettik. Bizim üretim şeklimiz bir model olarak o dönem, bu konuyla ilgili Ada’ya gelen, tüm ziyaretçilere gösterildi. İmroza Sabun Atölyesi, Ada’nın temsili ağırlama noktası oldu. Yurt içi ve yurt dışından gelen tüm misafirler burada ağırlandı. Ada ürünü olarak sabunlar hem fuarlarda gösterildi hem de belediyenin ve kaymakamlığın hediye paketlerinde dahi “ada ürünü” olarak yer aldı.
Biz Gökçeada’nın bir köyünde 2 kişilik çalışanıyla küçük zanaatkar olarak, tüm mali ve teknik gereklilikleri yerine getirme gayretiyle çalışmaya başladık(İlk günden itibaren; iş yeri ruhsatı, şirket kurulumu, vergi yükümlülüğü, Ticaret Odası Kaydı ve Sağlık Bakanlığı üretim bildirisi vb.)Hatta öyle ki “Çanakkale ve çevresinde kayıtlı tek sabun üretim noktası” olduğumuz, resmi makamlarca da tescil edildi. Türkiye genelinde yaygın olarak devam eden ve sayıları 5000-6000 arasında olduğu tahmin edilen kayıtsız sabun üretim noktasına eklenmektense, bu işi denetimli ve usulünce yapmaya karar verdik.
2012 yılında başlayan Sağlık Bakanlığı denetimleri hep olumlu kanaatlerle devam etti. Kaleköy No:1’de, yirmi beş metrekarede gerçekleşen üretim, elbette büyük sabun firmalarının ölçeğinde olamazdı ve olmamalıydı.” Ev tipi, el tipi” kategorisindeki bu üretimi, imkanlar çerçevesinde mevzuata uygun hale getirmeye çalıştık.
Ta ki, 05.08.2014 tarihinde Sağlık Bakanlığı’nın Çanakkale İl temsilcilerinin ellerinde 33.000 tl’lik cezayı tebliğ için gelmelerine kadar. Herhangi bir uyarı olmadan,2013 Aralık denetlemesinden sonra ne yaptığımızı denetlemeden( kimyager, doktor çalıştırmadığımız; bildirim yapılmış zeytinyağlı sabun çeşitlerinin dosya eksiklikleri bulunduğu ve birkaç sabunun etiket bilgisinde sağlık iması olduğu gerekçeleri ile!) bu cezayı tebliğ ediyorlar. Ayrıca olay, bu tebliğ ve cezayla da bitmiyor.3 iş günü içinde yeniden denetleme kararı, 7 gün içinde de mahkemeyle itiraz hakkı da beraberinde geliyor.
Ceza tebligatını ilginç kılan tek şey “Türkiye’de bu ölçekte üretim yapan bir firmaya kesilmiş en yüksek ceza” olmasının yanı sıra Sağlık Bakanlığı bildirimi ile alakasız 07.07.2014 tarihinde hakkımızda yapılmış asılsız şikayet dilekçesinin de kayıtlı olması(asılsız çünkü: 1. Derece sit alanında üretim yapmamız-bulunduğumuz yer 3. Derece sit alanı! – ayrıca yasadışı yollardan ruhsat temin etmişiz- belediye ruhsatı ve Ticaret Odası Kayıtları, bu ülkenin ilgili ve yasal mercilerinin onayı ile belgelenmiş!
Daha öncesinde onlarca asılsız şikayet dilekçesine muhatap olduk. Bu dilekçelerin çoğunun, son yıllarda turizm noktası olarak özellikle pompalanan Kaleköy’de bedava yer kapmak için iştahı kabaran yağmacılar ve bunları destekleyen sözde sanatçı ve aydınlara! ait olduğunu biliyorduk. Ancak şikayet mekanizmasını böylesine küçük bir firmayı yok etmek üzere çalıştıran büyük talimatın ve bunu uygulayan erkin, siyasetten uzak olmasını düşünmek de imkansız…
Son yerel seçimlerde Ada’da yaşayan ve Ada’nın sorunlarına kayıtsız kalmamaya karar vermiş herkes gibi biz de farklılıklar içeren muhalif sesimizi siyasetin içinde duyurmaya çalıştık. Sonrasında aldığımız duyumlar, tehditler şu an yaşadığımız “bu sonun” ayak sesleri gibiydi.
Bu gün, beş sene gibi kısa bir zamanda Gökçeada’nın birkaç markasından biri olmayı başarmış bir üretim noktasının, yok edilme çabalarına hiçbir yerel yöneticiden tepki, sahiplenme ve itiraz gelmemesi de konunun tamamen ‘ siyasi’ olduğunu teyit eden başka bir gösterge.
Görünen o ki, Gökçeada yöneticileri, Ada’da ekolojik üretimden ziyade, dışarıdan gelen çakma ürünlerin ‘ada ürünleri’ olarak satılmasından veya sözde ada ürünlerinin hiçbir denetim ve kurala tabi olmamasından; ruhsatsız otel, pansiyon ve restoran vb. işletmelerden; kaçak ve çarpık yapılaşmadan( siyasi baskı ve korku, oy kaygısı, hemşeri dayanışması, küçük derebeyi olmuş aile baskısı vb. nedenlerle!) hiç de rahatsız görünmüyorlar. Günlük siyasi manevralarla Gökçeada için gelecek planlıyorlar. Bu planın içinde bunları sorgulayan ve hatta daha ileri giderek “üretme ve bir değer yaratma” çabası içinde olan bizim ve markamız İmroza Sabunlarının olmaması ve en sert şekilde engellenmeye çalışılması çok normal görünüyor…
Ada’nın koduna işlemiş yağmacılığın, bu gün siyasi hesaplarla hala devam ettiği ve sadece rant odaklı girişimlerin Ada’nın geleceğine yön vereceği ortada. Biz böyle bir gelecekte olmayacağız…
Buradan alınacak son derece önemli dersler vardır.
Bu dersler her şeyden önce Gökçeada’nın gelişimi noktasındaki gerçeklerin kavranması açısından önemlidir.
Buradan Çanakkale milletvekillerine bir çağrıda bulunmak istiyorum.
“İmroza Sabun Atölyesi” Gökçeada açısından rol modeli olmuş bir işletmedir.
Bu işletmenin üretiminin teşvik edilmesi, önündeki engellerin kaldırılması, şu anda yapılan engellemelerin bertaraf edilmesi gerekir.
Siyasi iktidar mensubu milletvekilleri “ benden değilse yok olsun” anlayışı noktasında şimdi bir sınav ile karşı karşıyadırlar.
Muhalefet milletvekilleri “İmroza Sabun Atölyesi’nin ” karşılaştığı sorunların çözümü açısından devreye girmelidirler.
Küçük üreticilerin özellikle ekolojik üretimin, aynı zamanda Gökçeada’nın ekonomik gelişimi açısından alınacak tedbirler konusunda“İmroza Sabun Atölyesi” hikayesi iyi analiz edilmeli, yaratılan olumsuzluklar derhal bertaraf edilmelidir.
Ekolojik yaşam savunucuları “İmroza Sabun Atölyesi’ne ” sahip çıkmalıdırlar.
“İmroza Sabun Atölyesi’nin ” engellenmesi, özünde bildik politikaların sonucudur.
“İmroza Sabun Atölyesi” bazında Gökçeada’yı ve Çanakkale’yi bir sınav beklemektedir.
Bu sınav; doğayla uyumlu, geleceğimize sahip çıkan doğanın kaynaklarını en uygun şekilde kullanarak, tüketmeden üreten, aynı zamanda ekonomik gelişme adına bir rol model olmuş, Gökçeada’nın markalaşması açısından katkı sunan “İmroza Sabun Atölyesi’nin ” üretimini sürdürmesi noktasındadır.
Paylaş