Eğitim-Sen’den gözaltılara kınama

Eğitim-Sen Şube Sekreteri Özlem Ergun Açanal, dün KESK’e bağlı yöneticilere yönelik yapılan operasyonlara tepki gösterdi. Eğitim-Sen Çanakkale Şube Başkanı Telat Koç’un da yer aldığı basın açıklamasında konuşan Açanal; KESK’e bağlı yönetici ve üyelerin de aralarında bulunduğu toplam 15 kişinin evlerine yapılan polis baskını ile gözaltına alındığını bildirdi.

632
Eğitim Sen olarak, gözaltına alınan yönetici ve üyelerin derhal serbest bırakılmasını isteyen Açanal, kamuoyunda yaratılan gözaltı terörünü de kınadığını belirterek; “Dolayısıyla polis operasyonunun bu kararların ardından yapılması manidar bir gelişmedir. Ancak bilinmelidir ki AKP’nin yandaşı olmadan, hakikati dile getirmekten bir an olsun vazgeçmeden yürüttüğümüz mücadelemizde; şiddete karşı barışın sesini yükseltmekten, emekçilerin haklarına sahip çıkmaktan ve eşit, özgür, demok-ratik bir Türkiye talebini ifade etmekten asla vazgeçmeyeceğiz” dedi.
 
Eğitim-Sen Çanakkale Şube Başkanı Telay Koç’un da yer aldığı basın açıklamasında konuşan Eğitim-Sen Şube Sekreteri Özlem Ergun Açanal, AKP hükümetinin baskı politikalarına hız kesmeden devam ettiğini söyledi.
 
KESK Kadın Sekreteri Canan Çalağan, KESK eski Kadın Sekreteri Songül Morsümbül, SES Merkez Kadın Sekreteri Bedriye Yorgun ve Tüm Bel Sen Merkez Kadın Sekreteri Güler Elveren’in de aralarında bulunduğu toplam 15 üye ve yöneticinin evlerine yapılan polis baskını ile gözaltına alındığını belirten Açanal; “Konfederasyonumuz KESK’in ve bağlı sendikaların mücadele ivmesini artırdığı bu günlerde, AKP iktidarının baskı politikaları da hız kesmeden sürmektedir. Hemen belirtmek gerekir ki toplumu ve muhalif kesimlerini hedefine alan bu politikalar AKP’nin, emekçilerin giderek genişleyen fiili meşru mücadelesinden duyduğu korkunun bir uzantısıdır.
 
Bugün sabah erken saatlerde aralarında KESK Kadın Sekreteri Canan Çalağan, KESK eski Kadın Sekreteri Songül Morsümbül, SES Merkez Kadın Sekreteri Bedriye Yorgun ve Tüm Bel Sen Merkez Kadın Sekreteri Güler Elveren’in de bulunduğu toplam 15 üye ve yöneticimiz evlerine yapılan polis baskını ile gözaltına alınmıştır. Ayrıca Konfederasyonumuz ve bazı sendikalarımızın genel merkezlerinde de arama yapılmıştır. 2009 yılına ait bir soruşturma kapsamında yürütülen bu operasyonun nedeni, şüphesiz KESK’li kadınların, yaklaşan 8 Mart öncesinde yürüttüğü ve önümüzdeki sürece ilişkin oluşturdukları mücadele programıdır.
 
Söz konusu baskı ve yıldırma politikalarının hedefinde, tek tip sendika yasasına karşı KESK’in yürüttüğü mücadele ve 28-29 Ocak 2012 tarihinde KESK Kadın Meclisi’nin almış olduğu kararların bulunduğu açıktır. KESK Kadın Meclisi; 8 Mart’ın resmi tatil ilan edilmesi için hizmet üretmeyerek alanlara çıkmaya, Kadının adının ve kendinin silindiği Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının kaldırılarak Kadın ve Eşitlik Bakanlığının kurulması için çalışma yürütmeye, Anayasa tartışmalarına kadın bakış açısıyla müdahil olunmasına, sempozyum düzenlenmesine, Yapılan tüm yasa ve düzenlemelerin kadın açısından değerlendirilip teşhir edilmesine, Emek ve meslek örgütlerinden kadınlarla, bağımsız kadın örgütleriyle, siyasal alanda mücadele yürüten kadınlarla, bir heyet oluşturarak en kısa zamanda, “Katliamı unutmadık, unutturmayacağız, takipçisiyiz” mesajıyla Uludere Roboski‘ye kadınların acılarını paylaşmak için hem taziye hem de dayanışma ve barış talebiyle ziyarette bulunulmasına; “34 can için 34 fidan” dikilmesine, Kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz, mobbinge karşı sendikada, işyerlerinde ve yaşamın her alanında mücadele geliştirmeye, başta cezaevlerinde tutuklu bulunan KESK’li kadınların davaları olmak üzere davalara müdahil olup, kadınlarla dayanışmaya karar vermiştir” dedi.
 
Eğitim Sen olarak, gözaltına alınan yönetici ve üyelerin derhal serbest bırakılmasını isteyen Açanal, kamuoyunda yaratılan gözaltı terörünü de kınadığını ifade ederek; “Dolayısıyla polis operasyonunun bu kararların ardından yapılması manidar bir gelişmedir. Ancak bilinmelidir ki AKP’nin yandaşı olmadan, hakikati dile getirmekten bir an olsun vazgeçmeden yürüttüğümüz mücadelemizde; şiddete karşı barışın sesini yükseltmekten, emekçilerin haklarına sahip çıkmaktan ve eşit, özgür, demokratik bir Türkiye talebini ifade etmekten asla vazgeçmeyeceğiz. Tamamıyla keyfi olarak yürütülen bu gözaltılarla onurlu mücadelemizi sindirebileceğini sananlar büyük bir yanılgı içerisindedirler.  AKP’nin büyük baskı ve gözaltı düzenine karşı onurlu ve kararlı duruşumuzdan bir an olsun vazgeçmeyeceğimiz; emeğin, demokrasinin, özgürlüğün ve barışın mücadelecisi olacağımız bilinmelidir. Eğitim Sen olarak, gözaltına alınan arkadaşlarımızın derhal serbest bırakılmalarını istiyor ve yaratılan gözaltı terörünü kınıyoruz” diye konuştu.
 
“Esas sorun mantık hatası”
Öte yandan ÇOMÜ Eğitim Fakültesi Dekanlığına yeni atanan Prof. Dr. Kemal Yüce ile ilgili kamuoyunda yer alan iddialar hakkında basın mensuplarının sorusunu yanıtlayan Eğitim-Sen Çanakkale Şube Başkanı Telat Koç; “Olayın nasıl geliştiğini bilmiyoruz. İddiaları duyduk ama içeriğini bilmiyoruz. Burada bizim için esas olan şey konuya bakış açımız ve üniversiteler ve fakültelerde yönetim şeklinin nasıl olması gerektiği. Öncelikle şunun altını çizmek gerekiyor. Eğitim ve bilim kurumlarının hangi ortam olursa olsun, esas olan laboratuarda yapılan iştir. Bölüm başkanları dahil diğer yöneticiler, o işi kolaylaştırmak için vardır ve amir değildir. Ama şu anda 12 Eylül zihniyetindeki YÖK mantığında yönetim noktasındaki kişiler eğer gerçekten üniversite, felsefesinde kafasında oturtmamışsa, bu mantıktan yaklaşmak değil de, aslında hükümdarlık süren ve oraya egemen olan kişi mantığından yaklaşıyor. O zaman da üniversitelerde yönetici olmak, herkesin kaçtığı iş halindeyken, biz de herkes yönetici olmaya çalışıyor. O nedenle Türkiye’de bu zihniyetin değişmesi gerekiyor. O zaman zaten süreç bellidir. Bu nöbeti kimin alacağı bellidir. Bu yaklaşım hatası nedeniyle Türkiye’de maalesef konuda bahsedildiği gibi dekan atamaları gibi kavram gündeme geliyor. Öyle olunca da bu aslında kamuoyunu çok ilgilendirmemesi gereken ve sıradan rutin bir iş olması gerekirken üzerinde konuştuğumuz bir konu haline geliyor. Türkiye’de ve ÇOMÜ’de işin yanlış tarafı bu diye düşünüyoruz. Konunun özeliyle ilgili bir değerlendirme yapmamız mümkün değil. Çünkü şeklini ve sürecini bilmiyoruz. Ama esas sorunun mantık hatasından kaynaklandığını düşünüyoruz” dedi.
Paylaş