havadurum

Eğim Sen Çanakkale Şubesi "Bilimsel ve Laik eğitim için seferber olalım"

1545

 Eğitim Sen Çanakkale Şubesi son dönemde eğitimde yaşanan sorunlara karşı seferberlik başlattı. Perşembe günü Eğitim Sen Şube Binası’nda bir araya gelen eğitim emekçileri, eğitimde yaşanan sorunları sıralayan bir basın açıklaması yaptı. Eğitim emekçileri Cumartesi günü Mümtaz Pirinççiler Meydanı’nda ‘Bilimsel ve Laik Eğitim’ için imza standı açtı. Açılan standa vatandaşları yoğun ilgi göstermesi dikkat çekti. 

Eğitim Sen Şube Başkanı Filiz Savaş tarafından yapılan açıklamada 41 binden fazla eğitim emekçinin haksız yere ihraç edildiğini belirten Savaş; “Bir yılda ‘darbecilerle mücadele adı altında’ yürütülen ihraç politikasıyla sadece eğitim hizmeti alanında 41 bin 5 kişi (MEB+Yükseköğretim) haksız ve hukuksuz biçimde ihraç edilmiş, çeşitli aralıklarla binlerce öğretmen açığa alınmıştır. OHAL Kapsamında çıkarılan 28 KHK ile toplam 113 bin 440 kamu görevlisi hukuksuz bir şekilde ihraç edilmiştir. Kamudan ihraç edilen 113 bin 440 kamu görevlisinin 41 bin 5’i (yüzde 36) eğitim kurumlarından, 72.435’i (yüzde 64) ise diğer kamu kurumlarındandır. Kamudan ihraç edilen eğitimci sayısının, darbeye karışmak iddiasıyla ihraç edilen asker (8 bin) ve polis (23 bin) sayısının toplamından bile fazla olması, asıl darbenin eğitime ve eğitim emekçilerine yapıldığını açıkça göstermektedir. OHAL KHK’leri ile kamudan ihraç edilen eğitimcilerin sadece 1565’i (yüzde 3,81) Eğitim Sen üyesidir. Sendikamız üyesi 1224 öğretmen, 328 akademisyen ve 13 yükseköğretim idari personeli olmak üzere toplam 1565 üyemiz ihraç edilmiştir. Hükümet tüm eğitim emekçilerinin yaşamlarını belirsizliğe ve güvencesizliğe mahkum eden birçok adımı OHAL bahanesiyle yaşama geçirmiş olsa da sendikamız, tüm örgütlü gücüyle ihraç edilen üyelerimizin maddi ve manevi olarak yanında olmuş ve olmaya da devam edecektir” dedi.  
 
“Eğitime yatırılan pay azalmakta”
Eğitime ayrılan patın her yıl giderek azaldığına dikkat çeken Savaş; “MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay 2002 yılında yüzde 17,18 iken, eğitim hizmetlerinin sunumu açısından çok önemli olan bu rakam 2009’da yüzde 4,57’ye kadar gerilemiştir. 4+4+4 sonrasında zorunlu olarak kısmen de olsa artışa geçen eğitim yatırımlarına ayrılan bütçe oranı, 2014 sonrasında yeniden azalmaya başlamıştır. 2018 yılı itibariyle Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay sadece ve sadece yüzde 8,36’dır. MEB bütçesinin rakamsal büyüklüğünün temel nedeni, hükümetin eğitime verdiği önemden değil, büyük ölçüde personel harcamalarından kaynaklanmaktadır. Bu durumun farkında olan MEB, eğitim emekçilerini esnek, kuralsız ve güvencesiz çalıştırmak için gece gündüz çalışmakta, sözleşmeli öğretmenlik uygulamasını temel alıp eğitimde güvencesizliği yaygınlaştırmaktadır. Şu anda MEB bünyesinde 40 bin 198 sözleşmeli personel ve 13 bin 500 4/c’li personel istihdam edilmesi, eğitimde güvencesiz istihdamın giderek artacağı izlenimi vermektedir. MEB kamu kaynaklarını özel okullara aktarmak yerine devlet okullarına ihtiyacı kadar kaynak ayırmalıdır. MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay mutlak anlamda arttırılmalı, eğitimi ticarileştirmeyi hedefleyen özel sektör, dini vakıf ve cemaatlerle yapılan ya da yapılacak olan her türlü ortak proje ve protokoller iptal edilmelidir” dedi.  
 
“Amaç nitelikli bir eğitim sistemi yaratmak değil”
Yapılan sınav değişikliklerine bakıldığında asıl amacın nitelikli bir eğitim sistemi yaratılmak olmadığının vurgulayan Savaş;   “Müfredat değişikliklerine paralel olarak sınav sistemlerinde ‘yukarıdan talimatla’ yapılan değişikliklere bakıldığında, AKP’nin ve MEB’in daha nitelikli bir eğitim sistemi yaratmak gibi bir derdinin olmadığı görülmektedir. Nitekim müfredat değişiklikleri, müfredatı öğrencilere aktaracak olan öğretmenlerin üzerindeki siyasi basınç ve sınav sistemlerindeki değişiklik birlikte değerlendirildiğinde tablo daha net karşımıza çıkmaktadır. Hükümetin temel hedefi dinselleştirilmiş ve ticarileştirilmiş bir eğitim, öğrencilerin yaratıcılığını ve yeteneklerini geliştirmek yerine AKP’nin toplum mühendisliğine itaat eden bir öğretmen ve son olarak öğrencilerin yaşamdaki değil sınavlardaki başarısına odaklanan, eğitimin içeriğini sorgulamak yerine sınav sistemlerini merkeze koyan bir toplum yaratmaktır.  Nitekim TEOG ve üniversite sınavı tartışmalarının seyri de bu durumu tüm şeffaflığıyla sunmaktadır. Her iki sınav sistemindeki değişikliğin tartışılma biçimi ders içeriklerinin bilimsel yeterliliğini ve derslerin birbirine katkısını değil, derslerin sınav başarısındaki payını konu edinmektedir” dedi. 
 
“Eğitim gerileştiriliyor”
Eğitim özellikle ana okullardan başlayarak gerileştirildiğini belirten Savaş, son olarak; “MEB’in resmi verilerinde ‘toplum temelli kurumlar’ adını verdiği ve aslında 4-6 yaş arasındaki çocuklara “Kur’an Kursu” olarak hizmet sunan bin 552 sıbyan mektebi bulunmakta, burada 51 bin 327 çocuğa kurs verilmektedir. Belirtmek isteriz ki soyut kavramları idrak etme yeteneği gelişmemiş bu çocuklara MEB ve Diyanet İşleri Başkanlığı arasında yapılan protokolle verilen bu kurslar, çocuk haklarını yok saymakta ve çocukları AKP’nin ideolojik seferberliğinin nesnesi haline getirmektedir.  Okul öncesinde “dini eğitim” çocukların sağlıklı zihinsel gelişimi ve pedagojik açıdan son derece sakıncalı bir durumdur. Somut ve soyut düşünce evresini tamamlamamış çocuklara, hangi gerekçeyle olursa olsun, dini eğitim verilmesi, çocukların yaşamının sonraki evrelerini olumsuz etkileyecektir. Soyut kavramları idrak etme yeteneği gelişmemiş bu çocuklara MEB ve Diyanet İşleri Başkanlığı arasında yapılan protokolle verilen bu kurslar çocukların yararına değildir ve çocuk hakları sözleşmesine açıkça aykırıdır. Eğitim sistemi neresinden tutsak elimizde kalan bir hale dönüştürülmüştür. Böylesi bir durumda alelacele yapılan her değişiklik sorunun içinden çıkılmasını güçleştirmekte, sonuçların daha ağır olmasına neden olmaktadır. Yapılması gereken hâlihazırdaki toplum mühendisliği mantığının ortadan kaldırılması, demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir yönetim aklıyla sorunların ele alınması ve köklü çözümler üretilmesidir” dedi.
(Eren Aşnaz)
Paylaş