DEK Kurultay sonuç bildirgesi açıklandı

5. Demokratik Eğitim Kurultayı sonuç bildirgesi kamuoyuna açıklandı.

735
Eğitim-Sen Merkez Yürütme Kurulu, 3-7 Şubat 2014 tarihlerinde Ankara’da düzenlenen 5. Demokratik Eğitim Kurultayı ile ilgili yazılı açıklama yaptı. Kamuoyuna açıklanan 5. Demokratik Eğitim Kurultayı sonuç bildirgesinde şu ifadeler yer aldı: “Ülkemizde ve dünyada ekonomik, toplumsal ve siyasal alanda meydana gelen gelişmeler, pek çok alanda yeni ihtiyaçları gündeme getirmektedir. Bu durum, her adımda yeni sorunlara yol açmakta; eğitim alanı da sistem içinde işgal ettiği yer ve önem açısından bu sorunlardan doğrudan etkilenmektedir. Yaşanan sorunların eşitlikçi ve insancıl bir temelde çözümü, insanlık tarihi boyunca görüldüğü gibi, siyasi iktidarların ya da egemen güçlerin çabasıyla değil; emekçilerin çabasıyla ve onların örgütlü mücadelesi ile gerçekleşmiştir. Bugün tüm dünya halklarının temel talepleri ve özlemleri arasında yer alan eşitlik, özgürlük, kardeşlik, demokrasi ve barış içinde bir dünya özlemi evrensel anlamda önemini korumaktadır. 11 yılı aşkın bir süredir ortaya koyduğu iktidar pratiği ile 12 Eylül rejiminin mirasçısı ve bugünkü temsilcisi olduğunu defalarca ispatlayan AKP iktidarı, kamu emekçilerini, işçileri, kadınları, gençleri, yoksulları, bir bütün olarak toplumu kendi çıkarları doğrultusunda biçimlendirmek için bir taraftan eğitim sistemini kendi siyasal anlayışı çerçevesinde biçimlendirirken diğer taraftan insan, doğa ve toplum karşıtı politikalarına karşı çıkan, itiraz eden toplum kesimlerini sindirmek, onların sesini kısmak için sayısız baskı ve şiddet politikalarını devreye sokmuştur. Sadece son birkaç ay içinde yaşanan gelişmeler bile siyasi iktidarın 11 yılı aşan iktidarında nasıl bir düzen yaratmak istediğini göstermektedir. Son olarak 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrasında yaşananlar bir kez daha net bir şekilde göstermiştir ki yıllardır "hukuk", "adalet", "bağımsız yargı" gibi kavramlarla her türlü haksızlığın, adaletsizliğin, yağma ve talanın üzerini örtenlerin, en son Gezi direnişinde halkın en temel demokratik tepkilerini bile gazla, copla, kurşunla bastırmaya çalışanların, ortaya saçılan pisliklerin üzerine gitmesi ve tatmin edici bir tutum alması mümkün değildir. Geçmişten günümüze genel olarak eğitim sistemine baktığımızda; bilimsel olmayan, ırkçı, gerici, piyasacı, cins ayrımcı, otoriter ve tek tipçi bir yapıyla karşı karşıya olduğumuz görülecektir. Yıllardır farklılıkları yok sayan, eşitsizlikler ve adaletsizliklerle dolu bir eğitim sistemi ile aydınlık bir geleceğin mümkün olmadığı açıktır.”
“AKP`nin eğitim politikaları kaostan başka bir şey getirmemiştir”
“Yıllardır toplumsal yaşamı bir bütün olarak bireycilik temelinde mevcut ekonomik-toplumsal sisteme uygun bir şekilde biçimlendirmek için eğitim sistemi üzerinden sürekli ve yoğun bir çaba harcanırken, benimsenen eğitim politikalarının piyasa merkezli, bilim düşmanı ve piyasa ile uyumlu olmasına büyük özen gösterilmektedir. Son dönemde iktidar güçlerinin kendi içindeki hesaplaşma ve çatışmasının bir yansıması olarak öne çıkan dershanelerin kapatılıp özel okula dönüştürülmesi tartışmaları, yıllardır mücadele ettiğimiz sınav ve dershane merkezli eğitim anlayışının ortadan kaldırılması üzerinden tartışılmamaktadır. AKP hükümeti, eğitim sistemini kendi siyasal-ideolojik çıkarları doğrultusunda yeniden biçimlendirmek, son olarak dershanelerin özel okullara dönüştürülmesi ve kamu kaynaklarının özel okullara aktarılması tartışmalarında görüldüğü gibi, piyasalaştırma, güvencesizleştirme ve siyasi kadrolaşma politikalarını sürdürmektedir. 12 yıldır uygulanan AKP`nin eğitim politikaları eğitim emekçileri, öğrenciler ve veliler için kaostan ve yıkımdan başka bir şey getirmemiştir. Eğitim sistemimizin halkın ihtiyaçları, çocuk ve gençlerimizin kendilerini özgürce geliştirebilecekleri koşullarda, eğitim biliminin temel ilke ve kuralları doğrultusunda düzenlendiğini iddia etmek mümkün değildir. Kurultayımız bu yıkıma karşı Kamusal, demokratik, bilimsel, laik ve anadilinde eğitim mücadelesini büyütme kararlılığını bir kez daha vurgulamış, 5. Demokratik Eğitim Kurultayı üzerinden alternatif eğitim politikalarını sorunun muhatapları ile çeşitli açılardan ele almış, Kurultay sonuç bildirgesini kamuoyu ile paylaşmayı görev bilmiştir.”
5. Demokratik Eğitim Kurultayı sonuç bildirgesi
“Eğitim Sen yüz yılı aşkın tarihsel mirasının izinde, TÖS ve TÖB-DER‘in yarattığı eğitim kurultayları geleneğini sahiplenerek; eğitimde yaşanan sorunları tartışmak; çözüm önerileri geliştirmek; yürüttüğü demokratik-özgürleştirici eğitim mücadelesine ivme kazandırmak için 3-7 Şubat 2014 tarihlerinde "Özgürleşme Yolunda Eğitim" temasıyla 5. Demokratik Eğitim Kurultayı`nı düzenlemiştir.
TÖS ve TÖB-DER tarafından gerçekleştirilmiş olan Eğitim Kurultayları’nın deneyimlerini de kullanarak, daha önce 1998 ve 2004 yıllarında iki eğitim kurultayı daha düzenlemiş olan sendikamız, eğitimin kamusal, bilimsel, laik, demokratik, eleştirel, eşitlikçi ve anadilinde gerçekleştirilmesi irade ve kararlılığını, 5. Demokratik Eğitim Kurultayı ile bir kez daha ortaya koymuş bulunmaktadır. Genel kurul kararı olarak alınan ve hazırlıkları yaklaşık iki yıl süren kurultay çalışmalarımız oldukça zorlu bir dönem içinde gerçekleştirilmiştir. Bu dönemde, toplumun tüm ilerici kesimlerine olduğu gibi konfederasyonumuz KESK ve sendikamız Eğitim Sen`e yönelik saldırılar artmış, gözaltı ve tutuklamalar yaşanmıştır. Öyle ki, kurultay çalışmaları içinde olan merkez yürütme kurulu, düzenleme kurulu ve şube komisyonlarından arkadaşlarımız aylarca tutsak edilmişlerdir. Ancak bu arkadaşlarımız örgütsel sorumluluk ve görev bilinci ile çalışmalarını tutuklu bulundukları cezaevlerinden sürdürmüşlerdir. Yine hazırlık süreci ülkemiz toplumsal hareketleri içinde bir örneği daha bulunmayan, hepimize onlarca yeni deneyimler katan ve gelecek güzel günlere dair umutlarımızı büyüten bir döneme daha şahitlik etmiştir. Gezi Direnişi ile başlayan ve ülkeye yayılarak gündemi halklar adına işgal eden, çok yoğun sokak hareketlerinin, tartışma forumlarının yapıldığı ve milyonlarca insanın politikleşmesine olanak sunan bu günler, ezilen, dışlanan, yok sayılan, sesleri kısılan ve baskı altında tutulmaya çalışılan halkların birleşik gücünü bir kez daha ortaya çıkarmış, karanlık günlere mahkum olmadığımızı, özgür bir geleceği ellerimizle kurabileceğimizi göstermiştir. Bu çerçevede Kurultayımız gezi direnişini selamlıyor ve direniş sırasında katledilen tüm yoldaşlarımızın mücadelesini yaşatacağını bir kez daha ilan ediyor. Tüm dünyada emperyalist zorbalığın ve savaşların kendini gösterdiği, neoliberal saldırıların arttığı, insanların en temel haklarının dahi piyasanın çıkar ilişkilerine araç haline dönüştürüldüğü bir dönemden geçilmektedir. Bu durum insanların yaşamını ve doğayı tehdit etmekte, emek sömürüsünü arttırmakta ve kaynakların herkese yetebileceği günümüzde "küresel yoksulluğu" büyütmektedir. Ortadoğu`da binlerce yıldır bir arada yaşayan halklar emperyalist savaş politikalarıyla etnik, dini, mezhepsel farklılıklar üzerinden düşmanlaştırılmaktadır. Sömürünün olmadığı eşit bir dünya yaratma adına kapitalizme karşı verilen mücadele aynı zamanda halkların bir arada yaşama iradesini de güçlendirecektir. Bu açıdan, halkların demokratik, özgür ve eşit bir yaşamı inşa etme deneyimlerine bir yenisini ekleyen Rojava Devrimi`ni inşa etmeye çalışan halklara başarılar diliyoruz. Kurultayımız; devletin savaş uçaklarıyla çoğu eğitim çağında olan 34 yurttaşımızın katledilmesini ve Reyhanlı`daki katliamı kınamakta, gerçek sorumluların yargılanmasını istemektedir. Kapitalizmin krizinin daha da derinleştiği bugünlerde, tüm dünyada ezilenlerin yükselen mücadelesine tanık oluyoruz. Bununla birlikte egemenler, ezilenleri ve toplumun tüm kesimlerini daha fazla baskı altına almak istemektedir. Bu kapsamda egemenler, kendi çıkarlarını koruyabilmek ve sömürü düzenlerini sürdürebilmek için yeni saldırı politikalarını gündeme getirmektedir. Şüphesiz ki Türkiye‘de eğitimde yaşanan dönüşüm, bu saldırı politikalarının merkezinde yer almaktadır. Yıllardır ülkemizde piyasacı-muhafazakâr-otoriter politikalar eşliğinde yürütülen dönüşümle eğitim hizmeti, temel bir hak olmaktan çıkarılmış ve var olan eşitsizlikler derinleştirilmiştir. Bu dönüşüm, ataması yapılmayan 300 bine yakın öğretmeni işsizliğe ve güvencesizliğe mahkûm etmekte, yüz binlerce eğitim ve bilim emekçisinin haklarını gasp ederek iş güvencelerini ortadan kaldırmaktadır. 12 yıllık AKP politikalarıyla birlikte eğitim hizmetinin örgütlenmesi işletmeci mantığa teslim edilmiş, eğitimin tüm aşamaları ve içeriği neoliberal, muhafazakâr ve dinsel politikalarla şekillendirilmiştir. Sendikamızın, bilim insanlarının ve toplumun tüm kesimlerinin itirazlarına rağmen baskıyla çıkartılan 4+4+4 bu politikaların somut bir sonucudur. Yüz yılı aşkın mücadele geleneğini omuzlayarak tüm baskılara rağmen laik, bilimsel, demokratik, anadilinde, kamusal eğitim mücadelesinden geri adım atmayan sendikamız Eğitim Sen; karşısına çıkan tüm zorluklara rağmen eşitlik, özgürlük, halkların kardeşliği şiarıyla çalışmalarını sürdürmektedir. Demokratik Eğitim Kurultayı‘nı, özveriyle yürütülen ve eğitimin önemli başlıklarını ele alan bir adım olarak değerlendiriyoruz. "Özgürleşme yolunda eğitim" temasıyla yapılan, yüz binlerce eğitimcinin, milyonlarca öğrenci ve velinin içinde bulunduğu eğitim sorunlarını bilimsel yollarla ortaya çıkarmak ve yine aynı şekilde somut çözümler üretmek için gerçekleştirdiğimiz kurultayımız 11 ana başlıkta çalışma yürütmüştür. Kurultay sürecinde bu başlıklardan bir tanesi çalıştaylarda geliştirilmek üzere geri çekilmiş, bir tanesinde de yapılan yöntem tartışmaları üzerine merkez komisyona geri çekilmiştir.”
“Taleplerin yerine getirilmesini zorunlu”
Beş gün süren Demokratik Eğitim Kurultayı`nda tespit edilmiş olan sorunların çözümü ve `Özgürleşme Yolunda Eğitim` için taleplerin yerine getirilmesinin zorunlu olduğu vurgulanan sonuç bildirgesinde; “Öğretmenlik mesleğinin piyasa kıskacına alınmasına izin verilmemeli, mesleğin özerkliği savunulmalıdır. Performans, kariyer basamakları gibi öğretmenler arası rekabet yaratan ve iş güvencesini ortadan kaldırmaya dönük uygulamalar iptal edilmelidir. Eğitim fakültelerinden mezun olan tüm öğretmenler güvenceli-kadrolu olarak atanmalıdır. Eğitimde ücretli, sözleşmeli, taşeron gibi tüm güvencesiz istihdam politikalarına son verilmelidir. Güvencesiz çalıştırma yasaklanmalıdır. Eşit yurttaşlık temelinde tüm kültürel farklılıkların kabul gördüğü bir eğitim sistemi ve buna uygun bir öğretmen yetiştirme modeli hayata geçirilmelidir. Temel eğitim kamusal, zorunlu ve kesintisiz olmalıdır. Çağ nüfusu içinde temel eğitimi örgün eğitim dışına çıkaran her türlü politika ve uygulama kesinlikle reddedilmelidir. 4+4+4 düzenlemesinden derhal vazgeçilmelidir. Okulu toplumsal çevresinden soyutlayan ve eğitim kurumlarındaki hizmetlerin özelleştirilmesine neden olan eğitim kampüsleri uygulamasına son verilmelidir. Çocukların gelişimsel özellikleri göz önünde bulundurularak okul öncesi eğitim çağında bulunan 72 ay öncesi çocukların ilkokula başlatılması uygulamasına son verilmelidir. Bir yılı zorunlu olmak üzere iki yıllık okul öncesi eğitim tüm çağ nüfusu çocukları kapsayacak şekilde kamusal, parasız ve anadilinde sunulmalıdır. Orta öğretim düzeyinde meslek kazandırıcı eğitim uygulamasına son verilmeli, mesleki ve teknik liseler kaldırılmadır. Lise düzeyinde mesleki eğitim herhangi bir mesleğin özel bilgisi yerine mesleğe hazırlık ve temel yaşam becerilerine yönelik olarak düzenlenmelidir. Orta öğretim düzeyinde lise çeşitliliği ortadan kaldırılmalıdır. Çocuk emeği sömürüsüne yol açan her türlü eğitim uygulamasına ve eğitim çağındaki çocuklara uygulanan çıraklık eğitimine son verilmelidir. Eğitim hakkını garanti altına almak için her tür ve düzeydeki halk/yetişkin eğitimi kamusal ve parasız olarak sunulmalıdır. Eğitim, yurttaşların kendilerini özgürce ifade edebilecekleri ve geliştirebilecekleri bir şekilde düzenlenmelidir. Bu açıdan yurttaşlar eğitimin tüm aşamasında anadillerini kullanabilmelidirler. Türkiye`nin dil hakları ve eğitimde anadilinin kullanılmasını öngören uluslararası sözleşmelere koyduğu tüm çekinceler kaldırılmalıdır. Türkiye`de azınlık okullarına yönelik tehdit algısı değişmeli ve bu okullara yönelik ayrımcı uygulamalara son verilmelidir. Anayasa toplumun çok kültürlü-çok kimlikli yapısı dikkate alınarak hazırlanmalı, Anayasanın vatandaşlık tanımında her hangi bir etnik vurgu olmamalıdır. Kapitalist anlayışlara paralel şekilde hazırlanan ve dayatılan programlara ve ders kitaplarına karşı bilimsel, demokratik, laik, bireyin yanı sıra aynı zamanda toplumsal faydayı da gözeten, insan hak ve özgürlüklerine dayalı düzenlemeler savunulmalıdır. Bu çerçevede yaratıcı ve eleştirel düşünen, üretici, çevre bilincini kazanmış, toplumsal sorunlara duyarlı, ekolojist, kendine güvenen, demokrasiyi özümsemiş, insan hak ve özgürlüklerini ön planda tutan, eşitlikçi, adalet duygusu gelişmiş bireylerin yetiştirilmesini hedeflenmeli, örgütümüz bu yönde üzerine düşen tüm sorumlulukları yerine getirmelidir. Bireyi nesneleştiren, ötekileştiren, görünmez kılan, kendine yabancılaştıran hiçbir eğitim uygulamasının varlığı kabul edilemez. Aynı zamanda ılımlı İslam ve neoliberal politikaların tahribatına tepkisiz bir toplum inşa etme ve toplumsal muhalefetin susturulması için dindar nesil yetiştirme amaçlı bir eğitim laik, demokratik, sosyal hukuk devletinde yer alamaz. Bu nedenle zorunlu ve seçmeli din dersi uygulamalarına son verilmelidir. Eğitim yapı, içerik ve pedagojik pratikler açısından bilimsel temele dayalı olmalıdır. Herkes sanatla uğraşabilir, herkes sanat yapabilir ilkesi temel alınmalıdır. Nitelikli ve çok boyutlu sanat eğitimi estetik eğitim odaklı ve kamusal olmalıdır. Spor yapmak bir ayrıcalık değil, bir haktır. Devlet spor yapmak isteyen tüm bireylere spor yapması için gereken olanakları başta eğitim kurumları olmak üzere her yerde ücretsiz olarak sunmalıdır. Spor eğitiminde temel amaç, yarışmak ve kazanmak değil, eğlenmek ve oyun oynamak olmalıdır. Ders kitaplarının incelenmesi ve onayı konusunda yetkili olmak üzere, başta üniversitelerin ilgili bölümlerinden akademisyenler, eğitim iş kolunda örgütlü sendikaların temsilcileri, öğretmenler ve alan uzmanlarından oluşan bağımsız bir yayın kurulu oluşturulması tartışılmalıdır. Ders kitaplarında gözlenen tek düzelik son bulmalı, ders kitapları içerik ve biçimsel özellikler açısından bilimsel, sistematik ve öğrenciye göre olmalıdır. Ders kitaplarının yazımı eğitim felsefesi bilgisine, müfredat analizi yeteneğine sahip, alanında yeterli, edebi ve estetik anlatım becerileri gerektiren ve yerel özellikleri dikkate alan bir çalışma alanı olarak ele alınmalıdır. Öğrencinin ve öğretmenin kontrol edemediği hiçbir araç, eğitimin temel unsuru haline getirilmemelidir. Özellikle bireyin davranış, beceri ve yetenek gelişimine odaklanan ilk ve ortaokul düzeyinde bilgi teknolojilerinin yanlış kullanımının öğrencinin gerçek hayatla bağını koparabileceği riski göz önünde bulundurulmalıdır. Kontrol mekanizmalarının başında gelen disiplin yönetmelikleri kaldırılıp yerine üniversitenin tüm bileşenlerinin katılımıyla oluşturulacak olan ortak yaşam ilkeleri hayata geçirilmelidir. İster özel güvenlik adı altında isterse polisin üniversiteye serbestçe girişi şeklinde oluşan sözde güvenlik önlemlerinden vazgeçilmelidir. Yükseköğretim sistemindeki her tür özelleştirme ve esneklik ile performans uygulamalarına son verilmelidir. YÖK derhal kapatılmalı, üniversitenin varlık nedenini güvence altına alan demokratik öz yönetim, öz denetim ile kamusal kaynaklı finansman modelli üniversite hayata geçirilmelidir. Son dönem kadın -erkek yurt binalarının birbirinden kilometrelerce uzağa taşınması gibi muhafazakâr uygulamalar derhal sonlandırılmalıdır. Üniversitelerdeki taşeron çalıştırma ve 50/d gibi güvencesiz istihdam biçimlerine derhal son verilmeli, güvenceli çalıştırma esas alınmalıdır. Eğitim sistemi hala erişim, devam ve tamamlama bağlamında toplumsal cinsiyet eşitsizliğini üretmektedir. Kız çocuklarının okul öncesinden başlayarak eğitim sisteminin dışına iten 4+4+4 modeli bu sorunu derinleştirmektedir. Acilen 4+4+4 modeli kaldırılmalı; kamusal, parasız, nitelikli, laik, bilimsel, anadilinde, ulaşılabilir ve kesintisiz eğitim sağlanmalıdır. Kız çocuklarının okullaşması sorununda Milli Eğitim Bakanlığı üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir. Toplumsal cinsiyet ayrımcılığını meşrulaştıran ve karma eğitimi hedef alan eğitimde dinselleştirme uygulamalarına son verilmelidir. İnsanın kendine, diğer insanlara ve doğaya karşı uyguladığı şiddeti bio-psiko-toplumsal bütünlük ve tarihsellik içinde aramak ve anlamak gerekir. Egemen ideolojiyi sorgulamak ve şiddeti yok edecek demokratik toplumsal sistemler, yapılar, işlevler ve anlamlar üretilmelidir. Kadınlara, LGBTİ`i bireylere, yok sayılan halk, kültür ve inançlara yönelik ayrımcı uygulamalar son bulmalı, pozitif yönde düzenlemeler yapılmalıdır. Demokratik bir okulda öğretmen, eğitim hakkını temel insan hakkı olarak kabul ederek öğrencilerin sosyal dışlama ve ayrımcılığa maruz kalmamasını sağlamalıdır. Okullar tüm bileşenleriyle öz-yönetime kavuşturulmalıdır. Şiddetten arındırılmış bir okul ancak demokratik bir okulla mümkün olabilir. Bundan dolayı demokratik okulların inşası için çalışmalar yürütülmelidir. Öğretmen yetiştirme politikaları ile müfredatı, öğretmenlerin toplumsal cinsiyet duyarlılığı kazanmalarını sağlayacak yönde yeniden düzenlenmelidir. Cinsiyetçi, dışlayıcı ifadelerden kaçınılmalı, kişi kendisini ifade etmediği sürece zorlanmamalıdır. Her düzeydeki okullarda egemen olan baskıcı, ahlakçı ve ayrımcı uygulamalara son verilmelidir. Çocuk gelinlere, erken yaşta evliliklere karşı mücadele yürütülmelidir. Bilgisayar ve iletişim teknolojilerinin eğitimde kullanılmasında temel güdüleyicinin öğrencilerin pedagojik deneyimlerinin güçlendirilmesi, öğrenme ortamının zenginleştirilmesi, bilgi kaynaklarına erişim ve iletişimin güçlendirilmesi, hızlandırılması gibi öğeler olmalıdır. Piyasa tercihlerinin yönlendiriciliği ve okula, öğrenci ve öğretmenlere sürekli maliyet ve piyasaya bağımlılık yaratan paralı yazılımlar yerine, genel kamu lisansı sağlayan, kolektif ve özgürlükçü yöntem ve amaçları benimseyen toplulukların ürettiği yazılımlar ve internet kaynakları tercih edilmelidir. Güvenli internet sağlamak ya da başka görünen adlarla öğrencilerin erişimlerine getirilen kısıtlamalar konusunda yasaklamaya değil, bilinçlenmeye-bilinç artırmaya dayalı demokratik çözümler geliştirmelidir. Öğrencilerin, temel bilgi alma haklarını da kısıtlayan toptancı çözümlerden kaçınılmalıdır. FATİH Projesi gibi pedagojik temel ilke ve yönelimleri, öğrencilerin sağlıklarına vereceği zararları dikkate almadan eğitim alanını daha çok piyasaya bağlayan ve öğrencilerin çok boyutlu gelişimleri yerine araç ve teknoloji merkezli, öğretmenlerin özerkliklerini azaltıcı uygulamalardan vazgeçilmelidir. Eğitim çalışanlarının erişimlerinin artırılması ve diğer olanaklar bahane edilerek tam zamanlı- 24 saat çalışan emekçilere dönüştürülmesi yönündeki gelişmelere dikkat çekilmeli ve emek sömürüsü yaratan ve kişilik bozulması ya da değişimini zorlayan denetim, çalışma usulleri yerine insanlaşma, özgürleşme potansiyellerini yok etmeyen bir çalışma koşulu ve emek kullanımı geliştirilmesi için mücadele edilmelidir.”
Paylaş