Çanakkale’de hayatına son vererek, şehri büyük bir yasa boğan Ömer Mart Ortaokulu’nun 7. sınıf öğrencisi 12 yaşındaki E. Ö.’nün akran zorbalığına uğradığı iddia edilmişti. Can yakan olaya ilişkin soruşturma devam ederken, akran zorbalığının çocuklar üzerindeki etkisi bir kez daha önemini gösterdi. Çocuğun akran zorbalığına uğradığının nasıl anlaşılacağına dair bilgiler veren Uzman Psikolojik Danışman Nurseda Ceyhan, alınması gereken önlemleri anlattı.
Akran zorbalığının yaygın olarak yaşanan bir durum olduğunu kaydeden Ceyhan, konuya ilişkin bilgi vererek, “Geçtiğimiz günlerde Çanakkale’de akran zorbalığına maruz kalan öğrencinin intiharı ile hepimiz derinden sarsıldık. ‘İntihar’ gibi konuşması bile zor olan bir durumu küçücük bir çocuğun gerçekleştirmesi toplumsal olarak hepimizi hem çok üzdü hem de çok korkuttu. Peki çocuklara neler oluyor? Çocuklar neler yaşıyorlar? Akran zorbalığı ile baş etmek mümkün mü? Bu olayı nasıl ele almalıyız? Öncelikle yaşanan durum; intihar vakaları, akran zorbalığı/ tüm zorbalıklar elbette ki ele alınmalı, dikkat çekilmeli, koruyucu ruh sağlığı çalışmaları yapılmalı. Fakat yaşanan durum bize ivedikle daha fazla çalışma yapılması gerektiğini göstermekle birlikte bu olay özelinde değil daha geniş bir çerçevede akran zorbalığını ele alınması çocuğun ve ailenin mahremiyeti için daha uygun olacaktır. Ayrıca akran zorbalığı bu olayla sınırlı değil, yaygın bir durumdur.” dedi.
Zorbalığın istismar çeşitlerinden biri olduğunu belirten Ceyhan, bir başkasına zarar vermeyi amaçlayan tekrarlayıcı ve saldıran davranışların ‘zorbalık’ olarak tanımlandığını ifade etti. Ceyhan, zorbalık çeşitlerini şu şekilde kaydetti:
Zorbanın olduğu yerde kurbanın var olduğunun altını çizen Ceyhan, “Söz konusu kişiler çocuksa, zorba da kurban da mağdurdur ve desteğe ihtiyaç duyarlar. İşte tam bu noktada toplumun her ferdinin çocuklar üzerinde sorumlulukları ortaya çıkar. Zorbanın neden zorba olduğunu tespit etmek ve ihtiyaç duyduğu yardımı sağlayarak, öncelikle zorbalığı durdurmak gereklidir. Bu kişi neden zorba? Popüler olmaya mı çalışıyor, kıskanıyor mu, güçlü hissetmek için mi zorbalık yapıyor, kendi sorunlarından kaçmak için başkalarıyla mı uğraşıyor tespit edilip asıl meselesi neyse çözülmesi gerekli. Tabii bunu yapabilmek için çocuğun kendini ifade edebilmesi, kendini ifade etmesine izin verilmesi lazım.” şeklinde konuştu.
Zorbalığa uğrayan mağdur çocukların mutlaka gözlenmesi ve desteklenmesi gerektiğini belirten Ceyhan, “Zorbalık az ya da çok olsun, durdurularak, asla izin verilmemelidir. Zorbalığa maruz kalan çocuklar yoğun stres, öfke, kaygı, depresyon yaşayabilir, mide krampları, iştahsızlık, kâbus görme, uykusuzluk gibi fiziksel semptomlar göstermeye başlayabilirler. Sosyal ilişkilerinde geri çekilme yaşayarak daha fazla yalnız kalabilir, okul performanslarında düşüşler yaşayabilirler. Bu durumda çocuk gittikçe gözden kaybolarak daha da desteksiz kalabilir. Çocuklardaki bu değişimler gözlemlenmeli ve asıl problemlerinin ne olduğu konusunda kendilerini ifade etmeleri için alan oluşturulmalıdır. Çocukların kendilerince yollar deneyerek zorlandıkları durumları anlatmaya çalıştıklarını bilmeli, bunu ifade ettiklerinde asla suçlayıcı, küçük düşürücü tepkiler vermemeliyiz.” dedi.
Zorbalığa uğrayan çocuk ile nasıl iletişim kurulması gerektiğine dair yol haritası çizen Ceyhan, “Zorlandığını güçlükle ifade edebilmiş bir çocuk ‘çok hassassın, güçlü ol, sen de onlarla dalga geç o zaman uğraşmazlar!’ gibi önerilerin tam da zorbalığı besleyen, büyüten ve mağdurun daha da yalnız, suçlu, yetersiz, umutsuz hissetmesine sebep olan dönütler olduğu bilinmelidir. ‘Yaşadığın bu zorlu durum seni nasıl etkiledi, neler hissettin, sana nasıl destek olabilirim, daha başka neler yapabiliriz?’ gibi çocuğun kendini anlatabileceği sorular çocuğun da kendini anlamasına yardımcı olabilir. Birlikte çözüm üretmek için düşünülebilir. Unutmayalım ki çocuklar bildikleri şeyler arasında seçim yapabilirler. Baş etmek için yolları bilmeyen bir çocuk, içine atmak ve bastırmak dışında bir yol deneyemeyecektir. Bizim rehberliğimize, model olmamıza, zorlandıkları duyguları ifade ettiklerinde kabulümüze ve desteğimize ihtiyaçları olduğunu bilmeliyiz.” şeklinde konuştu.
Zorbalığı yapan çocuğa, hızla, yaşanan zorbalığın durdurulması ve sınırların hatırlatılması gerektiğini aktaran Ceyhan, “Bir çocuk, başka bir çocuğa isim taktıysa ve biz o bunu söylerken görmezden geliyorsak ona onay vermişiz demektir. Başta bizler çocukların sınırlarına saygı duymalı onları güçsüz, yetersiz hissettirmemeliyiz. Aileler ve okul, çocukları zorbalıktan korumak kadar zorba olmaktan da korumalı, sınırları çok net çizmeli. Sınır çizmek konusunda belki en keskin yaptırımlar (elbette ki bunlar yetişkinin çocuğa yaptığı zorbalıklar olmayacak) çocuğun bir başkasına zarar vermesi ile ilgili olmalıdır. Bir başkasına vuran, isim takan, dalga geçen bir çocuk sınırlandırılmazsa eline geçen gücü kötüye kullanmayı öğrenmiş ve bu çevre tarafından onaylanmış, kabul görmüş demektir.” sözlerini söyledi.
Sınır koymanın öneminden bahseden Ceyhan, “Bugün toplumsal olaylara baktığımızda yaşadığımız felaketlerin altında sınırların ihlal edildiğini gözlemliyoruz. Bireyler karşı tarafın sınırlarını, ihtiyaçlarını görmekte yani empati yapmakta zorlanıyorlar. Her istediğini karşıdakini düşünmeden gerçekleştirmenin asla özgürlük anlamına gelmediğini çocuklara ögretmemiz gerekli. Çocuklara sağlıklı sınırlar koymak, kendi sınırlarını öğretmek öğrenebileceğimiz, geliştirebileceğimiz bir şey. Sınırlar neyi kabul edip neyi etmeyeceğimizle ilgili içsel bir pusulaya sahip olmak demektir. Her çocuk içsel bir pusulaya yani sınırlara ihtiyaç duyar. Çocukların kendisinin ve karşısındakinin değerli olduğunu öğrenmeye ve hissetmeye çok ihtiyaçları var.” ifadelerini kullandı.
(SEVİ GÖZAY UĞURLU)