CHP Genel Başkan Yardımcısı Erkek, OLAY'a konuştu "Kazdağları için mücadelemiz kararlıkla sürecek"

1429

 CHP Genel Sekreteri, Genel Başkan Yardımcısı ve Çanakkale Milletvekili Av. Muharrem Erkek, gazetemiz Çanakkale OLAY’ı ziyaret ederek, gazetemiz sahibi Aynur Ganiler’in sorularını yanıtladı. 23 Haziran İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlık seçim sonuçlarının Türkiye için bir umut olduğunu belirten Milletvekili Erkek; “Bence, referandum süreci ve adalet yürüyüşü bu başarının temelini oluşturuyor. Birleştiren, kucaklayan, ortak bir dil, doğru bir siyaset stratejisi… Bu başarı kesinlikle tesadüf değil” dedi.    İktidarın gün geçtikçe otoriterleşmeye devam ettiği ve otoriterleştikçe hata yapmayı sürdürdüğünü belirten Milletvekili Erkek; “Bu hataların faturasını maalesef millet ödüyor. Sevgi kazandı, hak-hukuk-adalet kazandı. İnsanlar bu kararı vicdanlarında kabul etmediler. 31 Mart’ta Binali Yıldırım’a oy veren birçok seçmen bile 23 Haziran’da Ekrem İmamoğlu’na oyunu verdi ya da sandığa gitmedi” dedi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun takdiri ile getirildiği Hukuk İşlerinden Sorumlu Genel Başkanlık Yardımcılığı görevinin ağır ve önemli bir görev olduğunu belirten Milletvekili Erkek; “Bizim mücadelemiz demokrasi mücadelesidir, bizim mücadelemiz bu memlekette barış içerisinde kardeşçe yaşayabilmek, çocuklarımıza iyi bir gelecek hazırlayabilmek. Bizim mücadelemiz bunlar. Siyaset de zaten bunun için yapılır. Siyaset bir meslek değil. Benim mesleğim avukatlıktır. Siyaset bir meslek gibi icra edilmemeli, özveriyle yapılmalı” ifadelerini kullandı. Ülkede yaşanan ekonomik krizin, 16 yıllık iktidarın, iç ve dış politikada uyguladığı yanlış politikaların sonucu olduğunu belirten Erkek; “Basın özgürlüğü yok edildi, düşünce ve ifade özgürlüğü çok ciddi bir tehdit altında. Basın yönetilenler için değil, yönetenler için vardır. Türkiye’de basının büyük bir bölümü yönetenlerin kontrolünde. İşte bu basiretsizlik, öngörüsüzlük, birikti birikti bizi bu tabloya getirdi. Ekonomik kriz ne için bu kadar derinleşti ve derinleşiyor? Üretmiyor Türkiye çünkü. Tarlada üretmiyor, sanayide üretmiyor, üniversiteler bilgi üretmiyor, katma değeri yüksek ürün üretmiyoruz” dedi. Kazdağları ve Atikhisar’da yaşananların doğa katliamı olduğunu belirten Erkek, iktidar Milletvekillerinin de buna karşı çıkması gerektiğini ifade ederek; “Kazdağları mücadelesini kararlılıkla sürdürmeliyiz. Toplumun da halkın da ayağa kalkması, itiraz etmesi gerekir. En önemli baskı unsuru kamuoyu baskısıdır. Biz de gerekirse gideceğiz, Kazdağları’nda da mücadele edeceğiz, meydanlarda da mücadele edeceğiz, parlamentoda da mücadele edeceğiz” dedi. CHP’nin şu anda kongreler sürecine hazırlandığı ve bu sürecin çok önemli olduğunun altını çizen Milletvekili Erkek; “Cumhuriyet Halk Partisi çok daha güçlenerek yoluna devam edecek. Çünkü bizim mücadelemiz demokrasi mücadelesi, bizim mücadelemiz hak-hukuk-adalet mücadelesi. Kongreler sürecini çok sağlıklı geçirip, önümüzdeki genel seçimlerde halka çok daha fazla güven vererek iktidar yürüyüşümüzü gerçekleştireceğiz” dedi. 

İşte CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek’in gündeme ilişkin görüş ve düşünceleri… 

OLAY: 23 Haziran seçimleri sonrası ortaya çıkan başarı Türkiye açısından bir umut kaynağı oldu. Bu başarıda sizin de emeğiniz, katkınız çok büyük. Gelinen bu noktayı ve 23 Haziran sonrası Türkiye siyasi gelişmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Muharrem Erkek: Öncelikle şunu vurgulamak gerekiyor, 16 Nisan 2017 referandumundan önce OHAL dönemiydi. 15 Temmuz darbe girişimine karşı parlamentoda grubu bulunun tüm siyasi partiler, birlikte, net bir duruş gösterdiği ve meclis birlikte bu yapıyla mücadeleye hazır olduğu halde OHAL ilan edildi ve meclis devre dışı bırakıldı. KHK’larla süreç yürütüldü. Bu süreçte de Anayasa ve sistem değişikliğine gidildi. Bu süreçte bütün Türkiye gördü, bir tek adam rejimi yaratılmak, kuvvetler ayrılığı yıkılmak isteniyor. Buna karşı, ortak bir dil, yani demokrasiyi merkezine koyan herkesle her siyasi partiyle birlikte hareket edildi. Burada tabii ki Cumhuriyet Halk Partisi, çok önemli bir rol oynadı. Sahadaki çalışmalarından tutun, kullandığı dile kadar birçok şey değişti. Tek adam rejimine karşı duran herkes bir araya geldi. Bu referandum sürecinden başlayan mücadelenin hemen devamında da dünya siyaset tarihine geçen büyük bir adalet yürüyüşü gerçekleşti Türkiye’de. Bence, referandum süreci ve adalet yürüyüşü bu başarının temelini oluşturuyor. Birleştiren, kucaklayan, ortak bir dil, doğru bir siyaset stratejisi… Bu başarı kesinlikle tesadüf değil. 
OLAY: Toplumun yarısının ötekileştirildiği bir dönemde, İmamoğlu tavrı çok önemli bir rol oynadı. İnsanlar, ötekileştirici, ayrıştırıcı dilden yorulmuş, bıkmıştı, huzursuz ve gergin bir toplum haline gelinmişti. İstanbul seçimiyle insanların kavgadan yana değil, barıştan yana tavır gösterdiğini, sevgi dilinin kazandığını söyleyebilir miyiz? Burada 800 bin oy farkı çok önemliydi, bunu neye bağlıyorsunuz? 

Muharrem Erkek: Biz aslında 31 Mart’ta seçimi kazanmıştık, 14 bin oy farkla kazanmıştık. Bunun üzerine Yüksek Seçim Kurulu eliyle, oradaki yedi üye eliyle, İstanbul seçiminin sonucuna doğrudan müdahale edildi, seçmenin iradesi sakatlandı. Bu hukuken de siyaseten de son derece yanlış, temelsiz bir karardı. Bu karara aldıranlar eminim şimdi çok pişmandır. 
OLAY: Bunu göremediler mi? 

Muharrem Erkek: Göremediler, artık birçok şeyi göremiyorlar. Çünkü, iktidar her geçen gün otoriterleşiyor ve hata yapmaya devam ediyor. Otoriterleştikçe, yetkileri merkezde topladıkça hatalarınız çoğalır. Türkiye bunu yaşıyor şuanda. Ama bu hataların faturasını maalesef millet ödüyor. Sevgi kazandı, hak-hukuk-adalet kazandı. İnsanlar bu kararı vicdanlarında kabul etmediler. 31 Mart’ta Binali Yıldırım’a oy veren birçok seçmen bile 23 Haziran’da Ekrem İmamoğlu’na oyunu verdi ya da sandığa gitmedi. Çok hatalar yaptılar. MHP seçmeninin önemli bir bölümü de 23 Haziran’da Ekrem İmamoğlu’na oy verdi. Siz bu memleketin yarısını, sürekli terörle ilişkilendireceksiniz, ondan sonra kırmızı bültenle aranan bir kişiyi TRT’ye çıkaracaksınız, İmralı’nın talimatlarını niye yerine getirmiyorsunuz diye seçmeni suçlayacaksınız, ‘Sisi mi kazanacak Binali Yıldırım mı kazanacak’ diyeceksiniz, sürekli ayrıştırma, kutuplaştırma, ama diğer taraftan da sürekli sevgi dilini kullanan, sürekli birleştiren, kucaklayan bir aday. Aslında seçim sonucunun altında yatan en  önemli temel budur. İptal kararı o kadar haksız bir karardı ki, 800 bin farkın bir sebebi de o. Seçmen ‘benim irademe müdahale etme’ dedi. Seçmen sandıkta ciddi bir ders verdi. iktidara, ‘kendini derle topla’ dedi. Ekonomik kriz derinleşiyor, siyasi kriz derinleşiyor, sen sürekli ayrıştırıyorsun. Farkın sebebi bu…
OLAY: Milletvekilliğinin ardından Anayasa Komisyonu üyeliği, Parti Meclisi üyeliği, Genel Başkan Yardımcılığı ve Genel Sekreterlik vekilliği görevlerini üstlendiniz. Çok kısa bir sürede başarılı bir siyasi grafik çizdiniz. Bunun sırrı nedir? 

Muharrem Erkek: Cumhuriyet Halk Partisi örgütümüzün ve Çanakkale halkının iradesiyle, takdiri ile 7 Haziran 2015’te milletvekilli seçildim. Tabi üzerimize büyük bir sorumluluk verildi. Biz de çok çalıştık. Hayatta hangi işi yaparsanız yapın, iyi yapmaya çalışmaktır önemli olan. Gazeteci de olsanız, milletvekili de olsanız, avukat da olsanız, bakkal, kasap da olsanız, hangi işi yaparsanız yapın, o işi iyi yapmaya çalışmak, o görevin sorumluluğunun bilincinde olmak, insanın yaptığı işe saygı duyması çok önemlidir. Tabi, Çanakkale milletvekilli olmak, çok onurlu bir görev, sorumluluğu da olan bir görev, ben bu sorumluluğu hep hissettim. Çanakkale’ye karşı, ülkeme karşı hep hissettim. Tabi milletvekilliği seçildikten sonra Anayasa Komisyonu’na seçildim, Anayasa Komisyonu üyesi oldum. Çünkü komisyon seçimlerinden önce zaten genel başkanımız bir ekiple birlikte ve bazı anayasa hukuku hocaları ile beraber bir çalışma yürütüyordu. O çalışmanın içinde ben de yer almıştım hukukçu olarak. O çalışmaların sonucunda Anayasa Komisyonu üyeliğine seçti beni partim. Tabi o Anayasa Komisyonu üyeliği dönemi benim için de çok büyük bir deneyim oldu. Anayasa, referandum süreci o dönemde gelişti. O anayasa değişikliği paketi bizim komisyonumuza geldi doğal olarak ve o komisyonda çok uzun süren tartışmalar oldu. O süreçte biz, çok ciddi bir çalışma performansı gösterdik. Bir referandum süreci yaşadık, o süreç belki de bizi taşıdı bu görevlere. Ama parlamentoda da çalışmalarımızı hiç aksatmadık. Kurultaydan sonra da Parti Meclisine aday oldum. Kurultayın iradesiyle 60 kişilik Parti Meclisi’ne seçildim. Sonra da genel başkanımızın takdiri ile Seçim ve Hukuk İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevine getirildim. Tabi Seçim ve Hukuk İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı sorumluluğu çok ağır ve önemli bir görev. Çünkü, bütün seçimlerden siz sorumlusunuz, parti içi seçimlerden de siz sorumlusunuz. Kongreler süreci olsun, kurultaylar olsun, parti tüzük kurultayı yaşadı, orada biz görev aldık. Daha sonraki seçimlerde genel, seçimler olsun, yerel seçimler olsun, bizim birimimiz çok aktif görev aldı. YSK sürecini takip etmek bizim sorumluluğumuzdaydı. Şimdi önümüzdeki dönemdi partinin kongreler takvimi başlayacak. Yine o süreci biz yöneteceğiz. Tabi bu görevi, hukukçu arkadaşlarımızla beraber, ekibimizle birlikte, çok çalışarak görevimizi yerinize getirmenin mücadelesini veriyoruz. Ama bu görevlerin hepsi gelip geçici. Önemli olan hangi görevi yapıyorsanız, o görevi iyi yapmaya özen göstermeye çalışmaktır. Çanakkale halkını temsil etmek bile başlı başına çok büyük bir onur, en önemli görev o. Biz, görev yaptığımız sürece çalışmalarımızı aralıksız sürdüreceğiz. Bizim mücadelemiz demokrasi mücadelesidir, bizim mücadelemiz bu memlekette barış içerisinde kardeşçe yaşayabilmek, çocuklarımıza iyi bir gelecek hazırlayabilmek. Bizim mücadelemiz bunlar. Siyaset de zaten bunun için yapılır. Siyaset bir meslek değil. Benim mesleğim avukatlıktır. Siyaset bir meslek gibi icra edilmemeli, özveriyle yapılmalı, bir statü, bir güç aracı olarak görülmemeli, bir zenginleşme aracı olarak görülmemeli, siyaseti ilkeler temelinde, topluma hizmet aracı olarak yapmalısınız. Biz böyle yapmaya özen gösteriyoruz. 
OLAY: Bugün artık ekonomik kriz toplumun her kesimi tarafından derinden hissediliyor. İnşaat sektörü durdu. Tabi bunun 17 yıllık ekonomi politikalarının bir sonucu olduğunu biliyoruz. Ama özellikle Ekim ayından itibaren bu krizin derinleşeceği de ifade ediliyor. Bununla birlikte ülkede bir siyasi kriz de var. Bir yönetememe problemi de var. Bu nasıl aşılacak? 

Muharrem Erkek: Öncelikle şunu söyleyeyim, bunu da siyasetin değil, bir tespit olarak söylüyorum; Türkiye, gerçekten çok basiretsiz bir iktidarla karşı karşıya. Basiretsiz ve öngörüsüz! Bakın daha yeni 15 Temmuz’u geçtik. Hiç yaşanmaması gerekirdi 15 Temmuz gibi acı bir günün. Öncesine bakın, 2004 yılında Milli Güvenlik Kurulu toplantısı yapılıyor. MİT ve Genelkurmay hükümete ayrıntılı bir sunum yapıyor. Fethullah Gülen yapılanmasının, devleti ele geçirmek amacıyla örgütlendiğini ve tedbirlerin alınması gerektiğini ifade ediyor. Ama o Milli Güvenlik Kararları dönemin hükümeti ve dönemin başbakanı Erdoğan tarafından uygulanmıyor ve sümenaltı ediliyor. O zaman sanılıyor ki, ya bu cemaate karşı bir tavır bu. Hayır. Açıkça söyleniyor, devleti ele geçirmek amacıyla örgütlenme ve kadrolaşma var. Yani biliniyordu her şey. Hani bağıra bağıra geldi. Bunu görmemek için basiretsiz ve öngörüsüz olmak lazım. CHP önergeler veriyordu, bu yapılanmaya ve örgütlenmeye dikkat çekiliyordu. Biz özel yetkili mahkemeler sürecinde, yargıdaki o kadrolaşmayı görüyorduk, biz avukatlar olarak yüksek sesle söylüyorduk. Ergenekon, Balyoz sürecinde avukatlık yaptığımız dönemde söylüyorduk. Basiretli bir hükümet olsa, bunları dikkate alır ve tedbirler alır. 17-25 Aralık’tan sonra bile ciddi hatalar yapıldı. Yani 17-25 Aralık milat deniyor da, kendilerine dokununca milat oldu, asıl milat 2004’tür. Milli Güvenlik Kurulu toplantısıdır. Bunu niye söylüyorum, bu basiretsizlik ve öngörüsüzlük her alanda var. Ekonomi yönetiminde de var, dış politikada da var, eğitimde de var, adalette de var, basında da var. Basın özgürlüğü yok edildi, düşünce ve ifade özgürlüğü çok ciddi bir tehdit altında. Basın yönetilenler için değil, yönetenler için vardır. Türkiye’de basının büyük bir bölümü yönetenlerin kontrolünde. İşte bu basiretsizlik, öngörüsüzlük, birikti birikti bizi bu tabloya getirdi. Ekonomik kriz ne için bu kadar derinleşti ve derinleşiyor? Üretmiyor Türkiye çünkü. Tarlada üretmiyor, sanayide üretmiyor, üniversiteler bilgi üretmiyor, katma değeri yüksek ürün üretmiyoruz. Uzun yıllar betona yatırım yapıldı, rant amaçlı yatırımlar yapıldı. Üretmedi Türkiye! Bir de çok önemli bir konu, hukuk devleti ilkesi temelinden sarsıldı. Hukuk devleti olmayınca, üretim olmayınca zaten her şey bitiyor. Türkiye’nin buna ihtiyacı var. Önce hukuk devleti olacak Türkiye, hukuk güvenliğinin olmadığı bir yerde hiçbir şey olmaz. Adalet yoksa, ekonomik büyüme, kalkınma da yok, aş, iş, ekmek de yok. Önce hukuk devleti, sonra üretim, sonra güçlü sosyal devlet ve sürdürülebilir olması bunun. Türkiye’nin bunlara ihtiyacı var, Türkiye bunlardan uzaklaştı. Türkiye’de bir saray rejimi var. Bir memleket saraydan yönetiliyorsa eğer, siyasi güç merkezi Türkiye Büyük Millet Meclisi olması gerekirken, egemenliği meclisten alıp saraya verirseniz, bakanlar yalnızca bir kişiye sorumluysa, parlamentoya sorumluluk hissetmiyorlarsa, orada halkın menfaatleri yoktur, sarayın ve sarayın çevresinin menfaatleri vardır. Yandaş vardır, vatandaş yoktur. Türkiye’de bir saray rejimi doğdu. En temel sorun bu bence. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, o kadar büyük bir devlet ki, siz bunu bir aile şirketi gibi yönetemezsiniz. Yönetilemiyor şuanda Türkiye, savruluyor. Ekonomik kriz o kadar derinleşti ki, gerçek işsiz sayımız resmi rakamlarda 4,5 milyonken, 8,5 milyon civarında. Her geçen gün de bu işsizlik büyüyor. TÜİK’in tüketici enflasyonu, yine beklentilerin altında gerçekleşti. 2019 yılı Haziran ayında aylık enflasyon %0,03, yıllık enflasyon ise %15,7. Bu %15,7’lik enflasyonla Türkiye dünya enflasyon liginde 11. sırada. Rakiplerimiz: Haiti, Angola, Sierra Leone gibi ülkeler. O kadar kötü durumdaki ekonomi, iktidar Merkez Bankası’ndaki kefen parası denen ihtiyat akçesine göz dikti. Neden? Bu yılki bütçe açığı hedefi 80,6 milyar TL idi. İlk 6 ayda verilen bütçe açığı ne kadar? 78,6 milyar TL. Yılın tamamı için hedeflenen açığın yüzde 98`i ilk 6 ayda gerçekleşmiş. Sarayın, kara gün akçesine göz dikmesinin sebebi bu. Kriz inanılmaz derinleşiyor. İşte bu basiretsiz ve öngörüsüz yönetim sebebiyle oluyor. Bu kriz daha da artacak. Umarım yanılırız. Ama kış aylarıyla beraber çok daha ciddi bir şekilde bu krizi hissedeceğiz. En önemli sorunumuz, vatandaş şuanda geçim derdinde. Seçim derdinde falan değil, geçim derdinde. Siz seçimi tekrarladınız, 800 bin fark biraz da ondan oldu. Bugün Türkiye’de her üç çocuktan biri şiddetli yoksulluk çekiyor. Ne demek şiddetli yoksulluk? Yeterli protein alamıyor, haftada iki kere protein tüketebiliyor, kışın ısınamıyor, sağlıklı bir evde yaşayamıyor, iyi bir eğitim alamıyor. Birileri de saltanat sürüyor. Bir de Türkiye’yi yönetenler halka hesap vermiyor. Saray rejimi halka hesap vermiyor. Mesela biz Yavuz Sultan Selim Köprüsü kaça mal edildi bilmiyoruz, üçüncü havalimanı kaça mal edildi bilmiyoruz. Soruyoruz cevaplamıyorlar. Şimdi yönetenler, kim olursa olsun, herkes harcadığı her kuruşun hesabını halka vermek zorundu. Şeffaflık, hesap verebilirlik. Bunlar demokrasinin olmazsa olmazıdır. Her alanda tam bir keyfilik hakim. İşte bu durum ekonomik krizi de siyasi krizi de derinleştiriyor. Bu sistemde Türkiye bu sorunlarını çözemez. Bu aslında bir sistem değil, sistemsizlik. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı altında otoriter bir tek adam rejimi yaratıldı. Zaten dünyada literatürde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi diye bir sistem yok. Cumhurbaşkanlığı gibi yüce bir makamı örtü olarak kullandılar, bu otoriter yapıyı oluşturmak için. Böyle bir sistemsizlikte Türkiye savruluyor, sorunları ağırlaşıyor. Türkiye, mutlaka ve mutlaka, yeni bir anayasa ile doğru, demokratik bir parlamenter sisteme dönmek zorundu. Biz Avrupa Birliğine tam üyelik hedefindeki bir ülkeyiz. Kıta Avrupa’sında başkanlık sistemi ile yönetilen tek bir ülke yok. Demokrasisi yerleşmemiş, gelişmemiş toplumlarda, devletlerde başkanlık türü sistemler çılgınlıktır. İşte Türkiye’nin yaşadığı sorunlar da bundan. Biz 140 yıllık parlamenter deneyimimizi, birikimimizi bir günde çöpe attık.  OHAL şartlarında sistem değişikliği, anayasa değişikliği olur mu, cumhurbaşkanlığı seçimi olur mu? Yaptılar! Onu bir araç olarak kullandılar ve böyle bir sistemi dayattılar millete. Asıl sorunumuz bu. Türkiye bu sistemle gidemez. Yeni bir anayasa ve demokratik parlamenter bir sisteme gidilmeli. 82 Anayasası, darbe anayasası, parlamenter sistemin ruhuna aykırı bir cumhurbaşkanı yaratmıştı. Olağanüstü yetkileri olan ama sorumluluğu olmayan bir cumhurbaşkanı yarattığı için bu sorunlar büyüyerek günümüze kadar geldi. Parlamenter sistemde cumhurbaşkanı temsil noktasındadır. Gerçek anlamda tarafsızdır ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve milleti temsil eder. İcra, başbakan ve bakanlar kurulundadır. Ama parlamenter sistem kötü deniyor, neden 82 Anayasası temelinde yattığı için. Halbuki doğru bir anayasa ve doğru bir sistemle çok daha sağlıklı bir geleceğe hazırlarız ülkemizi. Asıl sorunumuz bu, şuanda Türkiye’nin yaşadığı sistem. 
OLAY: Dış politika ve iç politikada da krizler yükseliyor. S-400’ler F-35’ler, Amerika, Rusya vs… Buradan nasıl bir çıkış öngörüyorsunuz? 

Muharrem Erkek: Şimdi, bir kere Cumhurbaşkanı seçildi ve yürütmenin başı oldu. Yürütmeyi tek başına temsil ediyor bu sistemde. Anayasal bir sorunluluk olmadığı halde, kendi tercihi ile partisinin de genel başkanı olunca belli korkularla partisini de kontrol etmek istedi. Yasama organını da ele geçirdi. Yasama-yürütme bir kişinin elinde olunca, yargı da bağımsız ve tarafsız olamıyor. Kuvvetler tek elde toplantı. Egemenlik şahsileşti, asıl sorun bu. Bir kere bunu düzeltmek lazım. Başkanlık sistemlerinde, sert kuvvetler ayrılığı gerekir. Türkiye başkanlık sistemi ile başarıya ulaşamaz. Zaten bu yaşadığımız başkanlık sistemi de değil. Şimdi saray ne diyor? Revize edelim diyor. Revize de etseniz çözüm değil bu. Çözüm, yeni bir anayasa ve demokratik parlamenter sistemde. Çözüm bu. Bunu yapmak için milleti yormaya da gerek yok, referanduma da gerek yok, bunu mecliste yapabiliriz. Temel ilkelerde uzlaşmak önemli. Farklı siyasi görüş ve düşüncelerde olabiliriz, bu çok doğaldır, zaten bir zenginliktir bu toplum için. Temel ilkelerde uzlaşmalıyız. Temel ilkemiz ne? Demokrasi, hukukun üstünlüğü, çoğulculuk, laiklik, şeffaflık… Temel ilkeler bunlar, zaten bunlar demokrasinin olmazsa olmazıdır. Temel ilkelerde uzlaştıktan sonra her şeyi çözebiliriz. Ama bu irade yok şuanda cumhurbaşkanında ve Ak Partide. Onlar hala bu sistemi revize etmemiz gerekir diyorlar. Hayır. Bu sistem zaten sorunlarımızı ağırlaştırdı ve daha da ağırlaştıracak. Öncelikle yapmamız gereken bu. Dış politika, iç politikaya malzeme yapılmamalı. Hep bu yapıldı. İnançların, dinin, devlet ve politika işlerinde kullanılması gibi. Milli olur dış politika. Bu da ortak akıllı, parlamentoda tartışarak olur. Sarayda değil, mecliste tartışarak olur. Onun için savruluyorsunuz. Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefinden koptu bu iktidar. Türkiye’nin hedefi Avrupa Birliğine tam üyeliktir, bu hedeften sapmamalı hükümet. Saptı. İşte bir Amerika’nın bir Rusya’nın yanında savrulup gidiyor. Bizim temel birlikteliğimiz, Avrupa Birliği olmalı, yolculuk o yolculuk olmalı. 
OLAY: Çanakkale’nin şuanda özellikle Kazdağları’nda ciddi bir talan söz konusu. Kazılmadık yer bırakmıyorlar. Her taraf ruhsatlandırılmış. Yani suyumuz gidiyor, su yaşam demektir. Siz söz konusu bu faaliyetlerle ilgili ne düşünüyorsunuz, nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Muharrem Erkek: Biz hep ne diyoruz, çok müstesna bir coğrafyada, harika bir şehirde yaşıyoruz diyoruz. Tarım ürünlerimizle övünüyoruz, suyumuzla övünüyoruz. Biz bunların hepsini Kazdağları’na borçluyuz. Bütün bu bölge, tüm bu güzellikleri, verimli toprakları, bu havayı, coğrafyayı Kazdağları’na borçluyuz. Gözümüzün bebeği gibi korumamız gerekirken, dünyanın ender doğal yaşam alanlarından birini yok ediyoruz. Binlerce yıllık bir mirasa ve tarihe de ihanet ediyoruz. Bununla ilgili yıllardır, yerel yönetimimiz olsun, Çanakkale Belediyemiz, sivil toplum örgütleri, çevre örgütleri olsun, duyarlı insanlarla hep birlikte ciddi bir mücadele veriyoruz. Ama Türkiye’yi yönetenlerden ses çıkmıyor. Özellikle Çanakkale’nin Ak Parti milletvekillerini burada görev ve sorumluluğa davet ediyorum. Bu konuda tavır koymaları, mücadele etmeleri gerekir. Altın için değer mi Kazdağları’nın geleceğini yok etmeye. Uluslararası altın tekellerine gidecek bu altın. Herkes kısa vadeli menfaatlerle bazı şeyleri görmezden geliyor. Kazdağları mücadelesini kararlılıkla sürdürmeliyiz. Toplumun da halkın da ayağa kalkması, itiraz etmesi gerekir. En önemli baskı unsuru kamuoyu baskısıdır. Biz de gerekirse gideceğiz, Kazdağları’nda da mücadele edeceğiz, meydanlarda da mücadele edeceğiz, parlamentoda da mücadele edeceğiz. Ama halkın bunu sahiplenmesi çok önemli. Kent merkezinde ciddi bir duyarlılık var. Tabi bu şirketler faaliyet gösterdikleri alanlardaki köylerde falan bazı iş imkanları sağlıyorlar, bu da tabi etkili oluyor. çünkü en büyük sorunumuz işsizlik ve yoksuzluk. İşsizlik ve yoksulluk büyüdükçe yöre halkı mücadele edemiyor. Çünkü işe ihtiyacı var, ekmeğe ihtiyacı var insanların, bunun uğruna bazı gerçekleri göre göre katlanmak zorunda kalıyorlar. Bu çok kutsal bir mücadele, biz çocuklarımıza nasıl bir gelecek, nasıl bir Çanakkale bırakacağız? Çanakkale’nin vizyonu, üniversite, tarih, kültür, turizm ve tarım kentidir. Çanakkale’nin vizyonuna da aykırı bu projeler. Şuanda Çanakkale Valiliği olsun, Ak Parti Çanakkale Milletvekilleri olsun, bunu görmüyorlar mı? Kazdağları ve çevresi binlerce yıl, tarımıyla, eko-turizmiyle altından çok daha yüksek gelir sağlar. Binlerce yıl, korursanız ama. Her şeyi riske atıyorsunuz. İnanılmaz akıl dışı, vicdan dışı bir süreç bu. Yani nasıl izin veriliyor, nasıl bu ruhsatlara imza atılıyor. Demek ki Ankara’da oturanların, Bizim gibi Çanakkale’yi, Kazdağları’nı tanıyabilmesi mümkün değil. İşte bütün sorun merkezileşmede, otoriterleşmede, Ankara’dan talimat geliyor, buradaki bürokratlar da ona göre hareket ediyor. Belli menfaatler dağıtıldığı söyleniyor, Ankara’da, bürokraside, bakanlıklarda… Doğru mu değil mi bilmiyoruz. Ama bu kadar vicdansızlık, bu kadar akıldışılık karşısında, insanın kafasında ciddi soru işaretleri doğuyor. Çanakkale’de artık yeni bir termik santrale, yeni bir altın madenine izin verilmemeli, mevcut çalışmalar durdurulmalı. İktidar sahipleri, ihanet ediyorlar doğaya, o müstesna coğrafyaya, ağaca, suya, geleceğimize, memleketimize ihanet ediyorlar. 
 
OLAY: Son olarak CHP kongreler sürecine hazırlanıyor. Nasıl bir anlayış ve ilkelerle bu kongreler sürecine girilecek, nasıl planlamalar yapılacak?

Muharrem Erkek: Şimdi, CHP’de kongreler süreci çok önemlidir. Takvim, yani kongreler sürecinin başlangıcı ve bitimi, MYK tarafından belirlenecek. Önümüzdeki aylarda kongreler takvimini başlatacağız, ama biraz zamana yayma ihtimalimiz var. Kısa bir zamanda değil de, biraz daha zamana yayarak, kongrelerimizi sağlıklı bir şekilde gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Çünkü bir program hazırlığına başlıyor Cumhuriyet Halk Partisi. Mevcut programımız çok uzun, daha çağdaş, Türkiye’nin ve dünyanın, bölgemizin sorunlarını tespit eden ve onlara çözüm önerileri getiren, çözüm üreten, çok iyi bir sosyal demokrat programa ihtiyacımız var. Daha kısa, daha net, daha rahat okunabilen yeni bir program hazırlığına başlıyor Cumhuriyet Halk Partisi. Bu süreçte o program hazırlığını yapacağımız için, kongreler takvimi de daha zamana yayılabilir. Biz ilçe ve il kongrelerimizde bunu tartışacağız. Çok katılımcı bir süreçten geçireceğiz program hazırlığımızı, program kurultayı ayrı da olabilir, olağan kurultayla birlikte de olabilir. Belki olağan kurultayımızı iki gün değil de dört günde de yapılabilir. Bunların hepsini MYK’de konuşacağız ve takvimi belirleyeceğiz. Bu kongreler sürecinde tabi ki demokratik mücadeleler olacak, Cumhuriyet Halk Partisi çok daha güçlenerek yoluna devam edecek. Çünkü bizim mücadelemiz demokrasi mücadelesi, bizim mücadelemiz hak-hukuk-adalet mücadelesi. Kongreler sürecini çok sağlıklı geçirip, önümüzdeki genel seçimlerde halka çok daha fazla güven vererek iktidar yürüyüşümüzü gerçekleştireceğiz. 

(Seçkin Sağlam)
Paylaş