Çevre düzeni planı tartışmalarına kesinlik ile halkın katılımını sağlayacak mekanizmalar oluşturulmalıdır.
Bu konuda Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’ın uyarıları da olmuştur.
Sağlıklı bir çevrede yaşamanın temel bir insan hakkı olduğunu düşünürseniz çevre düzeninin temel sistematiğinin halkın katılımı ile yaratılmasının önemini daha iyi anlayabilirsiniz.
Nedir bu çevre planı, bu planda neler olacaktır?
Çevre düzeni planı konut, sanayi, tarım, turizm, ulaşım gibi yerleşme ve arazi kullanılması kararlarını belirleyen bir içerik taşır.
Planın niteliği ile ilgili olarak yönetmelik şu konulara vurgu yapmıştır.
“ Kalkınma planları ve varsa bölge planlarını temel alarak rasyonel doğal kaynak kullanımını sağlayan,
Kirliliğin oluşmadan önce önlenebilmesi, sağlıklı çevrenin oluşturulmasına yönelik hedef, ilke, strateji ve politikaları ve bunu sağlayacak arazi kullanım kararlarını belirleyen,
Tarihi, kültürel ve doğal çevrenin korunması ve geliştirilmesine yönelik genel hedefleri, ilkeleri, stratejiyi ve politikaları belirleyen,
Karar ve hükümleriyle alt ölçekli planları yönlendiren,
Plan kararları açısından ekosistem bütünlüğü, arazi kullanım sürekliliğini sağlayan,
Planlamaya temel oluşturan verilerin farklılığından dolayı farklı mesleklerden uzmanların fiili katılımı ile hazırlanan,
Planlama sürecinin her aşamasında bir önceki aşamalara geri dönerek değerlendirilmelerin yapılabildiği geri beslemeli sürece sahip olan,
Karşılaştırılabilir, değerlendirilebilir, sorgulanabilir, geliştirilebilir ve güncellenebilir standart veri tabanına sahip olan,
Sürdürülebilir kalkınma amacına uygun olarak ekolojik ve ekonomik kararların bir arada düşünülmesini sağlamak üzere, korunması gereken alanlara ilişkin politika ve stratejileri belirleyen niteliklere sahiptir”.
Çevre düzeni planlarının yapılması Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın sorumluğundadır.
Bir yerleşim bölgesinin kaderini belirleyecek böylesi bir çalışmanın sadece bakanlık sorumluğunda uzmanların katılımı ile gerçekleştiriliyor olması bölge halkını yarın ciddi riskler ile karşı karşıya getirebilir.
Özelik ile bizim bölgemiz açısından Kazdağları’nda altıncı firmaların istilasının önemli bir risk oluşturduğu bir durumda bu planların hazırlanmasına halkın katılımı çok önem taşımaktadır.
Böyle olmasına rağmen Balıkesir ve Çanakkale bölgesi için bu çalışma 2011 yılında başlamış, adeta gizlenerek sürdürülmektedir…
Geçen 2 yıla rağmen katılımcılık adına hiçbir gelişmenin sağlanmaması oldukça manidardır.
‘Sürdürülebilir kalkınma amacına uygun olarak ekolojik ve ekonomik kararların bir arada düşünülmesini sağlamak üzere’ bu planın yapılacağını düşündüğünüzde bu tespitin kodlarını ‘sürdürülebilir kalkınma mı sürdürülebilir yaşam mı’ tartışmasında aramak gerekecektir.
Kapitalizmin sürdürülebilir kalkınma kavramı; tamamıyla iktisadi bir fonksiyon olduğundan ötürü kar elde etmekten başka bir şey düşünmez.
Onun için sağlıklı bir çevrede yaşam hakkının hiçbir önemi yoktur.
Bu bakımdan çevre düzeni planının özü kar elde etmek için kurgulanacağından dolayı yaşam savunucularına çevre düzeni planına müdahil olmak gibi önemli bir görev düşmektedir.
Unutmayalım.
Yoğun yağışlar sonrasında Çanakkale şebeke suyunun bulanıklaşması ile bazı tartışmalara tanık olduk.
Bir konu unutulmasın bu arada; Çanakkale Belediyesi teknik olarak böylesi bir durumda alınması gerekli önlemler konusunu gündemine almalı, sistemini bu konuda iyileştirmelidir.
Bu konuda bir eksiklik olduğunu düşünüyorum, yapılan açıklamalardan çıkardığım sonuç bu.
Diğer bir konu da yaşanılan bu sorunun altın madenciliği risklerine bağlı olarak geliştirebileceği ilave risklerdir.
Gerek siyanür gerekse ortaya çıkacak diğer ağır metaller ile kirlenmiş toprakların böylesi bir yağış durumunda her an içme suyumuza karışmasının mümkün olduğunu bu şekilde gördük.
Dolayısıyla yaşanabilecek riskler boyutu ile uyarıcı bir örnek yaşadık.
Herhalde altıncılar bu olaydan sonra hala ‘siyanür masumluğu’ rollerini oynayamazlar derim, tabii onlarda biraz olsun utanma duygusu var ise …