Çanakkaleli kadınlar sokağa döküldü

Çanakkale’de kadınlar şiddete hayır demek için sokağa döküldü. Kent Konseyi Kadın Meclisi üyeleri, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Hayır günü nedeniyle ellerindeki dövizlerle yürüyüş düzenledikten sonra Cumhuriyet Meydanı’nda bir araya geldi. Yürüyüş öncesi yüzlerine morluklar yapan kadınlar, Türkiye’de kadına yönelik her geçen gün artan şiddeti protesto ettiler.

693
Üniversiteli Kadın Kolektifi, Halkevci Kadınlar ile Genç Umut’çu kadınlar ise ağızlarını bantlayarak yürüdükleri Donanma Çay Bahçesi önünde sokak tiyatrosuyla kadına yönelik şiddete tepki gösterdiler. Çanakkale Halkevi’nin önünden başlayan yürüyüşün sonunda gerçekleşen sokak tiyatrosu çevrede bulunan vatandaşların da dikkatini çekerken, sokak tiyatrosundaki performansları nedeniyle kadınlar büyük alkış topladı.
 
 
Kent Konseyi Kadın Meclisi, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Hayır günü nedeniyle ellerindeki dövizlerle yürüyüş düzenledikten sonra Cumhuriyet Meydanı’nda basın açıklaması yaparken, Üniversiteli Kadın Kolektifi, Halkevci Kadınlar ile Genç Umut’çu Kadınlar ise ağızlarını bantlayarak yürüdükleri Donanma Çay Bahçesi önünde sokak tiyatrosuyla kadına yönelik şiddete tepki gösterdiler.
 
Kadın Meclisi’nden eylem
Kent Konseyi Kadın Meclisi’nin organize ettiği yürüyüş eski Salı Pazarı’ndan başlayıp cumhuriyet Meydanı’nda sona erdi. Yürüyüş sırasında çeşitli sloganlar atan kadınlar, şiddete karşı tepki gösterdiler. Yürüyüş öncesi yüzlerine morluklar yapan kadınlar, Türkiye’de kadına yönelik her geçen gün artan şiddeti protesto ettiler. Yürüyüşün ardından Cumhuriyet Meydanı’nda bir araya gelen kadınlar, burada da çeşitli sloganlar attıktan sonra basın açıklanması yaptılar. Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanı Sevgi Uluşal yaptığı açıklamada, kadına yönelik şiddete karşı mücadele ve dayanışma için alanlarda olduklarını söyledi. Türkiye’deki kadınların üç de birinin aile içi şiddete uğradığını belirten Uluşal; “Özellikle aile içi kadına yönelik şiddet, yaygınlığı ve çeşitliliği tam bilinmeyen, aile mahremiyetinin bir unsuru olarak gizlenmektedir. ÇOMÜ`den Tanrıverdi ve Şıpkın`ın Çanakkale yerelinde yaptıkları çalışma sonuçlarına göre kadınların %81`i evlilik süresince en az bir kez eşi tarafından şiddete uğramaktadır. Şiddet gören kadınların %68 duygusal, %56,8`i cinsel, %47`si ekonomik, %43`yse fiziksel şiddete uğramıştır. Kadına yönelik şiddet dünyada olduğu gibi ülkemizde de kadın hareketleri tarafından gündeme getirilerek, pek çok kadının yaşadığı şiddeti gözler önüne sermiştir. Biz kadınlar: kadına yönelik şiddet ve cinayetlere karşı artık yasta değil, mücadeledeyiz. Çanakkale`de barış kültürünü yapılaştırırken öncelikle kadına yönelik şiddetin her biçimine hayır diyoruz. Sonuç olarak; şiddeti sonlandırmak için bütüncül bir işleyiş gereklidir. Toplumsal cinsiyet ayrımcılığına karşı durmak, ortadan kaldırmak ve şiddet hareketlerinin kültürel ve sosyal manada onay görmesinin önüne geçilmelidir. Bizler Çanakkale Kent Konseyi Kadın Meclisi olarak kadına yönelik şiddete karşı mücadelede, bu toplumsal sorunun çözümlerini yaratmak adına yapılan tüm çalışmalarda varız ve destekliyoruz” dedi.
 
Sokak tiyatrosuyla şiddete tepki
Üniversiteli Kadın Kolektifi, Halkevci Kadınlar ile Genç Umut’çu Kadınlar ise ağızlarını bantlayarak yürüyüş gerçekleştirdiler. Çanakkale Halkevi’nin önünden başlayan yürüyüş Donan Çay Bahçesi önünde sona erdi. Ellerindeki dövizlerle kadına yönelik şiddete tepki gösteren kadınlar, yürüyüşün sonunda ise sokak tiyatrosuyla kadına yönelik şiddete dikkat çektiler. Sokak tiyatrosunun ardından yapılan basın açıklamasında Türkiye’de giderek artan kadına yönelik şiddet olayları protesto edildi. Grup adına açıklama yapan Şeyma Öztürk, kadına yönelik şiddetin sorumlularının en ağır biçimde cezalandırılması gerektiğini söyledi. Kadına yönelik fiziksel, sözel, psikolojik ve cinsel şiddeti önlemeye dönük kapsamlı politikalar geliştirilmesi ve ceza yasaları ile iş yasalarının buna göre düzenlenmesi gerektiğini de kaydeden Öztürk; “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü olan 25 Kasım`ı bu yıl, artan kadın düşmanlığı ve ondan güç alan erkek egemen yargının "haksız tahrik indirimi" vakalarıyla karşılıyoruz. Biz kadınlar geçmişten bugüne kadın dayanışmasından aldığımız güçle, dayağa, tacize ve tecavüze karşı örgütlü ya da örgütsüz direniş örnekleri sergiledik. Diğer şiddete uğrayan kız kardeşlerimizin davalarını takip ettik, sorumlularından hesabı sokakta sorduk ve sormaya devam edeceğiz. Biz kadınlar olarak tüm saldırılara karşı her yıl dünyada 25 Kasım`da yanyana geliyor, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerine, kadına yönelik her türlü şiddet biçimine, savaşa, yoksulluğa karşı meydanlara çıkıyor yüksek sesle eşitlik ve özgürlük taleplerimizi dillendiriyoruz. Kadına yönelik fiziksel, sözel, psikolojik ve cinsel şiddeti önlemeye dönük kapsamlı politikalar geliştirilmeli, ceza yasaları ve iş yasaları buna göre düzenlenmelidir. Cinsiyet ayrımcı politikalar, yasalar ve uygulamalar ortadan kaldırılmalıdır. Kadına yönelik şiddetin sorumluları en ağır biçimde cezalandırılmalıdır. Şiddete uğrayan kadınlar koruma altına alınmalıdır. Kadın dayanışma merkezi ve sığınakların sayısı acilen arttırılmalı, yeni açılacak merkezlerin düzenlenmesinde kadın örgütlerinin talepleri ve kadınların ihtiyaçları temel alınmalıdır. Parasız, ulaşılabilir kreşler sağlanmalıdır. Yasal kürtaj süresi 12 hafta olmalı. Eş izni aranması kalkmalı, kürtaj kadınların karar verebilecekleri bir sağlık hizmeti olmalıdır. Hastane çalışanları ve doktorlar cinsiyetçilik eğitimi almalıdır. "Kadınlar sezaryen ve kürtaj hakkında tarafsız bir şekilde bilgilendirilmeli, tercih kadına bırakılmalıdır. GEBLİZ bir fişleme sistemi olmaktan çıkarılmalı, kadınların bilgileri yalnızca doktoru tarafından görülebilmeli ve kadınların izni haricinde bilgileri başka kişilerle paylaşılmamalı. Tecavüz gebeliklerinde kürtaj süre sınırı kaldırılmalı, üst kurul oluşturulmalı ve kürtaj kararı kadına bırakılmalıdır. Kadınlar ve erkekler doğum kontrolüne parasız ulaşmalı ve bilgilendirilmelidir” dedi.
 
 
Eğitim Sen’den kadına şiddete hayır
Eğitim Sen binasında gerçekleştirilen basın açıklamasında Eğitim Sen Kadın ve Eğitim Sekreteri Özlem Ergun Açanal şiddetin erkek egemen toplumda kadınları denetim altında tutmak amacıyla sistematik bir şekilde uygulanmakta olduğunu belirterek buna karşı çıkacaklarını ifade etti. Kadına yönelik şiddetin kontrol edilemeyen öfke sonucu ortaya çıkan bir şiddet türü olmadığını, kişisel bir mesele olmanın çok ötesinde, cinsiyet eşitsizliğinin yol açtığı, eşitsiz güç ilişkisinden doğan toplumsal bir sorun olduğunu kaydeden Açanal şiddetin sadece aile içinde sınırlı kalmadığını ve kamusal alanda da yaşandığını söyledi. Açanal: “Kadınlar, topluluk içinde ve devlet tarafından uygulanan şiddetin de hedefinde yer alırlar. Nitekim 25 Kasım gününün, dünyanın her yerinde kadına yönelik şiddetle mücadele günü olarak anılmasına vesile olan olay da böyle bir şiddet örneğidir. Patria, Minerva ve Maria Mirabel kardeşler, bundan yaklaşık 50 yıl kadar önce, 25 Kasım 1960 tarihinde faşist bir diktatörlükle yönetilen ülkelerinde, özgürlük mücadelesi verdikleri için rejim güçleri tarafından tecavüze uğradılar ve katledildiler. 25 Kasım tarihi, bu olaydan esinlenerek 1999 yılında Birleşmiş Milletler tarafından “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması için Uluslar arası Mücadele Günü” olarak ilan edildi. 1999 yılından bu yana da her yıl 25 Kasım tarihi kadına yönelik şiddete dikkat çekmek, farkındalık yaratmak ve kadınlar arasında birlik, mücadele ve dayanışmayı güçlendirmek amacıyla çok çeşitli etkinliklere sahne olmaktadır” diyerek kadınların tarih boyunca eşitsizlikler yaşadığını ve şiddete maruz kaldığını belirtti.
 
Günümüzde de kapitalist sömürünün, sosyal adaletsizliğin, güvencesizliğin, hak gasplarının vahşi kapitalizm koşullarını anımsattığı kadına yönelik şiddetin arttığını belirten Açanal: “ Çünkü kadına yönelik şiddetin gerisinde ataerkil kültür ve politikalar bulunmakla birlikte ataerki, toplumdaki diğer güç ve iktidar ilişkileriyle iç içe bulunur. Cinsiyet eşitsizliği ve kadına yönelik şiddet toplumdaki sosyal eşitsizliklerden, sınıf sömürüsünden, milliyetçilikten, ırkçılıktan, yabancı düşmanlığından, homofobiden, militarizmden beslenir ve onları besler. Emekçilerin ve halkların ketlerden, yaşadıkları topraklardan sürüldükleri, derelerin bile kar amacıyla parsellendiği günümüzde, egemenlerin kadınların bedenini de yeni bir disiplin altına almaya çalışması düşündürücüdür. Bu açıdan, kadının doğurganlığının ulusal bir mesele haline getirilmesinin, kürtajı yasaklayıcı kanunlar düzenlemeye çalışılmasının, kapitalist üretim ve rekabet koşullarından ve militarist hedeflerden bağımsız ele alınması mümkün görünmemektedir” diye ekledi. Örgütlü kadınlara yönelik baskı, gözaltı ve tutuklama uygulamalarının, kadına yönelik şiddetin bir parçası olduğunu belirten Açanal: “ Geçmişte olduğu gibi günümüzde de baskılar, kadınların eşitlik, özgürlük ve adalet arayışına engel olamayacak” dedi.
 
 
Ekmek de iste, gül de
Emek Partisi (EMEP) Çanakkale İl Örgütü hizmet binasında EMEP Kadın Kolları Sözcüsü Songül Acar tarafından yapılan açıklamada Türkiye`de kadına şiddetin hız kemeden devam ettiğini belirterek, erkek egemen zihniyetin varlığını koruyabilmesinin yolunun kadınların bedenlerine, kimliklerine el konmasından geçtiğini söyledi. Acar kadınların değersizleştirildiğini, itibarsızlaştırıldığını, düşünüş biçimlerinin, giyimlerinin ve gülüşlerinin bayağılaştırılıp, dalga konusu yapıldığını söyledi. Acar;” Özellikle AKP döneminde kadına şiddet ve tecavüz olayları bu kadar artarken, getirilen yasalarla yeni olayların önü açılmış oluyor. AKP`nin aileyi korumak için ortaya çıkardığı panik butonu uygulaması, bunu yaparken de GSM şirketler ile anlaşarak toplumun kanayan yarası kadına yönelik şiddetten kazandığı ranta en büyük örnektir. Kürtaj hakkında yapılan ardı ardına açıklamalarla hükümet kadına olan düşmanlığı net bir şekilde belli etmiş ve Türkiye’de bir çok kadın sosyal hakkını kullanabilmek için imza kampanyaları başlatmıştır.Ak Parti döneminde yapılan icraatlar ile kadın düşmanlığı ileri bir boyuta taşınmıştır” dedi.
 
Nedir bu şiddeti bu kadar büyüten sebep?
EMEP Kadın Kolları Sözcüsü Songül Acar açıklamasını şöyle sürdürdü: “Elbette sistemin ürettiği, beslediği ve büyüttüğü şiddetin sebeplerinde erkeklerin sorumluluğu yok sayılamayacağı gibi, salt erkek şiddeti diyerek şiddetin kaynağı flulaştırılamaz. Ülkemizde AKP ile yönetilen son 10 yılın kadınlar yönünden bilançosu hiç iç açıcı değil. Özellikle kadına yönelik şiddet her geçen yıl artarak devam etmektedir. AKP hükümetinin en gözde Bakanlarından Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı çeşitli düzenlemelerle kadına yönelik şiddeti azaltacağını iddia etmektedir ama sonuçlar bu iddiaları doğrulamıyor. Kürtaj ve sezaryen tartışmaları ve düzenlemenin sonuçları dahi kadının ve kadın sağlığının dikkate alınmadığını gösteriyor. Panik butonu, teknik takip gibi uygulamalar, kadınlara uygulanan şiddetin azalmasını sağlayacak yöntemler olarak lanse edilmekte, ancak düzenlemenin ayrıntılarına baktığımızda kadına yönelik şiddet çemberini daha da daraltabileceğini görmekteyiz.
 
Kadınların kaderi değişmez mi?
Kadınlara kader diye sunulan bu sömürü ve şiddet düzeninin kalıcı olmadığı açıktır. Eğer bu sistem, bu iktidar sömürü ve şiddet üretiyorsa, ki böyledir, kadınlar buna boyun eğmek zorunda değil. Tarihte, var olan verili duruma itiraz ederek mücadeleyi seçmiş kadınlar mevcuttur. Bugün de kadınlara bu mücadele tarihi rehber olmaktadır. Şiddet sarmalını çözecek bir mücadele ve hareket elbette kadınların emeklerine, kimliklerine, bedenlerine sahip çıkmasıyla büyüyecek.
Paylaş