Çanakkale Tabip Odası Yönetin Kurulu "Sağlıkta yaşanan sorunlar her geçen yıl artıyor"

674

 Çanakkale Tabip Odası Şube Başkanı Dr. Eftal Yıldırım Tabip odası Yönetim Kurulu adına yaptığı açıklamada, sağlık sistemindeki yanlışlıklar ve sağlık emekçilerinin yaşadığı sorunlarla ilgili açıklamada bulundu. ‘Türkiye’de toplumsal sağlık düzeyi ve sağlıkta eşitsizlikler. Türkiye’de tıp fakülteleri, tıp eğitimi ve hekim göçü. Sağlık güvencesi kapsamı ve sağlık sigortası primi. Sağlık güvencesi kapsamı ve sağlık sigortası primi. Sağlıkta şiddet…’ gibi sağlıkta yaşanan sorunların detaylı bir şekilde anlatıldığı açıklamada sorunların biran önce düzeltilmesi gerektiği belirtildi.  Türkiye’de toplumsal sağlık düzeyi ve sağlıkta eşitsizliklerin sıralandığı açıklamada; “Türkiye’de 2018 yılında 11 629 “bebek” ve 14 240 “beş yaş altında çocuk” yaşamını kaybetmiştir. Başka bir ifadeyle, her bin canlı doğuma karşılık 9.3 bebeğimiz birinci doğum gününü göremeden, yine her bin canlı doğumda 11.4 beş yaş altı çocuğumuz da beş yaşından önce ölmüştür. Bebek Ölüm Hızı’nın en iyi ve en kötü olduğu iller arasındaki fark 3 katından daha fazladır. Beş Yaş Altı Ölüm Hızı’nın en iyi ve en kötü olduğu iller arasındaki fark ise 3.8 kattır. Türkiye’de iller arasındaki sosyoekonomik eşitsizlikler giderilebilseydi, 2018 yılında yaşamını kaybeden 11 629 bebeğimizden 5 373’ünün, 14 240 beş yaş altı çocuğumuzdan da 7 989’unun ölümünü engellemek mümkün olabilecekti” denildi. 

Türkiye’de tıp fakülteleri, tıp eğitimi ve hekim göçünün hız kazandığı belirtilen açıklamada; “Türkiye’de 2019 yılında 117 devlet ve vakıf üniversitesine öğrenci kaydı yapılmıştır. Bu tıp fakültelerinden sadece 38’inin mezuniyet öncesi eğitim programı akreditedir. Önemli olan tıp fakültelerinin sayısını artırmak değil, var olan fakültelerdeki mezuniyet öncesi eğitim programlarını asgari standartları taşır hale getirmek ve bunu belgeleyebilmektir. YÖK, 2019-2020 eğitim-öğretim döneminde 5’i yurt dışında olmak üzere, 122 tıp fakültesi için 15 500 öğrenci kadrosu ilân etmiştir. YÖK’ün verilerine göre, her bir tıp fakültesi için ortalama 123 öğrenci kontenjanı açılmıştır. Bununla birlikte 2019 yılında 1047 hekim, başka bir ülkede çalışabilmek için Türkiye’den göç etmiştir” denildi. 
Sigorta borcu olan vatandaşların GSS haklarından faydalanamadığı belirtilen açıklamada; “Türkiye’de sağlık hizmetlerinin finansmanında AKP’den önce hâkim olan model; “genel bütçe” ve “kamu sağlık sigortası” modeliyken, 2008 yılından itibaren, genel sağlık sigortası (GSS) adı altında “Neoliberal Kamu Sağlık Sigortacılığı” modeline geçilmiştir. Bu model başlatıldığından beri her bir yurttaş, kamu sağlık sigortası kapsamında olabilmek için ödediği vergiler dışında, bir de düzenli olarak “sağlık sigortası primi” ödemek zorundadır. Türkiye nüfusu, 2018 yılında 82 milyon 3882 olarak hesaplanmıştır. Ancak, bu nüfusun sadece 70 milyon 196504’ü GSS kapsamında olabilmiştir. Bir başka ifadeyle, nüfusun %14.4’ü yani, 11 milyon 807378 yurttaşımız GSS kapsamı dışında kalmıştır. GSS kapsamında olup BAĞ-KUR’lu olan 5 milyon 637502 kişi ile 2 milyon 322684 kişi olmak üzere, yaklaşık 8 milyon kişi primlerini ödeyebildikleri sürece GSS kapsamında olabilmektedir çünkü sağlık sigortası prim borcu olanlar, GSS hizmetlerinden yararlanamamaktadır.  2019 yılında 83 milyon 209339 olacağı tahmin edilen Türkiye nüfusundan, Eylül 2019 verilerine göre, 70 milyon 49236 kişi GSS kapsamında olabildi. Yurttaşlarımızdan 13 milyon 160103 kişi diğer bir ifadeyle, %15.8’i GSS kapsamı dışında kalmıştır. GSS kapsamı dışında olan yurttaşlarımızın oranında, bir önceki yıla göre %10’luk bir artış bulunmaktadır. Kapsam içinde olabilenlerden de BAĞ-KUR’lu olan 5 milyon 582935 kişi ile 2 milyon 511169 kişi olmak üzere, toplam 8 milyon 94104 kişi sağlık primlerini ödeyebildikleri sürece GSS kapsamındadırlar. Türkiye’de eşitsizlikler ve ekonomik krizlerle birlikte yoksulluk artıkça, prim ödeyemeyenlerin sayısı da her geçen yıl artmakta ve dolayısıyla Genel Sağlık Sigortası kapsamı dışında kalanların sayısı artmaktadır. 7 Ocak itibarıyla Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı tarafından, Genel Sağlık Sigortası (GSS) prim borçları olan yurttaşlara sağlık kuruluşlarından yararlanabilme süresi, 1 Ocak 2020`de 1 yıl daha uzatıldı. Ancak her yılsonuna doğru insanların kaygılarını bile bile artırmaya, zor durumda olduklarını yüzlerine vurup, ülke geneline ilan etmeye son verilmelidir. Sağlık hizmetleri evrensel bir yurttaşlık hakkıdır. Bu sorunu insan onuruna yakışır bir biçimde çözebilmenin tek bir yolu var; “sağlık hizmetine ulaşmak için nüfus cüzdanı yeter!” denilmelidir…”denildi. 
Sağlıkta şiddetin her geçen yıl artış gösterdiği belirtilen açıklamada; Bir başvuru üzerine, TBMM Dilekçe Komisyonu’na Sağlık Bakanlığı tarafından 9 Eylül 2019 tarihinde gönderilen “Şiddet Vakaları Raporu” başlığındaki verilere göre, ülke genelinde sağlık emekçilerine yönelik olarak; 2018 yılında 12 179 sözel, 661 fiziksel, 3 001 fiziksel ve sözel olmak üzere toplam 15 841 şiddet vakası yaşanmış olup bunlardan yalnızca 11 204 olgu yargıya taşınmıştır. 1 Ocak-31 Temmuz 2019 tarihleri arasında da 8 498 sözel, 211 fiziksel, 2 022 fiziksel ve sözel olmak üzere toplam 10 731 sağlık emekçisine yönelik şiddet vakası gerçekleşmiştir. Aynı tarihler içinde bunlardan sadece 6 726 olgu yargıya taşınmıştır” denildi. 
Özel hastaneler ve sağlık birimlerindeki ücretlendirme politikalarının ise vahşileştiği ve dayanılmaz hale geldiği belirtilen açıklamada; “Özel sağlık birimlerinde, ortalama bir ücretten söz etmek mümkün değildir. Ciroya yönelik bir ücretlendirme söz konusudur ve bu ücretlendirme, her geçen gün hekimler aleyhine değişmektedir. Hekimler, özelde giderek yoğun çalışmayla birlikte her geçen gün artan emek sömürüsüyle karşılaşmaktadırlar. Emekli hekimlerin ücretleri arasında da ciddi farklar bulunmaktadır. SSK ve Bağ-Kur emeklisi hekimler çok düşük ücretlerle yaşamlarını sürdürmek zorunda bırakılmaktadır. Emekli Sandığı’ndan 30 yıl çalışıp emekli olan hekimin 2019 yılı Aralık ayı itibarıyla maaşı yalnızca 5 860 TL (876 dolar)’dir. Tüm bu veriler ve değerlendirmeler doğrultusunda, AKP Hükümeti tarafından 17 yıldır uygulanan “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nın; ülkemizde sağlık hizmeti alanlara ve bu hizmeti yoğun bir özveri ve emekle üretip, sunan sağlık çalışanlarına, ne yazık ki “nitelikli, ulaşılabilir, eşit ve parasız bir sağlık hizmeti sunumu” ortamı sağlamadığı, hükümet dışında herkes tarafından görülmektedir. Bu tablonun, sadece bir saptama olarak kabullenilmeyip, sağlık hizmetinin, temel bir insan hakkı olduğu gerçeği temel alınarak, bu “iklim”in değiştirilmesi için hizmeti üreten ve tüketen herkesin, örgütlü bir dayanışma içinde hareket etmesi; en temel başlangıç noktası olacaktır. Yeni yılda kamuoyuna, tüm bu olumsuz duygu durumumuzun kökten değiştirilebilmesi umuduyla, “sağlıklı kalabilme”yi dileriz” denildi. 
(Atilla Akın)
Paylaş