Çanakkale iş dünyasından mesajlar

ÇTSO Ağustos ayı meclis toplantısında yönetim kurulu adına Yönetim Kurulu Üyesi Güven Barış Yüksel iş dünyası olarak siyaset kurumunun bir an önce ekonomi gündemine yoğunlaşmaları talebini dile getirdi.
Yerel seçimler arkasından cumhurbaşkanlığı seçimleri ve 2015 yılındaki genel seçimler hazırlıkları nedeniyle siyaset kurumunun ekonomiyle ilgilenmesi ve ekonomik sorunların çözümü konusunda harekete geçmeleri noktasındaki beklentiler aynı zamanda iş dünyasının ekonomik olarak birikmiş sorunlarına çözüm üretilmesi talebinin de açık deklarasyonuydu.
Nitekim Yüksel, ekonomik olarak makro düzeydeki sorunları gündeme taşıyarak iş dünyasının içinde bulunduğu duruma dikkat çekti.

577
Makro ekonomik sorunların Çanakkale iş dünyası üzerindeki etkileri artık kendisini daha yakıcı olarak hissettiriyor ki; ‘şimdi ekonomi zamanıdır’ talebi daha yüksek perdeden dillendirilmeye başlandı.
Bu sese hükümetin kulak verme şansı çok zayıf; hükümet 2015 hedefleri nedeniyle sadece Tayyip Erdoğan ile başkanlık sisteminin önünü açacak, mecliste anayasayı değiştirebilecek sayısal üstünlüğe ulaşabilecek bir seçim performansına ulaşmaktan başka bir şey görmüyor.
Hükümetin böylesi bir yaklaşımı, diğer yandan iş dünyasının ‘ekonomik sorunlara yoğunlaşın’ talebinin siyaset cephesinde henüz yankı bulmaması ekonomik olarak içinde bulunduğumuz zor koşulları nerelere kadar taşır, bunu göreceğiz.
Ücretliler için içinde bulunulan koşulların ağırlığı ve her geçen gün daha katmerleşen sorunlar gerçeğine ek olarak, küçük ve orta ölçekteki işletmelerin sorunları da gün geçtikçe büyümektedir.
Tarım kesiminin içinde bulunduğu durumu hatırlatmaya zaten gerek yok.
İcra ve borç batağında olan bu insanlar hasat sonunda elde ettikleri gelir ile maliyetlerini bile karşılayamamakta ve borç yükleri her geçen gün artmaktadır.
ÇTSO yönetimin ‘ekonomiye yoğunlaşın’ çağrısının altındaki mesa;j sistem ile entegre olmuş büyük sermaye dışındaki sermaye açısından da  sorunlarının yakıcı olmaya başladığına ilişkin bir feryattır.
Zaten inşaat sektörü başta olmak üzere, sisteme entegre olmuş, sistemden beslenen sermaye dışındaki kesimlerin  artan rahatsızlığı net olarak kendisini göstermektedir.
Bu gelişme, kapitalist toplumun kendi yapısal özelliklerinin sonuçlarının engellenemez halidir.
Yönetememezlik krizinin etkileriyle siyasal üst yapı itibarıyla kendilerini ve hizmet ettikleri kesimleri güvence altına almak için, güvenli mekanizmalar yaratmak adına siyasal dönüşümler içersinde olan AKP hükümetinin yaratmış olduğu sanal mutluluğun sonuna doğru gelinmektedir.
Bu gelişme, hükümet cephesinde halka şirin gözükmek adına savundukları bazı yaklaşımları dahi rafa kaldırarak yeni politikalar gereksinimini gündeme getirmiş  böylece AKP hükümetin yıpranma süreci daha da hızlanmıştır.
Davutoğlu hükümetinin belirlenmesi öncesindeki tartışmaları şöyle bir hatırlayalım.
Faiz lobisi diye diye başta merkez bankası ve merkez bankasının politikalarının bağımsız niteliğine sahip çıkan ekonomi yönetimine karşı geliştirdikleri tavır bir anda rafa kaldırıldı. Başbakan Yardımsısı Ali Babacan ve diğer ekonomi yönetimi olmak üzere ekonomi bürokrasisi yeni hükümete aynen monte edildi.
Hani bunlar faiz lobisiydi!
Böylece, cari açığını uluslararası finans sermayesinin sıcak para akışı ile finanse eden bir ülkede Ali  Babacan’a  dokunursanız haliniz fena olur telkinleri aynen uygulandı.
Bu gelişmenin diğer bir yönü de hani şu her türlü olumsuzluktan kurtulmak adına savunma mekanizması haline getirdikleri paralel yapı meselesi var ya;  yeni hükümet olarak da mücadele edilmesi temel görev olarak programlarına   aldılar ya,iş uluslararası sermaye ile bağlantılı bir noktada olunca paralelle mücadele falan unutuluverdi.
Bir yandan faiz lobisi temsilcileri dedikleri, diğer yandan paralelcilerle ilişki içersinde olduklarını ima ettikleri bu kesimler şimdi sanki bunlar hiç ifade edilmemiş gibi görevlerinin başındalar.
AKP hükümetinin en zayıf halkası olarak ekonominin bugün geldiği kırılgan yapısının sonuçlarıdır bu yaşananlar.
Gerek global ekonominin içinde bulunduğu durum, gerekse ülkemiz ekonomisin içinde bulunduğu durumun sonuçları itibarıyla bundan böyle istikrardan bahsetmek söz konusu olmayacaktır.
12 yıllık iktidarın sonuna gelinmiştir.
Tabiî ki bunun bir bedeli olacaktır.
Şimdi iktidar cephesinin önceliği kendilerini güvence altına alacak siyasal koşulların yaratılmasıdır.
Bunun açık ifadesi daha çok baskı, daha çok şiddet ve özgürlüklerin rafa kaldırılması olacaktır.
Dün bir bugün iki ; 1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle İstanbul’da düzenlenecek miting iptal edildi.
Yeni hükümet ve siyasal gelişmeleri protesto eden vatandaşlar gazlandı, basınçlı suya maruz kaldı.
Önümüzdeki günler işçiler, emekçiler, gençler, kadınlar, demokrasi özgürlük barış isteyen herkes için zorlu günler olacaktır.
Bir kez daha görüyoruz ki; kapitalizmin ekonomik çöküşü iktidardaki siyasal yapının baskısı ve tahakkümü ile  engellenmeye halkın sırtına yüklenerek sürdürülmeye çalışılmaktadır.
Cumhurbaşkanı ve gölge başbakan vasıtasıyla yeni Osmanlıcılık hayalleri ile süslenmiş başkanlık modeli olarak şekillendirilmeye çalışılan siyasetin, yeni hedefleri tamda bu ihtiyacın getirdiği bir zorunluluktur.
Paylaş