Çanakkale depreme ne kadar dirençli?

631
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası ve TMMOB Jeofizik Mühendisleri odası işbirliğinde “Çanakkale Depreme dirençli bir kent mi?” panelleri gerçekleştirildi. İki oturum şeklinde gerçekleşen panele Çevre ve Şehircilik İl Müdürü Bekir Çelen, ÇOMÜ Genel Sekreteri Ayhan Monus, CHP Milletvekili aday adayı Metin Ümit Ural, belediye meclis üyeleri ve müdürler, akademisyenler ve çok sayıda öğrenci ile vatandaş katıldı. İki oturum şeklinde gerçekleşen panellerde ilk oturumda Prof. Dr. Tolga Bekler, Prof. Dr. Süha Özden, Doç. Dr. Celal Tunusluoğlu, Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Özgür konuşmacı olarak katıldı. İkinci oturumda ise Prof. Dr. Arzu Başaran Uysal, Çanakkale Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürü Kemal Albayrak, Dr. Öğr. Üyesi Feyza Bekler, Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İl Temsilciliği’nden Fehmi Babayiğit açıklamalarda bulundu. 
 
“Deprem bölgesiyiz”
Açılış konuşmasını yapan TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası İl Temsilcisi Dr. Öğr. Üyesi Ayten Çalık, Türkiye topraklarında tarihsel dönemlerden bu yana unutulmayacak depremlerin yaşandığını hatırlatarak, depremlerin şehirleri yerle bir ettiğini belirtti. “Biz bir deprem bölgesiyiz ve 1999 yılında milat olması gereken bir Gölcük depremini yaşadık. Gölcük depremi çok geniş alanları etkileyen, Yalova gibi Adapazarı gibi şehirlerde ağır yıkımları olan ve yüksek sayıda vefat olan bir depremdi.1999 yılında belki de ilk defa depremle yüzleştik. 1999 yılından sonra fay tanımını öğrendik. Artçı depremleri tanıdık. Her zaman var olmuş olmasına rağmen “jeoloji ve jeofizik” alanları ön plana çıktı. Ahmet Mete Işıkkara hocamız, ‘Deprem doğal bir olay. Öldürmez. Yanlış yapılan binalarda ölürüz’ dedi. Bunu öğrendik ama uygulamaya sokamadığımızı şuanda yaşanan depremle görüyoruz” ifadelerine yer verdi.
 
“ÇOMÜ jeoloji ve jeofizik bölümleri deprem bölgesi olduğumuz için kuruldu”
1999 depreminin ardından yönetmeliklerde ve kanunlarda değişikliklere gidildiğini kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Çalık, “Üniversitelerimizin jeoloji ve jeofizik bölümlerinde artışa geçildi. Çanakkale de kurulan jeoloji ve jeofizik mühendisliği de buranın birinci derece deprem bölgesi olması nedeniyle kuruldu. Özellikle yapılan bir seçimdi. Fakat bu kadar acıları yaşayan bir ülke olmamıza rağmen şuanda Türkiye genelinde jeoloji için 32 bölümden 9 bölüm aktif eğitim yapıyor” dedi.
 
“Türkiye’yi kanserli bir dokuya benzetiyorum”
ÇOMÜ Deprem Araştırma Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü ve Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tolga Bekler ise “Türkiye’yi kanserli bir dokuya benzetiyorum” sözlerine yer vererek “Ülkenin hangi noktasına giderseniz gidin böyle bir depremi ya yaşayacaksınız ya da sizlerin çocukları ve torunları yaşayacak” dedi. Çanakkale’nin doğal ve kültürel yapısı gibi birçok konuda önemli bir kent olduğunu vurgulayan Dekan Bekler, “Türkiye’nin en güzide ve en değerli şehirlerinden bir tanesi. Bu şehirde sadece yaşamak değil, şehre bir şeyler katmak gerekiyor. Bizler elimizden geleni ne kadar yaparsak, STK’lar ve kurumlar da bunu yapacak” diye belirtti. 
 
“Çanakkale’de birçok yenilik ve iyileştirme yapabiliriz”
Çanakkale’nin deprem konusunda avantajları ve dezavantajları olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Bekler, “Avantajları en kısa sürede hayata geçirip olumlu yansımalarını almamız lazım. Çanakkale küçük bir yer, birçok yeniliği ve iyileştirmeyi yapabiliriz. Çanakkale yapısı itibariyle de birbirleriyle uyum içinde çalışan kurumlarla ve kültürel yapısını bozmayan bir şehir. Birbirimizle olan dayanışmamız, bu tür olumsuzlukları egale edeceğimiz anlamına da geliyor” dedi.
 
“Çanakkale aynı Hatay gibi ova kenti”
Bekler sözlerini şu şekilde sürdürdü, “Öte taraftan ise Çanakkale ova kenti. Benzetmek gibi olmasın ama aynı Hatay gibi Adapazarı ve Erzincan gibi. Bu tür yerlere baktığımızda ilk göze çarpan, yerin en tercih edilebilir yer olması. Oturmaya müsait alanların, alt yapısına teşkil ettiğini görüyorsunuz. Hem de bu alt yapıyı kullanan birey ve kurumların hizmete olan taleplerinin daha kolay olabileceğini düşünüyorsunuz. Dağlık ve yüksek kesimlerde biraz daha zor. Çanakkale’de dezavantajları avantajlara dönüştürebileceğimizi düşünüyorum.”
 
Depremlerin yoğun olduğu yerlerde nüfus yoğunluğu dikkat çekiyor
Prof. Dr. Süha Özden depremlerin doğal bir olay olduğunu belirterek, “Sadece Türkiye’de değil dünyanın neresine giderseniz gidin bu depremlerle karşı karşıya kalmak zorundayız. Nüfus yoğunluğuna bağlı olarak dünyadaki deprem tehlikesinin olduğu yerlere baktığımızda sanki depremlerin yoğun olduğu yerlerde ikamet etmeyi seviyor gibi gözüküyoruz. Aslında bu lojistik gereksinimlerden kaynaklanıyor. Fayların, düzlük alanların ve ova alanlarının getirdiği lojistik avantaj gibi gözükse de bir süre sonra dezavantajları gösteriyor” diye belirtti. 
 
“Her deprem yeni bir şey öğretiyor”
Prof. Dr. Özden, dünyada ve Türkiye’de yaşanan her depremin yeni bir şey öğrettiğini vurgulayarak, “Türkiye karnelerine bakıldığında ise 1939 Erzincan depremlerinden sonra deprem tehlikeleri ve buna bağlı sivil savunma hizmetlerinin başladığını gördük. 1944 Tokat Erbaa depreminden sonra yeni haritalar oluşturulmaya başlanıyor. Günümüze dek 7 kere revize edildikten sonra son haline geldi. Tüm bu haritaların ortak kararlılığı Türkiye’de nereye giderseniz gidin bu fay ve depremlerin sizi takip ediyor” sözlerine yer verdi.
 
“Deprem sadece şehirlerin sorunu değil, kırsalda çok daha büyük bir sorun”
Özden deprem etkilerini kırsal ve şehirlerde değerlendirerek, “2017 ve 2019 Ayvacık depremleri. Bunlar hep 4’ün üzerinde depremler. Bu tür depremlerde her ne kadar hasar beklemiyor olsak da maalesef Ayvacık’ta kırsal alanda ciddi bir hasarla karşı karşıya kaldık. Deprem sadece şehirlerin sorunu değil, kırsalda da çok daha büyük bir sorun. Sadece kentsel dönüşümün bize getireceği avantajları kullanmak meselesi değil. Kırsal dönüşümlerin de bize getireceği çok büyük avantajlar var. Esas önemli üretim alanları da kırsal alanlardır. Biz şehirlerde sadece tüketim sahaları olarak konuşlanmış durumdayız. Sanayinin bir kısmı ise ağırlıklı olan kırsal ve kentsel alanda sıkışıp kalmış durumda. Ülke ekonomisi çok önemli ölçüde kırsal alana biraz daha bağlı durumda” ifadelerine yer verdi.
 
“3 fayın arasındayız”
Prof. Dr. Özden son olarak Çanakkale’nin 3 temel fay sisteminin ortasında olduğunu hatırlatarak, “Bu çok korkutucu mu? Hayır. Fay sistemlerine ortalama 70-80 kilometre uzaklıktayız. Bu Çanakkale merkezde oluşturabileceği ivmelerin en fazla 0,2 ile 0,25 arasında olacağı anlamına geliyor. 0,2 yapısal hasarlarla karşı karşıya kalma ihtimalimizin orta seviyeden üst seviye gittiği anlamına geliyor. Ne iyi ne de kötü” dedi.
(Damla Yeltekin – Gökhan Özkurnaz)
Paylaş