Çanakkale'de çevre talanı ve tarım konuşuldu

490

 Nazım Hikmet Kültür Merkezi Çanakkale Girişimi’nin “Çanakkale’de Çevre Talanı ve Tarım” başlığı ile düzenlediği panel geçtiğimiz hafta sonu yapıldı. Çanakkale Belediyesi Prof. Dr. Türkan Saylan Sosyal Tesisleri’nde gerçekleştirilen panele Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Murat Türkeş, Çanakkale Ziraat Odası Başkanı Prof. Dr. Türker Savaş, Beykoz Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve soL Haber Portalı Yazarı Yrd. Doç. Nevzat Evrim Önal konuşmacı olarak katıldı. Panelde ilk olarak söz alan Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Murat Türkeş, iklim değişiklikleri nedeni ile oluşan çölleşme ve tarıma olan etkileri ile ilgili bir sunum yaptı. Türkiye’deki tarım politikaların belirlenmesinde iklim değişikliği ile mücadelenin göz önüne alınmadığını belirten Türkeş; “Genel olarak Akdeniz havzası büyük iklim sınıflandırmalarında, ılıman olarak nitelendirilir. Türkiye söz konusu olduğunda Karadeniz, nemli ılıman, İç Anadolu’da step iklimi, aynı zamanda orası bir tahıl ambarı, İç Anadolu’nun kuzeydoğusu, Doğu Anadolu da karasal soğuk iklimlere karşılık geliyor, ama ülkenin büyük bir bölümü Akdeniz iklim tipi görülüyor. Yöremiz de bu anlamda Akdeniz iklimi sınırları içerisinde. Bizim yöremizde bugünkü iklim koşullarını dikkate aldığımızda, zayıf ve orta ısıda etkilenebilirliğe sahip. Tarım açısından baktığımızda da, çölleşmeden etkilenebilirliğin orta seviyede olduğunu görüyoruz. Türkiye’de tarım politikaları uygulanırken iklim değişikliği ile mücadele ve uyum konusu dikkate alındığında genel anlamı ile kuraklık, aynı zamanda da insan etkisini yansıttığı için Türkiye’de çölleşme riskini dikkate almak gerekiyor.  Alınıyor mu derseniz? Bazı çabalar var, ancak henüz uygulamada Türkiye’de tarım, toprak, su politikalarında tam olarak bunların yansıdığını söyleyemeyiz. Çanakkale’ye baktığımızda, yine çeşitli sınıflarda daha disiplinli bir analiz sonucunda çölleşmeden etkilenebilir bir alan olarak görülüyor” dedi. 

 
“Birçok türün neredeyse Anavatanı”
Türkeş, özellikle Kazdağları ve çevresinde görülen iklim nedeni ile bölgede bulunan birçok tarımsal ürün ve bitkilerin endemik türler olduğunu ve bunların korunması gerektiğini vurgulayarak; “Çanakkale’ye baktığımızda biyoçeşitlilik açısından yöreye özgü yerler var. Burası birçok türün neredeyse Anavatanı. Bu bölgede tarımsal çeşitlilik açısından önemli sıcaklık alanları bulunuyor. Bu şu anlama geliyor, bunlar aynı zamanda korunmak zorunda. Yani bunlar gen haritası, tohum bankası olabilecek doğal ürünlerin hala bu bölgede bulunabileceğini gösteriyor” dedi. 
 
“Açlık çeken nüfus 800 milyon civarında”
Panelde konuşan Çanakkale Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Prof. Dr. Türker Savaş, sürdürülebilir tarım üzerine konuştu. Savaş, sürdürülebilir bir tarım için ürün çeşitliliğinin arttırılması gerektiğini ifade ederek; “Bugün bir taraftan obezite, bir taraftan açlık sorunumuz var. Doğrudan mutlak açlık çeken nüfus 800 milyon civarında. Ancak sadece mutlak açlıktan değil, sağlıklı gıdaya ulaşma fizyolojik anlamda beslenen nüfusu ele aldığımızda, açlık çeken nüfusun bir buçuk milyarlara kadar yükseldiğini görebiliriz. Tarımda üretim yaparken kullandığımız çeşitli kimyasalların kalıntıya neden olduğunu biliyoruz. Bunların da insan sağlığını doğrudan olumsuz etkilediğini biliyoruz. Biyolojik çeşitliliği azalttığımızda hastalıklar ile ilgili önemli sorunlar çıkabiliyor. Elimizde çok az çeşit kalırsa, bunların hastalıklardan etkilenmesi durumunda, bunların yerine koyabileceğimiz çeşitler olmayacaktır. Bu nedenle bizim mevcut tarımsal biyolojik çeşitliliğimizi muhafaza etmemiz gerekiyor” dedi. 
 
“Sulama projelerimiz atıl hale geçiyor”
Çanakkale’deki tarım arazilerin imara açılarak verimli tarım alanlarının yok edildiğini vurgulayan Savaş; “Tarımsal açıdan çok zengin bir bölgeyiz. Topraklarımız verimli. Büyük bir kısmı sulanabiliyor. Biz sulama projeleri yapıyoruz ve sulamaya hazır hale getiriyoruz. Sonra da o arazileri tarım dışına çıkarıyoruz. Daha düne kadar Beldemiz’de sulama kanalları sokakların aralarındaydı, hatta büyük kanalımız orada hala duruyor. Ne yazık ki, sulama projelerimiz atıl hale geçiyor. Karacaören ovası da büyük oranda imara açıldı ve orada da büyük sıkıntılarımız var. Ben Toprak Koruma Kurulundayım ve Toprak Koruma Kuruluna tarım arazilerinin tarım dışı kullanımına ilişkin maalesef başvurular geliyor. Suyumuzu, havamızı, toprağımızı tehdit eden termik santraller, madencilik faaliyetleri, ağır sanayi yatırımları var. Bunlar havayı, toprağı ve suyu kirletirlerse tarımımız etkilenecek ve hatta bazı bölgelerde de etkileniyor zaten” dedi. 

“Sistemin değiştirilmesini tartışmamız gerekir”
Panelde son olarak söz alan Beykoz Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve soL Haber Portalı Yazarı Yrd. Doç. Nevzat Evrim Önal ise, Türkiye’deki tarım reformu ve reformun tarıma etkileri üzerine bilgiler aktardı. Önal; “Bugün dünyada açlık var, ancak açlık kıtlık nedeni ile yok. İnsanlar, toplam gıda üretimi toplam insan sayısına yetmediği için açlık çekmiyorlar. İnsanlar gıda satın alamadıkları için açlık çekiyorlar. Gıda fiyatlarında dönemsel artış olduğunda, iki yıl sonra düşünce alırım diyemeyeceğin için, insanlar açlıktan sapır sapır ölürler. 2008-2013 yılları arasında bu yüksek gıda fiyatları nedeni ile açlıktan ölüm frekansları arttı. Dünyada en fazla açlıktan ölüm yaşanan yerlerden biri Hindistan’dır, Hindistan bir yandan da ciddi bir tahıl ihracatçısıdır. Çünkü başka yerlere ihraç edildiğinde satış fiyatı daha yüksektir, dolayısı ile beş parasız olan halkın onları yemesine gerek yoktur. Ölürlerse de çok sayıda insan vardır zaten orada. Sermaye meseleye böyle bakar. Sermayenin meseleye böyle bakmasının yanı sıra, sermaye devleti de böyle bakar. Dolayısı ile Türkiye tarımının sorunu ki, tarım alanlarının tarım dışı olarak kullanılması en büyük sorun olarak görülüyor, Türkiye tarımının sorununa nereden kaynaklandığına bakmamız ve ondan sonra da bu bir sorun mu, yoksa bu bir çelişki mi diye bakmamız lazım. Çünkü sorunlar çözülür, çelişkiler ancak aşılır. Sorun mevcut sistemin işlemesi gerektiği gibi işlememesinden kaynaklanır, yani makineyi doğru çalıştırırsanız sorun da ortadan kalkar. Ama elimizdeki makine sistemik olarak bizi rahatsız eden şeyleri ortaya çıkartıyorsa, burada çelişkilerden bahsediyor olmamız gerekiyor. O zaman da makineyi değiştirmek gerekir. Yani mevcut toplumsal sistemin değiştirilmesini tartışmamız gerekir” dedi. 
 
“Köprü mucizevi bir rant makinası”
Konuşmasında Çanakkale köprüsüne de değinen Önal; “Bir İstanbullu olarak Çanakkaleli arkadaşlarımla konuşurken şunu söyledim, İstanbullu orta gelir grubunun işten çıkıp arabasına atladığında makul bir saate ayağını basabildiği bir yerde ot bitmez. Çanakkale köprüsünün manası nedir? Bir tarafta Çanakkale köprüsü, bir tarafta Osman Gazi köprüsü, kuzeyde üçüncü köprü, bunun bir ayağını da İzmir’e uzatın, bu otoban döngüsü bir ‘p’ harfine benzer Marmara Deniz’i etrafında dönen. Bu ‘P’ mucizevi bir rant makinasıdır. Sürdürülebilir değildir, ama işletilebilir ise önümüzdeki 10-15 yıl ciddi miktarda rant üretir. Buradaki ranttan kastım, emlak rantı. Bunun büyük dezavantajı şudur ki, ekonomik büyümenin üstünde olduğu durumlarda, tarımsal rant, yani toprak verimliliğinden kaynaklanan rant hiçbir zaman emlak rantı kadar büyük olamaz. Çünkü emlak rantı bir şişirme ranttır. Bir noktada o balon patlayacak ve konut fiyatları düşecektir, ama konut fiyatları düşene kadar, yani felaket gerçekleşene kadar herkes o ata biner” dedi. 
(Zeynep Kocaman)
Paylaş