Bu ne yaman çelişkidir!

Taşlar yerli yerine oturmaya başladı.
Gelişmeler göstermektedir ki ; gericilik toplumun ilerici değerlerine saldırarak sistemin gereklerini yaşamsal kılmak için kendi kadroları vasıtasıyla düğmeye bastı.
Bir yandan da bunun için gerekli yasal alt yapıyı düzenleyerek imha politikasının halkaları tamamlanıyor.

423
Bu süreç yeni YÖK yasası ile birlikte daha da hızlandı.
 
Üniversiteler artık tamamen sermayenin ve piyasanın bir parçası olarak kapitalist emperyalist sistemin yeni bir oyuncusu bazında dönüştürülmeye çalışılıyor.
 
Üniversitelere, bu anlamda yeni bir vizyon yüklenmeye çalışılıyor.
 
Neoliberal kapitalist sistemin ihtiyaçları temelinde, toplumun yeniden dizayn edilmesine bağlı olarak üniversitelerde geçmişten kalan ne kadar olumlu özellik var ise bir bir tasfiye edilirken; 24 Ocak kararları ile başlayan emperyalist sisteme entegrasyon süreci YÖK’ün kurulması ile sürdürülmüş ve AKP iktidarı ile tamamlanmıştır.
 
Yeni YÖK yasası da, TUSİAD yüksek öğretim raporu olsun, AB emperyalizminin yüksek öğretim programı olarak Bologna adıyla sunulan program olsun daha önce karşımıza çıkan ve şimdi gericiliğin üzerine örtmeye çalıştığı gerçekler ile daha net olarak kavrayabildiğimiz noktadadır.
 
Tüm bu gelişmelerden sonra üniversitelerin bilim üreten merkezler olması kamu adına bilginin ve hizmetlerin yaratılması artık bir hayal olacaktır.
 
Neoliberal sistemin üniversiteler alanındaki gelişmelerini böyle ortaya koyduktan sonra bu değişimin bire bir hayattaki yansımalarına yani bu değişimin görünen ve zincirin son halkalarını masaya yatırdığımızda ortaya bakın neler çıkıyor.
 
Önce bu hedefler için yeni organizasyonlar yeni kadrolaşmalar kendisini gösteriyor.
Bir bakıyorsunuz üniversite siyasal hayatın önemli bir öznesi haline getirilmeye çalışılıyor.
Sahibi, sorumluları belli olmayan medya saldırı üsleri yaratılıyor, müstear isimli yazarlar hizmet ettikleri amaçları için demagoji ve çarpıtmalar ile yeni roller alıyorlar.
 
Çanakkale’de olduğu gibi foyaları belli oldukça bazıları gerçek kimlikleri ile üstlenmiş oldukları rolleri sürdürmek zorunda kalırken, illegalliklerini sürdüren bazı tipler de konuştukça baltayı taşa vuruyorlar.
İllegalitesini sürdüren ‘müstear, kalkan’ “yazar” üstlenmiş olduğu görevini yerine getirmek için; yine ben ve diğer gazeteci arkadaşlar hatta genelde Çanakkale basını, Olay Gazetesinde makale yazan değerli bilim insanları ve temel hedef haline getirdikleri Başkan Ülgür Gökhan’a saldırılarını sürdürüyor.
 
Bunu yaparken de ne yazık ki son derece komik, bir o kadarda tutarsız iddialar ile hareket ediyor.
 
Konuyu bu seviyede tartışmak niyetinde değilim. Çünkü sistemin bu tiplere ihtiyacı olduğunu, bu tiplerinde engel gördükleri herkesi hedef alarak bir karalama kampanyası ile hareket etikleri herkesin malumu.
 
Bu senaryonun paydaşlarından olan bir öğretim üyesi hakkında Başkan Gökhan’ın yapmış olduğu eleştiriler için “bilim adamının” düşüncelerini açıklamasına tahammül edilemiyor diye fırtına koparanlar şimdi karşımıza geçip üniversiteyi neden eleştiriyorsunuz diye bizleri sorguluyorlar.
 
Hatta o kadar ileri gidiyor ki; ÇOMÜ’yü eleştiren gazetecilerin kulağını çekmesi için Başkan Gökhan’a telkinde dahi bulunabiliyor.
 
Nerde kaldı sizin özgürlükçülüğünüz ?
 
Başkalarını ‘kendine Müslüman’ olarak eleştiriyorsunuz ama ne yazık ki ciddi bir kafa karışıklığı içersindesiniz…
 
Çünkü sadece mahkûm etme üzerine kurgulanmış bir mantığa sahipsiniz. Böyle olunca da eleştirmiş olduğunuz kriterler ile, sizin gibi düşünmeyenleri eleştirmeye kalkarak komik duruma düşüyorsunuz.
 
‘Müstear, kalkan’ “yazar” yazmış olduğunuz yazıda iki önemli konu var.
Benim için yazdıklarınızı, hiç önemsemiyorum çünkü benim yaklaşımım tamamen sisteme ilişkin.
Kişiler ile hiç ilgisi yok, kişisellik adına onlara saygısızlık veya kişilik haklarına hakaret boyutunda hiçbir nitelemede bulunmamaya özel önem veriyorum.  Aksi durumda kendi gerçeklerim ile çelişirim.
Çünkü sorun; Ahmet Mehmet meselesi değil, sistemin ihtiyaçlarına bağlı olarak üstlenilecek roller meselesi. Yani Ahmet olmazsa yarın Mehmet ile aynı işler yapılacaktır. Bu anlamda kişiler ile hiçbir ilgim yok, sorunum onların üstlendikleri vizyon, tıpkı hakkımda sürekli söylediklerimi çarpıtarak servis etmeyi kendisine görev edinmiş müstear isimli tetikçi aynı zamanda kalkan olan sözde yazarların üstlendikleri vizyon gibi.
 
Bu arada; buradan tüm dikkatime rağmen kişiler ile ilgili onların kişilik haklarına yapmış olduğum bir saygısızlık olmuş ise özür dilerim.
 
Kişiler sistemin kendilerine verdiği rolleri oynuyorlar.
Sorun sistemde benim sorunum da sistem ile
 
Bu konuyu da böylece açıklığa kavuşturduktan sonra müstear kalkan rolündeki “yazarın” yapmış olduğu iki saygısızlığı aktarmak istiyorum.
 
Bu saygısızlığa uğrayan Çanakkale Basınını ve Çanakkale Halkını bu girişime karşı tavır almaya davet ediyorum. Çanakkale Basınını “korkak” ya da “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” şeklinde değerlendirmek haddinize değildir. Hakaretin ve saygısızlığın bu kadarına pes doğrusu.
 
Çanakkale basını, sizin gibi düşünmek, size destek vermek zorunda değil.
 
Bu nasıl bir yaklaşımdır; sizin gibi düşünürse sorun yok sizin gibi düşünmez ise hemen “korkak” gibi hesabını zor vereceğiniz bir yaftalama.
 
Yeter artık!
 
Hep söyledim yine söylüyorum. Üstlenmiş olduğunuz rol gereği Çanakkale’nin huzurunu bozmak için elinizden geleni yapıyorsunuz .  Bundan vazgeçin!
 
İkinci olarak; bunu bir kez daha yaptınız, Ülgür Gökhan’ı hep başkalarının etkisinde hareket eden bir kişi olarak, onu hep yönetilen, kendi inisiyatifi ile hareket edemeyen bir kişi olarak lanse ediyorsunuz. Bu her şeyden önce Çanakkale Halkına hakarettir.
 
Ülgür Gökhan’ı seçen Çanakkale halkıdır. Çanakkale halkı Gökhan’a kendilerini temsil etme hakkını vermiş iken siz çıkıp Gökhan nezdinde Çanakkale halkının iradesini yönetilen bir konumda değerlendirerek halkın iradesine saygısızlık yapıyorsunuz. İdeolojik kodlarınızda bu gerçeklik olduğu için bunu çekinmeden yapmaktasınız. Çünkü sizin için halkın iradesi denilen bir şey zaten söz konusu değildir.
 
Gelelim şu gazetemiz için yapmış olduğunuz belediye aleyhine yazı yazmama meselesine.
 
Sizinle bunu, biz belediyeyi böyle eleştirdik gibi bir seviyesizlik içersinde tartışacak bir düzeyde olmayacağım. Bizim işimiz haberciliktir. Arşivlerimiz ortadadır. Biz gördüğümüz her şeyi yazarız. Ama bu konudaki tarzımız yani eleştirisel perspektifimiz, sizin yaptığınız gibi özellik ile belediyeyi eleştirdiği için hakarete uğradığını iddia ettiğiniz öğretim üyesi gibi mahkum etme, yaftalama, küçük düşürme tarzında değildir.
 
Ondan dolayı siz yapmış olduğumuz habercilik faaliyetinin objektif olma konumunu kavrayamıyorsunuz.
 
Sadece biraz daha iyi anlayabilmeniz için son günlerde yapılan haberlerden bir ikisi üzerinden bu konudaki tarzımızı size aktarmaya çalışacağım.
 
Göreceksiniz ki Olay Gazetesinin haberciliği yaşamın her alanındadır.
 
25 Kasım uluslararası kadına şiddet günü nedeniyle yapılan “Çanakkale’de kadın sığınma evinin olmaması büyük eksiklik” haberi ile, bir taşeron şirketin işçilerinin maaşlarını geç ödemesi haberi son 2 gün içersindeki haberlerden bazılarıdır.
 
Fakat sizin mahkum etme kavrayışınız temelinde kurgulanmadığı için siz bu haberlerin içeriğini de korkarım kavramakta zorlanacaksınız.
 
Bu polemiği de böyle geçtikten sonra sizi şu konuda uyarıyorum; Çanakkale halkına ve Çanakkale basınına hakaret etmekten vazgeçin. Sığındığınız müstear isim de sizi kurtaramaz. Basın tarihi yok olmuş müstear isimli yazarlar ile doludur. Tıpkı Feride K.Yavaş gibi. Dikkat edin sıra sizde olmasın…
Paylaş