At izi, it izine karıştı...

Sağlık Bakanlığı’nın damacana sular ile ilgili son açıklaması tam bir kafa karışıklığı yaratacak cinsten.
Bir kere şu gerçek ortaya çıktı;Sağlık Bakanlığı’nın kontrol prosedürü yeterli performanstan yoksun.
Bir televizyon kanalı program yapımcısının gündeme getirdiği damacana sulardaki kirlilik iddiası sonrasında Sağlık Bakanlığı’nın adeta ayakları birbirine dolandı.

380
İddialar karşısında benim kontrol prosedürüm işte bu, en son sonuçlarım şöyledir deyip, bu konuda disiplin içersinde gerekli kontrollerin yapıldığı noktasında güven veremedi.
 
Kirlilik konusu gündeme gelinceye kadar üretici firmaların vermiş oldukları numuneler ile yetinilen bir yöntemsellik ile hareket edildiği ortaya çıktı.
 
Böyle olunca yetkiler bir telaş ile kamuoyunu ikna etmek isterken, kafalarda yeni soru işaretlerin oluşmasına neden oldular.
 
Önce 5 üreticinin sonrada 15 üreticinin sularının kirliliğini deklere ederken oluşan kamuoyunun etkisi ile 1418 satış noktasından alınan numunelerden 114 numune problemli çıktı .
 
Bu örnekleme yöntemi ile oluşan hata yüzdesinin 8 olduğu düşünülürse satış noktalarının durumlarının hiç de iyi olmadığını söylemek yanlış olmaz.
 
Olay Gazetesi olarak 18/06/2012 tarihli gazetemizde yayınladığımız “sağlıksız koşullardaki sular sağlığımızı tehdit ediyor” başlıklı haberimiz karşısında yetkililer tamamen duyarsız kaldılar, hiçbir girişimde bulunmadılar.
 
O günlerde hava sıcaklığının36-38 derece olduğu koşullarda güneş altında depolanan suların ne kadar riskli olduğunu bugün daha iyi anlayabiliyoruz.
 
Sonuçlar ortada.
 
Yetkiler o gün ve sonrasında kirlilik konusunun ilk gündeme geldiği günlerde doğru bir kavrayış içersinde olmadıkları için; yazılanlar onları hiç etkilememişti.
 
Çünkü prosedür gereği onlar kaynağında yapılan kontroller dışında herhangi bir kontrol yapmadıklarını zaten belirtmişlerdi.
 
Bugün de yaşanılanlar sonrasında herkesin kafası karıştı, karıştırıldı.
 
Doğru bir kontrol prosedürüne sahip olmayan yetkili makamların son açıklamaları kabul edilecek gibi değil.
 
Kafaların karıştırılması öyle bir etkili olmuştu ki; bir yerel gazetemiz bir yerel markayı “yüz akımız” olarak değerlendirerek kafaların nasıl karıştırıldığının en güzel örneği oldu.
 
Yüz akı olarak bahsedilen bu markanın Balıkesir’deki bir satış noktasındaki numunesi kirli olarak çıktı.
İşte sorunda bu; Çanakkale’de temiz Balıkesir’de kirli , yani at izi it izi meselesi.
 
Üretim yerleri numuneleri ile satış noktası numunelerinin bu şekilde birbiriyle hiçbir uyumunun olması su konusunda kontrol prosedürü olarak ciddi bir disiplinin geliştirilmesi gereğini gündeme getirmiştir.
Aralarında çok ünlü markaların olduğu sular bir çok satış noktasında kirli olarak çıkmıştır.
 
Bu da göstermektedir ki sistem su konusunun kontrolünü sağlıklı bir şekilde yerine getirmekten acizdir.
 
Tüm bu tartışmalar sonrasında bir gerçek daha ortaya çıkmıştır.
Halkın sağlıklı suya ulaşması konusu devletin sorumluğundadır.
Esas olan halkın, evinin musluğundan akan suların sağlıklı ve temiz olmasının sağlanmasıdır.
Bunu sağlayamayan bir devlet halkın en temel gereksinimlerini çözmekten uzak bir felsefeden beslenen bir organizasyondur.
“Halkımız için varız “gibi ucuz popülizm bir kez daha iflas etmiştir.
Su konusu bunu bir kez daha ortaya çıkarmıştır.
Paylaş