Buraya kadar her şey normaldi.
Her fırsatta sistemin yükünü omuzlarında taşıyan, onun altında ezilmiş artık dayanamaz hale gelmiş, toplumun önemli kısmını oluşturan yoksullara bu uygulamanın getireceği küçük de olsa bir katkıya bile tahammül edemeyenler hemen devreye girdiler.
Önce alınmayacak bu verginin kime gideceği tartışma konusu oldu.
Devlete giden bu miktarın işverenlerde kalması konusundaki teklif, çok yüzsüz bir teklif olacağı düşüncesiyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı işverenlerin zaten ödediği bu payın işçilere verilmesini savunmak zorunda kaldı.
Yoksa ne anlamı olurdu ki; asgari ücretin vergi dışı kalmasının.
Bu kadar aleni bir şekilde işçi düşmanlığı herhalde savunulamazdı.
Fakat, şimdi de ortada bir sorun var.
Devletin uğrayacağı 6 milyar TL’lik gelir kaybı ne olacaktı?
O zaman ilgili bakanlıkların da onayının alınması gündeme gelmeliydi.
Şimdi gelinen yerde asgari ücretin vergi dışı bırakılmasının bir aldatmaca olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız.
Devletin gelir kaybı demek, yeni zamlar demek, yıllardır olan bu.
Yani devlet bir eliyle verdiğini her zaman olduğu gibi diğer eliyle alacaktır.
Çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alınması konusunda adım atılamadığı sürece; asgari ücret vergi olayında yaşanacağı gibi emekçiler adına yapıldığı söylenen her türlü düzenleme bir aldatmacadan öteye geçmeyecektir.
Kaldı ki bu uygulamaya Maliye Bakanlığı’nın onay vermesi konusu da çok ihtimal dahilinde gözükmemektedir.
İzleyelim görelim bakalım; nasıl bir aldatmaca ile sonuçlanacak…
Kentsel dönüşüm mü, rantsal dönüşüm mü?
Deprem riski olan binaların yıkılarak yenilerinin yapılması temel gerçeğine dayanan kentsel dönüşüm yasası, daha ilk günden vatandaşların mağduriyeti konusunda bazı kokular verdi.
Öncelik ile şunu belirtmek isterim.
Deprem gerçeğine bağlı olarak atılan bu adım devletin vatandaşını mağdur etmesi noktasında haklılık zemini yaratmaz.
Şu anda uygulamanın belirsizliklerle sürdürüldüğü, vatandaş açısından garantisi ve diğer detaylar konusunda güven verici hiçbir zeminin yaratılmadığı koşullarda akıllara ‘deprem bahane, rant şahane’ uygulamasını getiriyor.
İstanbul Esenlerde başlatılan uygulama konusunda vatandaş tam bir belirsizlik içersinde endişe ile bekliyor. Yıkılan evlerinin ne zaman teslim edileceğinden , kira yardımları konusuna kadar hiçbir garantilerinin olmadığını belirten vatandaşlara bir de işyerleri yıkılan insanların iş kaygısı eklenmiş durumda. Dolayısıyla deprem gerçeğinin arkasına sığınarak vatandaşın mağduriyeti kabul edilemez.
Yaşanan bu belirsizlikler beraberinde birçok soru işaretine yol açarken, ‘rantsal dönüşüm’ konusunda kafalarda kaygılar gelişiyor.
Kentsel dönüşüm yasasının böylesi bir algıya yol açması ile başlayan yeni süreç bakalım neler getirecek?
Bir yandan da bu boyutu ile kentimizde neler yaşanacak diye gerçekten çok merak ediyorum.
Her şeyden önce bir sorumluk alma konusu belirsizliğini sürdürüyor.
Kentin bina stokunun depremsellik gerçeği için kim sorumluluk üstlenecek?
Bu konu hala belirsizliğini sürdürürken Cumartesi akşamı yaşadığımız 4.7 şiddetindeki deprem acaba ilgilileri bu konuda biraz sarsarda, bir girişimde bulunulur mu diye düşünmeden yapamıyorum…