Özel Haber: Seçkin Sağlam
Gelibolu Yarımadası üzerinde yüzey araştırmaları yapan Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Reyhan Körpe, bölgedeki antik yerleşimler, höyükler konusunda bilgiler vererek, savaş alanlarının hangi medeniyetlerin mirası üzerinde bulunduğu noktasında açıklama yaptı. Körpe, 40-50.000 yıl öncesine kadar insan izlerinin bulunduğu bölgede ilk yerleşimin eski çağlara kadar dayandığını ifada etti. “Biz burada en eski insan izlerini yaklaşık 40-50.000 yıl öncesine kadar bulabiliyoruz” diyen Körpe, “Ama bölgenin yerleşimi, yine M.Ö 5’nci binden itibaren başlıyor. Günümüze kadar, Osmanlı dönemi de dahil olmak üzere, kesintisiz olarak yaklaşık 7.000 senedir bu bölgede insanlar yaşamışlar. Özellikle savaş alanlarının olduğu, Ece Limanı’ndan Seddülbahir Burnu’na kadar olan kısımda, yaklaşık 9-10 tane antik kent var. Son yaptığımız araştırmalarda bu antik kentlerin dört tanesini biz tespit ettik. Ayrıca çok sayıda Prehistorik Höyükler var bu bölgede. Bu antik yerleşimlerin, antik kentlerin ve Prehistorik Höyüklerin bir kısmı da doğrudan cephe hattı içerisinde bulunuyor. Yani kuzeyden güneye doğru gelecek olursak; Büyük Kemikli-Küçük Kemikli arasında Alopekonnesos, Limnai kentleri var. Yine Anafartalar Ovasında çeşitli Roma Dönemi kalıntıları, yerleşimleri var. Batıya doğru geldikçe, yeni Conkbayırı Civarı’nda Bizans Manastırı var, geç Roma yerleşimleri var. Kabatepe’nin bulunduğu yerde Araplus Antik yerleşimi var. Bunlar tam cephe hattı içerisinde bulunuyor” ifadelerine yer verdi.
Boğazların kontrolü eski çağlarda da çok önemliydi
Körpe; “Seddülbahir’e geldiğimizde, şimdiki İngiliz Anıtı’nın hemen yakınında Protesilaos Tepesi ya da bugünkü adıyla Karaağaçlı Tepe var. Burası yaklaşık 7.000 yıllık bir Prehistorik Höyük. Ayrıca, burası antik çağlarda, Protesilaos adında bir Yunanlı savaşçının mezarı olarak biliniyor. Hatta enteresandır, mitolojide Protesilaos, Troya topraklarına ayak bastığı anda öldürülen ilk Akhalı! Akha’ların ilk kaybı olan Protesilaos için oraya tümülüsü (mezarı) yapılmış. Burası önemli bir nokta, çünkü burası, tarihte Büyük İskender’in bizzat ziyaret ettiği bir yer. Büyük İskender, Asya seferi sırasında Protesilaos’u ziyaret ediyor ve Morto Koyu’ndan karşı kıyıya, Troya’ya geçiyor. Diğer taraftan tam Şehitler Abidesi’nin olduğu yer, Elaious Antik Kenti. Elaious, milattan önce 7. Yüzyılın başlarında, Atina’dan gelen kolonistler tarafından kurulmuş bir kent. Elaious adı, “Zeytin kenti” anlamına geliyor. Elaious önemli bir kent, çünkü milattan önce 7. Yüzyılın başında Atinalılar, boğazın girişinde iki kent kurmuş. Birisi Sigeion kenti, diğeri Elaious kenti. Sigeion, bugünkü Kumkale-Yenişehir yakınlarında Orhaniye Tabyaları’nın üst kısmında kurulmuş bir kent. Atinalılar, bilinen dünyanın denizlerine hakim olmak amacıyla geliyor, boğazın girişinin iki yakasına kent kuruyor. Boğazı kontrol ederseniz o dönem için dünyayı kontrol edersiniz. Bunu Atinalılar, ki Atinalıların da akıl babası, meşhur devlet adamları Solon söylüyor. Bunun üzerine Atinalılar geliyor ve iki kent kuruyorlar” diyerek bugünkü Şehitler Abidesi’nin olduğu yerde bulunan Elaious Antik Kentine değindi.
1915’te ve işgal döneminde Fransızların yaptığı kazılar
Körpe; Elaious Antik Kentinde Fransızların kazı yaptığını, bu kazıların hem 1915’te savaş sırasında hem de savaş sonrası işgal döneminde yapıldığını ve söz konusu kazıların Lozan Antlaşması’nın uygulanmasına kadar sürdüğünü ifade ederek, “İşte bu Elaious Antik Kenti, cephe hattının içinde bulunan kentlerden biri. Savaş sırasında ise bu bölge, yani Elaious Antik Kenti’nin bulunduğu, şimdiki Seddülbahir ve Şehitler Abidesi’nin olduğu bölge Fransız ordularının kontrolünde bulunuyor. Anlatıldığına göre, Osmanlı orduları tarafından atılan top mermilerinin açtığı çukurlardan açığa çıkan kalıntılar görülüyor ve orada zaten antik yerleşimler olduğu müttefik subaylar tarafından biliniyor. 18-19. Yüzyıllarda bölgeye gelen seyyahlar bölgenin antik çağ yerleşimlerini gösteren haritalar yapmışlar. Savaş öncesinde de müttefikler bu haritaları, kendi savaş stratejilerini belirlediği haritaları yapmak için kullanmışlar. O nedenle, nerede hangi antik kent olduğunu biliyorlar. Elaious da eski haritalarda ‘eski kale’ olarak geçer. Orada savaş sırasında cephe hattı daha ileriye ilerlediğinde, cephe gerisinde bulunan bu bölgede kazılar yapılmış. Bu kazıları, onların yayınlarından ve fotoğraflarından biliyoruz. Fakat Fransızlar asıl önemli kazıyı, savaş sonrasında gerçekleştiriyorlar. Mütareke zamanında iki yıl kadar bu bölgede kazı yapılıyor. Fransız Arkeolog Demangel başkanlığında yapılıyor burada kazılar. Yani hem savaş sırasında hem de savaş sonrasında Elaious Antik Kenti’nin nekropolünü (mezarlık) kazıyorlar. Şehrin asıl yerleşimini kazmamışlar. Çünkü mezarlıkta, lahitler var. Tıpkı Assos nekropülü gibi, taş lahitler var, normal gömüler var, kremasyon mezarlar var. Bu mezarlar içerisinde de antik çağlarda konulmuş ölü hediyeleri var. Pişmiş toprak kaplar, küçük heykelcikler var. Fakat ne yazık ki adamlar nekropolün neredeyse tamamını kazmışlar” dedi.
Protesilaos Tepesi de kazılmış, bölgede Schliemann izleri de var!
“Diğer taraftan Demangel, Protesilaos (Karaağaçlı) Tepesini kazmış” diyen Körpe, “Hala burada Demangel’in açtığı çukurlar görülebilir. Hatta Schliemann da kazmış burayı. Çünkü burasını o kahramanın mezarı olarak düşünmüş ve Protesilaos’un kalıntılarını bulmak için kazdığı biliniyor. Ama Demangel höyüğü anlamak için kazı yapmış, oldukça da detaylı bir makalesi var. Bizler de hala faydalanıyoruz. Orada Demangel, buluntuları tanımlıyor. Bir de ayrıca burası Protesilaos Kutsal Alanı. Antik kaynakların bahsettiğine göre Protesilaos adına yapılmış bir de tapınak bulunuyor burada. Heykelinden bahsediliyor. Fransızlar, bu tapınağın temellerini bulmuşlar, planını çizmişler” dedi.
Protesilaos Kutsal Alanı ile alay eden Pers Valisinin sonu!
“Protesilaos Kutsal Alanı antik çağda çok önemliydi” diyen Körpe, Artayktes adında bir Pers valisinin, Protesilaos Kutsal Alanı ile alay edip aşağılamasının kendi sonunu hazırladığını da ifade etti. Körpe, “Milattan önce 6. yüzyılda bu bölge Pers hakimiyetindeydi. Şimdiki Akbaş Kalesi’nin olduğu yerde antik çağdaki adıyla Sestos’ta, bir Pers valisi görevliydi. Bu Pers Valis, Protesilaos tepede, kutsal alanında tapınağı aşağılayan bir takım hareketler yapıyor. Daha sonra Persler bu bölgeden çekilirken, bu Artayktes yakalanıyor. Valiyi çarmıha geriyorlar. Sonra da oldukça sert bir biçimde, işkencelerle öldürülüyor, hatta kendi çocuklarını da önünde öldürüyorlar. Protesilaos çok önemli bir yer. Prehistorik Höyük yarımada için çok önemli bir yerleşim yeri. Troya’dan, Kilisetepe’den daha eski bir yer. Bence bölgenin en eski ve en önemli yerleşimidir. Kazı yapılmaya değer bir höyüktür burası. Ama savaşın tam ortasında kalmış bir yer” dedi.
Troya Savaşı ve Çanakkale Savaşı’nın aynı amaçla gerçekleştiğinin simgeleri!
Körpe, Milattan önce 1200’lerin sonunda yapılan Troya Savaşı ile 1915 Çanakkale Savaşı’nın aynı amaçlarla aynı bölgede yapılmasının bir tesadüf olmadığını ifade ederek, “Troya Savaşı ile Çanakkale Savaşı’nı karşılaştırırken, Protesilaos dediğim gibi Akhalıların kendilerince ilk şehidi ve Protesilaos Tepe de onlar için anıt mezar niteliği taşımaktadır. Şimdi, bu anıt mezarın birkaç yüz metre ilerisinde de Çanakkale Savaşları sırasındaki İlk Şehitler Anıtı var, birkaç yüz metre ilerisinde İngilizlerin Helles Anıtı var, biraz gerisinde Fransızların mezarlığı var. Orası, 1915 Çanakkale Savaşları ile milattan önce 1200’lerin sonundaki Troya Savaşının aynı bölgede ve aynı amaçla yapıldığının en önemli simgesidir. Bizim bu bölgede, en eski yazılı kaynağımız Homeros’tur. Homeros’un anlattığı Troya Savaşı, bu bölgedeki bizim bildiğimiz en eski savaştır. Troya Savaşı’nın da mitolojisini bir yana bırakırsak, kendi zamanının iki büyük gücünün, yani Hitit İmparatorluğu ile Akha Krallığı arasındaki, Ege’deki Batı Anadolu’yu paylaşım savaşıdır. Arada, Troya gidiyor. Akhalar, Batı Anadolu’ya da sahip olmak, özellikle Çanakkale Boğazı’nı kontrol etmek istiyorlar. Yani Akha’lar, Troya için gelmiyorlar, Akha’lar Çanakkale Boğazı’nı kontrol etmek için geliyorlar. Orası da Troya Krallığının kontrolünde. Bu ilk savaştır. Son savaş da 1915 Çanakkale Savaşları’dır. Birinci savaş ile sonunca savaş arasındaki, antik çağlardan yakın tarihe kadar çok sayıda savaş olmuştur” dedi.
“1915 en son yapılan savaştır, ama son savaş olmayacaktır”
“Dünyanın belli stratejik noktaları var” diyen Körpe, Çanakkale’nin de bu stratejik noktalardan biri olduğu, 1915’e kadar, antik çağlardan itibaren gerçekleşen savaşların bölgenin bu stratejik öneminden kaynaklandığını ifade etti. Körpe, “Eski dünyadan günümüze kadar önemini devam ettiren yerlerden birisi Çanakkale Boğazı. Buna sadece Çanakkale Boğazı olarak bakmamak lazım. Asıl önemli nokta boğazlar. Burası doğu-batı, güney-kuzey bağlantılarının kesişme noktası. Öyle olduğu için eski çağlar boyunca Akhalar, Hitiler, Persler, Makedonyalılar, Romalılar, Bizanslılar ve Osmanlılar bu bölgeyi kontrol etmeye çalışmışlardır. Boğazı kontrol ettikleri zaman, kuzey-güney geçişini ve Asya-Avrupa kara geçişini de kontrol etmiş oluyorlardı. Bunun için tarih boyunca, bu kadar çok geniş bir zaman diliminde bu kadar çok savaşın olduğu başka bir nokta yoktur. 1915 en son yapılan savaştır, ama son savaş değildir. Yani burada, Çanakkale’de, belki yarın, belki bir yıl sonra, belki yüzyıl sonra başka bir savaş olacaktır. Bunu anlamak için de çok büyük dahi olmaya gerek yok. Tarihe bakmak yeterlidir” dedi. Köpre, savaş alanlarında arkeolojik yüzey araştırması yaptıklarını ifade ederek, “Bizim araştırma sınırlarımız içerisinde, antik kaynaklar 9-10 antik kentten bahsediyor. Bu antik kaynakların verdiği bu kentlerden; Bizim çalışmalarımız öncesinde bu antik kentlerden sadece üçü, Elaious, Madytos ve Sestos biliniyordu. Biz bunlara, Drabos, Limnai, Alopekonnesos ve Koela antik kentlerini ekledik. Bilinen üç antik kentin yanına son 7 yılda dört tane daha antik kent ekledik ve diğer antik kentlerini de önümüzdeki yıllarda bulmayı amaçlıyoruz” dedi.
Mustafa Kemal, Büyük İskender’in izinde…
ÇOMÜ Öğretim Üyesi Dr. Mithat Atabay, Çanakkale Savaşlarının zafere ulaşması noktasında büyük önem taşıyan Mustafa Kemal Atatürk’ün Gelibolu Yarımadası ve ardından Troya bölgesi ziyaretini anlattı. Atabay, “Gelibolu Yarımadası’nın bir Trablusgarp harbi sırasında tahkim edildi, Balkan Savaşları sırasında tahkim edildi ve son olarak da 1915’teki savaş sırasında tahkim edildi. Burada en önemli konu ise; Atatürk, Balkan Savaşları sırasında Mürettep Kolordu Komutanlığında önce Harekât Şube Müdürlüğü ardından da Kurmay Başkanlığı yapmasıydı. Atatürk orada, antik dönemdeki savaşların nasıl olduğunu biliyordu ve o tarihsel yolu izleyerek, Gelibolu ve Çatalca elde kalınca, “acaba buraya nasıl çıkarma yapılabilir?” ya da “İstanbul’a nasıl giderler?”, bununla ilgili savunma tedbirlerinin nasıl yapılacağı noktasında inceleme gezisi yaptı. Atatürk, bu inceleme gezisinde Büyük İskender’in izlediği yolu takip etti. Morto Koyu’ndan Anadolu tarafına geçti, Orhaniye Tabyası’na geldi, yel değirmenlerini geçti, sonra Yenişehir’e geldi, oradan Aşil’in mezarına baktı, Troya’ya baktı… Sonra da kararı şu oldu; Anadolu tarafından İstanbul’a geçmek için yapılacak bir hareket neredeyse imkânsız! O nedenle Gelibolu Yarımadası’nın çıkarma yapılacak kıyılarını tahkim etmek bir zorunluluk olarak doğdu. Buraların tahkimat planlarını yaptırdı. Yıl daha 1913! Sonra, belki de kaderin cilvesi, kendi isteği ve ısrarı ile Çanakkale’ye geldi. Kendisi yurtdışında, siyasi kavgalar nedeni ile yurtdışına, Bulgaristan’a gönderilmişti. Savaş başlayınca Mustafa Kemal, “Ben savaşmak istiyorum” diyerek, her ne kadar görev vermemek için her yolu deneseler de Çanakkale’de görevlendirme yapmak zorunda kaldılar. Çanakkale’de görevlendirildiği zaman, kendi inisiyatifi ile Kara Savaşlarının birinci günü savaşa dâhil oldu. Hâlbuki ondan ve birliklerinden savaş beklenmiyordu. Atatürk, savaşın birinci gününden itibaren geçen süre içinde, daha savaş başlamadan 1913 yılında yaptığı planlarla zafere ulaştı. Lider olma özelliğini ortaya koydu. Tabi buradaki önemli nokta ise, Atatürk’ün arkeoloji ve tarih bilgisinin yüksek olması ve bölgenin stratejik önemini iyi kavramasıdır” dedi.
Atatürk’ün Troya topraklarına çıktığı tarihi gezi yolu
Atabay, Mustafa Kemal Atatürk’ün Troya bölgesine ayak bastığı güzergâhın “Tarihi Gezi Yolu” olarak belirlenmesini önererek, o süreci anlattı. Atabay, “Bugün deniyor ki; ‘Tarihi Gezi Yolu Güzergâhı yapacağız…’ Bunu nasıl yapacaksınız? Bundan daha anlamlı tarihi gezi yolu projesi olabilir mi? Büyük İskender ve Atatürk’ün bölgeyi aynı güzergâh üzerinden birbirinden yüzlerce yıl sonra gerçekleşen güzergâhtan daha önemli ne olabilir? Bolayır’dan başlayan ve Mustafa Kemal’in takip ettiği yol hem tarihsel olarak hem de Çanakkale Savaşları noktasında büyük önem taşımaktadır. Bundan iyi yol olur mu? Mustafa Kemal’in tarih sahnesine çıktığı yoldur. O tarihte, Mürettep Kolordu Komutanlığı’nın ismi ‘Bolayır Kolordusu’ oldu. Mustafa Kemal de bu Kolordunun Kurmay Başkanlığına getirildi. Bolayır Kolordusunun ayrıca komutanı olmadığı için komutanlık görevini de bizzat Mustafa Kemal Bey yürüttü. Bu olaylar olurken sadece Edirne Kalesi Bulgarlara karşı direnişini sürdürüyordu. Tüm Trakya işgal altında idi. Sadece Gelibolu yarımadası Osmanlı’nın elinde kalmıştı. Mustafa Kemal Gelibolu Yarımadasına karadan ve denizden yapılacak genel bir saldırı için Martın 26’sında askeri inceleme gezisine çıktı. Bolayır’dan hareket eden Mustafa Kemal ve yaveri Ortaköy, Tayfur üzerinden Karainebeyli, Kumköy, Yalova, Akbaş ve Sestos’a geldi. Güzergâh üzerinde Kserkes’in Ordusunu 674 parça gemiyle(salla) Anadolu’ya geçirdiği yer olan Sestos-Abidos bölgesini inceledi ve notlar aldı. Bigalı Kalesi’nde öğle yemeğini yedi. Kilya Koyu ve Maydos’a geçti. Kilitbahir, Namazgâh Tabyası, Hamidiye Tabyasının durumunu inceledi. Daha sonra Kirte(Alçıtepe)’ye geldi ve akşam orada kaldı. Ertesi gün Seddülbahir Kalesi’ne geldi. Bir tekne ile Anadolu yakasına geçti. Büyük İskender’in karaya ayak bastığı yerden çıktı. Orhaniye tabyasına uğradı. Yeldeğirmenlerini geçerek Yenişehir’e geldi. Aşil’in mezarı olarak bilinen yere baktı, Troia’ya geldi. Mustafa Kemal Troia’ya harabelerinin tamamını gezdi ve küçük not defterine krokiler çizdi. Mustafa Kemal’in bu inceleme gezisi sırasında Büyük İskender’in savaşı nasıl gerçekleştirdiğini ve başarıya ulaştığını coğrafi açıdan yerinde görerek olası bir saldırı karşısında Gelibolu’da bulunan Kolordusunun harekât tarzı ve planlamasını yapmak istediği görülmektedir. Atatürk, bu yolun önemini, bölgenin stratejik konumunu ve tarihi, coğrafik özelliklerini iyi bildiği için burada 22 tümen içinde, en gençleri, en tecrübesizlerinden birisiydi, ama birinci sıraya çıktı. İşte bunları bildiği ve uyguladığı için oldu bu. O yüzden Mustafa Kemal, ‘Anafartalar Kahramanı’ unvanını almıştır” dedi.
Fransa’nın kazıları
Atabay, “Peki ama ne oldu savaş devam ederken? Çanakkale’ye çıkarma yapan batılı güçler bilinçliydi. Askerleri de bilinçli, subayları da bilinçli. Bölgedeki, daha evvel yazılmış olan metinleri çok iyi bildikleri için, savaş hafiflediği zaman arkeolojik araştırmalar yaptılar. Çünkü, batı medeniyetini temellerinin Antik Yunan Medeniyeti olduğunu biliyorlardı. Antik Yunan Medeniyeti, Ege’nin her iki yakası ve boğazlar bölgesidir. Buradan hareketle savaş hafiflediği zamanlarda çeşitli kazılar yaptılar. Özellikle Seddülbahir bölgesinde yapıldı bu kazılar. Savaş sırasında da kazılar yaptılar, savaş bittikten sonra da işgal döneminde yine aynı Seddülbahir Bölgesi, yani Kilitbahir’den Seddülbahir’e kadar olan bölge Fransızların kontrolüne verildi. Kilitbahir’den Gelibolu’ya kadar olan kısım ise İngilizlere verildi. Onlar kendi sahalarında arkeolojik araştırmalar yaptılar. İngilizler bu sırada, mezarlıklar yaptılar, onları düzenlediler. 1919 yılında İngiliz Mezarlıklar Komisyonu, mezarlıkların birleştirilmesi sırasında The Nek Mezarlığı yapılırken, Roma Dönemine ait para ve seramikler bulundu. Yine Lone Pine Mezarlığı’nda Roma dönemine ait seramik ve para bulunduğunu görüyoruz. 1923’e gelindiğinde, artık her şey bittiğinde, oralar Türkiye’ye iade edildikten sonra boşalttılar Lozan Antlaşması gereği” dedi.
“1915 tarihsel sürecin bir parçası olarak değerlendirilmeli”
Atabay, “Akhalıların Troya topraklarındaki ilk kaybı olan Protesilaos’un anıt niteliğindeki tümülüsü, Çanakkale Savaşı İlk Şehitler Anıtı, İngilizlerin Helles Anıtı ve Fransızların mezarlığının aynı yerde bulunması. Bu durum göz önüne alınarak, söz konusu bölge; tarihsel sürecin aslında kopmadığı, orada büyük savaşlar olduğu ve onları anmak için yapılan anıtların ve abidelerin toplandığı bir site olarak değerlendirilmelidir. Bunu yaparken de, bugün sadece Çanakkale Savaşları ile ilgili anıtları ön plana çıkarmamak, diğerlerini de bunun içerisine katarak, bu mantıkla ziyaretçilere, bugünün insanlarına sunmak gerekmektedir. Bölgede, 1915’e kadar, toplam 18 farklı savaş var. 18’inci savaş Çanakkale Savaşları’dır. Büyük güçler, her devirde; eski çağlardan günümüze kadar, antik dönem devletleri, Araplar, Osmanlılar, İngilizler, Persler, Romalılar hüküm sürüyor ve bölge hep bir savaş arenası durumunda. 18’inci büyük savaş Çanakkale Savaşları. Neden aynı, coğrafya aynı… Tarihe bilim olarak bakıp anlamaya çalışmak önemlidir. Sadece hikaye olarak bakıldığında tarih anlaşılamaz. Tarih bir hikaye değildir. Geçmişte olan olaylar ortaya konulur, bakılır anlaşılır, günümüz değerlendirilir ve geleceğe dair tahminler yürütülür. İşte bu yapıldığında tarih bilimi olur. Aksi takdirde hikaye olur. Hikaye ve sloganlar bilime bir yenilik getirmez. Önemli olan buranın mantığını kavraya bilmektir. Mantığını kavrayan insanlar ‘büyük insan’ olur. Buranın mantığını Atatürk kavramıştır, ‘büyük adam’ olmuştur. O nedenle Atatürk kendisini dünyaya göstermiş, ‘Anafartalar Kahramanı’ olarak tarih sahnesine bir daha silinmemek üzere çıkmıştır. Atatürk, Çanakkale’nin önemini, tarihini, tarihsel olayları iyi bildiği, coğrafyasını iyi incelediği için, mesleğini bunlarla bütünleştirdiği, bilimle birleştirdiği için Atatürk oldu…” dedi…