Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Muhammet Erat, Çanakkale Savaşları sırasında Fransızlara ait Saphir denizaltısının batırılması sırasında yaşananlarla ilgili olarak, ``Türk askeri, silahsız, savaş dışında olan kişiye zarar vermek istemez. Ama karşısında silah çekene de silah çekmekten çekinmez`` dedi.
Erat, Çanakkale Deniz Zaferi`nin 97. yıl dönümü etkinlikleri kapsamında, ÇOMÜ Çanakkale Savaşları Araştırma ve Tanıtma Topluluğu tarafından Süleyman Demirel Konferans Salonu`nda düzenlenen ``Çanakkale 1915`` adlı panelde yaptığı konuşmada, 1915 yılı başında 19 Şubat`ta başlayan saldırılar çerçevesinde özellikle giriş tahkimatının etkisiz hale getirildiğini söyledi. Çanakkale Deniz Savaşları`nda, denizaltıların önemli bir faktör teşkil ettiğine işaret eden Erat, ``Mesela, AE-2 denizaltısı özellikle Anzaklara 25 Nisan`daki çıkarmada büyük bir moral ve motivasyon gücü sağlamıştır`` dedi.
Erat, bunun öncesinde Fransızlara ait Saphir denizaltısının 15 Ocak 1915`te boğazı geçmek istediğini belirterek, şöyle konuştu: ``Denizaltıyı batıran Türk askerlerinin, Saphir`deki mürettebatın bazılarının kurtarılmasına da yardımcı olduğunu biliyoruz. Kısa bir süre önce batması için denizaltıya ateş eden askerler, batmadan mürettebatın sağ olarak kurtarılmasına da çaba gösteriyorlar. Bu kara harekatındaki sahnelerle deniz savaşındaki sahnelerin aşağı yukarı aynı olduğu göstermektedir. Çünkü Türk askeri, silahsız, savaş dışında olan kişiye zarar vermek istemez. Ama karşısında silah çekene de silah çekmekten çekinmez.``
19 Şubat`taki saldırıların ardından İtilaf kuvvetlerinin artık karaya asker çıkarma teşebbüsleri bulunduğunu anlatan Erat, şu bilgileri verdi: ``Kumkale`ye olduğu gibi Seddülbahir bölgesinde de karaya çıkma teşebbüsleri var. 25 Nisan 1915`ten önce İngiliz askerleri 4 Mart 1915 tarihinde Gelibolu Yarımadası`na ayak bastı. 60 kadar askerlerini Ertuğrul Koyu`na çıkardılar. 5 zırhlı, 7 torpido botu desteğiyle, 3 büyük sandalla oldu bu çıkarma. Bunların karşısında 27. Alay 10. Bölük`ten yarım takım asker vardı. Bu bilgileri gözden geçirirken bu askerler arasında yer alan Mehmet Çavuş`un kahramanlığıyla ilgili bir anlatımın, eserin olmaması dikkatimi çekti. Yetkililerin bu konuda girişimde bulunması anlamlı olacaktır. Çünkü 4 Mart`ta düşman askerine taşla karşı koyan asker motifi bir gerçektir. Hayal ve efsane değildir. İki taraf arasındaki çarpışmada Mehmet Çavuş`un tüfeğinin mekanizması bozulduğu için tüfeğini fırlatıyor. O da gidince kaya parçalarıyla düşman askerine karşı koyuyor. Arkadaşları da Mehmet Çavuş`un bu fedakarlığını görünce büyük bir aşka geliyor. Bu çarpışma esnasında Türk tarafı 4 şehit veriyor, 14 asker de yaralanıyor. Seddülbahir`e çıkmak isteyen İtilaf askerlerine karşı göstermiş olduğu kahramanlıktan dolayı Mustafa Çavuş`un bu gayreti kısa zamanda her tarafta duyulmuş ve Atatürk tarafından nişanla ödüllendirilmiştir.``
“İlerleyen dönemde tarih konusunda çalışacak insan bulamayacağız”
Gelibolu Yarımadası Tarih Danışma Kurulu Başkanı Kenan Çelik ise İngiliz kaynaklarında yer alan bilgilere değindi. Çelik, ``(Türkler çok iyi savaştıkları için biz bu harbi kaybettik) deme yerine, `şu hatayı yapmasaydık, bu hatayı yapmasaydık, şöyle ya da böyle olmasaydı` demeyi tercih ettiler. Çanakkale Savaşları`nın maliyeti bize çok fazla. Millet olarak hep bunun üzerinde duruyoruz`` ifadesini kullandı.
Çelik, son yıllarda Çanakkale`ye olan ilginin artığını belirterek, şöyle devam etti: ``Daha önceki yıllarda bu pek yoktu. Bir konferans olurdu, 18 Mart sadece Çanakkale`de kutlanırdı, Türkiye çapında değil. 15-20 yıldır büyük bir ilgi oluştu Çanakkale Savaşları`na. Bana göre buna da Avustralyalılar sebep oldu. Çünkü onlar Gelibolu Yarımadası`na geldikçe, bizim insanlarımız da buralara gelmeye başladı. Avustralya`da, bir başbakan `Gelibolu`ya önem vermezse bir gün bile iktidarda duramaz` deniliyor. O kadar hassas bir konu. Tüm ülke bu konu üzerinde hassas bir şekilde duruyor, çok önem veriyor ve çok da para harcıyorlar."
İlk kez 10 yıl önce Avustralya`ya gittiğini ve bir ay kadar bu ülkenin arşivlerinde çalışma imkanı bulduğunu belirten Çelik, şunları kaydetti: ``Orada çeşitli konferanslara katıldım. Bir keresinde konferansa giriş 250 dolardı. Orada bedava bir şey dinleyemiyorsunuz ve salon tamamen doluydu. İnsanlar bilime para harcıyorlar. Bizim ülkemizde ise maalesef bu konulara pek para harcanmıyor. Tarih işini yapanlar kendi istekleri doğrultusunda cebinden harcayarak bunu gerçekleştirmeye çalışıyor. Fatih Terim konferans veriyor 40 bin liraya ama bize bir şey yok. İnşallah toplulumuzun gittiği istikamet değişir. Çünkü ilerleyen dönemde tarih konusunda çalışacak insan bulamayacağız. Her yıl bu konuyla ilgili kitap almak için 3 bin lira harcıyorum. Ama bunu sürdürebilmeniz için bir yerden geliriniz olması lazım. Gerçi biz öğrencilerden ya da üniversitelerden böyle bir şey beklemiyoruz ama hiç değilse şirketler, özel firmalar bu işe yönelse iyi olacak.``