Haber: Seçkin Sağlam
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nde son günlerde yaşanan gerginlik ortamı, hafta sonu kanlı-bıçaklı kavgaya döndü. Öğrenciler arasında, sonu çok daha kötü sonuçlara neden olabilecek, bu kavga ortamına yetkililerden herhangi bir müdahale gelmemesi dikkat çekiyor. Anafartalar Kampusu’nda bulunan Eğitim Fakültesi’nde bildiri dağıttıkları için küfür ve hakaretlere maruz kalan öğrencilerin ardından bu kez de “Kürt” oldukları ve “Kürtçe” konuştukları gerekçesi ile bazı öğrenciler, deyim yerindeyse öldüresiye dövülüyor. Ne yurt yönetimi ne de ÇOMÜ yönetimi olayları görmezden gelircesine sessizliğini sürdürürken, Kredi Yurtlar Kurumu’nda kalan üç öğrenci, 2 Mart’ı 3 mart’a bağlayan gece 30-40 kişilik bir grubun demir sopalar, tahta, bıçak ve taşlı saldırısına uğrayarak hastanelik oldu.
KYK hapishane mi?
Adlarının B.I., M.F.K. ve M.E. olduğu öğrenilen yaşları ise 21-22-25 olan üç öğrenci, bir gece baskınıyla öldüresiye dövüldü. Yurda girdikleri ilk günden itibaren, yaşamları noktasında kendi kararlarını kendilerinin veremediğini dile getiren öğrenciler, “Konuşmamızdan, giydiklerimize ve saç-sakal düzenimize bile kendimiz karar veremiyorduk. Orada büyük bir hapishanenin içindeydik” sözleri ile aslında nasıl bir cenderenin içinde olduklarını anlatıyorlar. Bu üç öğrenci gibi orada daha kaç kişi var, böyle baskı altında. Öğrencilerin “Hapishane” diye özetledikleri o yerde gardiyan kim? Kimler hangi güçlü orada iktidar ve söz sahibi? Bu kurumun yöneticileri nerede? İşte merak edilen ve cevap bekleyen birkaç soru daha!
“Böyle olacağı ilk günden belliydi”
Öğrenciler açıklamalarına “Maddi imkansızlığımız sebebiyle ücretsiz ve devlet bursu ile kaldığımız Çanakkale KYK 960 TOKİ 2. Blok 2112 numaralı odaya yerleştik” sözleri ile başlıyor. “Yurda geldiğimiz ve kayıt yaptığımız ilk gün, bizimle konuşmaya gelen fakat daha sonra yurttan atıldıkları için isimlerini hatırlayamadığımız 3 öğrenci, odamıza girerek bize: (Bu yurdun kuralları vardır. Bu kuralları biz belirledik, alkol kullanamazsınız, şortla vs. ile dolaşamazsınız, kapılarınızı kilitleyemezsiniz ve camlarınıza bayrak asacaksınız. Kurallara uymazsanız yurtta kalamazsınız) dediler. Biz kim olduklarını sorduğumuzda (fazla soru sormayın bir sorun olursa reisimiz sizi çağırır) dediler” şeklinde açıklamalarına başlayan öğrenciler çarpıcı bilgiler veriyor…
En büyük sorun; Kürtçe!
“Türkçe konuşmayı bilmeyen Annemle kürtçe konuştuğumdan (Ülkü Ocakları’ndan) olduğunu söyleyen E. adlı kişi; (Kürtçe konuşamazsınız, devam edersen dışarıda seni cezalandırırız) gibi ifadeler kullandılar” diyerek yurt yaşamlarının tehdit ve baskı altında geçtiğini ifade ediyor. Bu olay sonrasındaki gelişmeler ise daha da çarpıcı; “Bu olayın ardından her şey bizim için tamamen değişti. Üniversitenin kampüsünde, yurtta, odalarımızda ve yemekhanede Çanakkale’nin sokaklarında, çarşıda sürekli yukarıda saydığım tartışmaları yaşadığımız öğrenciler ve yanındaki insanlar tarafından tehdit, hakaret ve şiddete maruz kaldık. Ailelerimizin çok kısıtlı ekonomik durumları sebebiyle yurdu terk edemedik fakat; okulumuza ve derslerimize bile giremeyecek bir tedirginlik içindeyiz. Şimdi bunları ağır yaralı olarak doktor raporlarınında gösterdiği gibi çok zor koşullarda yazıyoruz. Eğitim durumumuz ve barınma koşullarımız bir tarafa yaşam güvenliğimiz ve canımız tehlike altında.”
“Bir büyük hapishane içindeyiz”
Tüm bu yaşadıklarının ardından halen Çanakkale’de kalıp, eğitim hayatlarına devam etmek istediklerini dile getiren öğrenciler, “Yaşadıklarımızdan sonra okula dönmek şöyle dursun, sığındığım bir arkadaşımın evinden sokağa bile çıkmakta tereddütlerim var. Bu yaşadıklarımızın sebeplerini anlamak bir yana, danışacağımız insanları ve yerleri bile bilmiyorduk. Bu: Çanakkale’de kalmak ve eğitimimizden önce yaşamaya devam edebilmek için son çağrımızdır. Bir arada yemek yememiz, aynı odada kalmamız, ailelerimizle kürtçe konuşmamız veya ve bir türkü dinlememiz, giyim tarzımız saç ve sakal kesimlerimiz kısacası tüm bunların tehdit ve şiddet konusu yapılarak günlük olarak isimlerini bildiğimiz ve çoğunu aynı okulun sıralarından tanıdığımız öğrenciler mi? Arkadaşlarımız mı? Düşmanlarımız mı? Tarif etmekte zorlandığımız ama sonunda kesin olarak insan olduklarını bildiklerimiz tarafından başlatılan bir büyük hapishanenin içindeyiz. Hiç bir siyasi partiye, kurum ve kuruluşa veya örgüte üyeliğimiz yoktur ve bunu belirtmenin mecbur olduğu bir ortamın içindeyiz” diyorlar.
“Şiddet bizi yabancılaştırıyor”
“2 bin km ötede yaylalarda veya tarlalarda ailelerimizle, kimi zaman tek başına bütün bir mevsim boyunca çalışarak yaşamak zorunda olduğumuz bir yerden geldik” diyen öğrenciler, memleketleri ile Çanakkale arasındaki farkı şöyle anlatıyor; “Orada gördüğümüz en büyük tartışma günlük yaşam içinde çabucak çözülen ve sıradan tartışmalardı. Kendi köyümüzde veya ilçemizde yaşanan sorunları nasıl çözeceğimizi ailelerimizi ve akrabalarımızı dinleyerek ve görerek öğrendik fakat; ne geldiğimiz yerde sorunlar ne de memleketlerimizde öğrendiklerimiz Çanakkale’ye gelir gelmez yaşadıklarımızı tarif etmiyor ve çözmüyor. Kısaca sanki başka bir dünyada ve başka problemler, anlamadığımız bir dille konuşuluyor gibidir. Yani şiddetten sonra kendimizi yabancı hissediyor ve asla burada gereken saygı ve hoşgörüyü bulamayacakmışız gibi bir duyguya kapılıyoruz. Bu imkansız durumdan ailelerimizin henüz haberi yok. Bir sonraki görüşmemizde muhtemelen geri dönmek istediğimizi söylemek zorunda kalacağız. Yine de son karar sesimizi duyanların acımızı paylaşanlarındır.”
Olay öncesi yaşananlar
Öğrenciler olay öncesi yaşananları şöyle anlatıyor; “2 Mart 00:15’te KYK 960 Toki’de A. B., R.A., U.R., M.T., B.Ç., F.S.isimli kişiler ve S. Reis diye hitap ettikleri kişi, yurttaki odalarımıza girerek ellerindeki demir sopalar ve kesici aletlerle: (Eğer cesursanız dışarı çıkın) dediler ve yaklaşık 15-20 kişi parmak izli sistemi aşarak içeri girdi ve güvenlik görevlileri durumu kontrol edemediklerini açıkça bize söylediler.” Olay gününü anlatmanın onlar için ne kadar zor olduğunu anlıyoruz. Ancak öğrenciler, anlatmaya ve o gün yaşadıklarını paylaşmaya devam ediyor; “Dışarıda ise yaklaşık 50-60 kişilik bir gurubun arabalarla ve sloganlar atarak bizi beklediklerini camdan farkettik. Bizler ise (B.I., M.F.K., İ.O., V.K.ve S.Ö.) odada kalarak can güvenliğimiz için sükunetimizi koruduk ve sabaha kadar uyumadık. S., T.ve Y. isimli yurt memurları olay öncesi ve anında özel güvenlik görevlileri ile birlikte saldırıya göz yumarak bütün uyarılarımızı geçiştirerek herhangi bir müdahalede bulunmadılar” diyerek yurt görevlilerinin tavrını da anlatıyor. Zaten böyle bir durum olmasa, gece giriş çıkışların kapatıldığı bir saatte o kadar insan, yurda nasıl girebilir?
Ve olay anı
2 Mart günü saat 21:38’de yurda giriş yaptıklarını dile getiren öğrenciler, olaylarının gelişimini şu şekilde anlatıyor; “Saat 23:30 civarında 3 kişi (B.I., M.F.K., M.E.) uyuyorduk. Gürültülerle uyandık. Kaldığımız odaya bazılarının yüzleri atkı ile kapalı tamamı yaklaşık olarak 30-40 kişi, ellerinde demir çubuklar, tahta sopalar, bıçaklar, büyük taşlarla girmeye çalışarak odaya yöneldiler. Odanın içinde uyku sersemiyken (siz misiniz ulan bölücüler?) diye bağırarak (B.Ç.) bize saldırmaya bıçaklar ve sopalarla bizlere vurmaya başladılar. 3-4 dakika boyunca saldırı devam etti ve bizler yaralandıktan sonra içeriye polis ve güvenlik görevlileri girdi. Öğrenci olan ve olmayan ve yurt güvenlik görevlilerini aşarak içeriye girdiğini öğrendiğimiz grup arabalarla ve koşarak gece uzaklaştı. Ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldık. Doktor raporuyla durumumuz tespit edildi.” dediler.
Olay sonrası
Yaralı üç öğrenci, açıklamalarını şu şekilde tamamlıyor; “3 Mart günü saat 03.00 sıralarında sağlık muayenesinden sonra emniyete götürüldük. Bu sırada yaklaşık 100 kişilik bir gurubun caddenin iki şeridini de trafiğe kapatarak toplandığını ve sloganlar attıklarını gördük. Emniyet yetkililerine can güvenliğimizin olmadığını, yaralı olduğumuzu ve emniyetten çıkmamız için gurubu dağıtmaları gerektiğini söylememize rağmen emniyetten çıkmamız ancak sabaha karşı 04.00 sıralarında oldu.”