“Yapı güvenliği hala denetim dışı”

Van depreminin 2. yılı nedeniyle açıklama yapan Jeoloji Mühendisleri Odası Çanakkale İl Temsilcisi Selçuk Başaran, ülkede yaşanan önemli bir gerçeği de gözler önüne serdi.

927
 
Van depreminin ardından iki yıl geçtiğini, ancak tüm ülkede yapı güvenliğinin hala denetim dışı olduğunu belirten Jeoloji Mühendisleri Odası Çanakkale İl Temsilcisi Selçuk Başaran; “23 Ekim 2011 tarihinde meydana gelen Van depreminin ardından bu gün iki yıl geçti. Hiroşima’ya atılan atom bombasının 33 katı bir enerjinin açığa çıktığı 23 Ekim 2011 Van-Erciş ve 9 Kasım 2011 Van-Edremit merkezli depremlerde 644 yurttaşımız hayatını kaybetmiş, 1.966 vatandaşımız yaralanmış, 252 vatandaşımız ise enkazlardan sağ olarak kurtarılmıştı. 50 bin 600 konut, işyeri ve ahırın yıkılmasına ya da ağır hasar görmesine, 22.000 konutta orta derecede hasara yol açan depremlerden sonra geçen iki yılda hala sorunların bitirilemediği görülmektedir. Bu gün hala, geçici barınma için kurulan konteyner kentlerde kiracı olduğu veya kendisine konut çıkmadığı için kalmak zorunda olan, ancak verilen sürenin dolduğu gerekçesiyle elektrikleri kesilen yaklaşık 500 aileden bir kısmının, koşullarının iyileştirilmesi ve daha insancıl barınma olanağının sağlanması için başlattığı açlık grevi hala devam etmektedir. Diğer taraftan, depremlerde hasar gören 22 bin orta hasarlı konuttan bugün sadece 3 bini güçlendirilmiş durumdadır. Van, Edremit ve Erciş`de ruhsatsız oldukları için güçlendirmesi yapılamayan orta hasarlı konutlarda yaşanmaya devam edilmekte, depremin ikinci yılında elektrik, su ve gazı kesilerek sokağa bırakılacaklara çözüm üretilmemektedir. Sonuç olarak, Van depreminin yol açtığı ekonomik, sosyal ve toplumsal sorunlar aradan iki yıl geçmesine rağmen bugün hala devam etmektedir” dedi.
 
“Yaşadığımız çevre afetlere karşı daha güvenli değildir”
“23 Ekim 2011 tarihinde yaşanan Van depremi bir kez daha göstermiştir ki, kentleşme için verilen yanlış yer seçimi kararları, yeterli mühendislik hizmeti almayan yapı üretimi ve özellikle denetimsizlik bir doğa olayını yine afete dönüştürmüştür” diyen Başaran; “Bir afet ülkesi olan yurdumuzda yapı güvenliği, Odaların da denetim süreçleri dışında bırakılması nedeniyle bugün daha fazla denetim dışı bir hale gelmiştir. Yaşadığımız çevre bugün, düne göre afetlere karşı daha güvenli değildir. Ancak biz biliyoruz ki, başta deprem, heyelan, su baskını, kaya düşmesi gibi pek çok doğa olayının afete dönüşmesini önlemek, zararlarını azaltmak mümkündür. Çünkü jeolojik bilgilerle açıklanması hiç de zor olmayan doğa olayları insan eliyle birer afete dönüştürülmektedir. 1999 depreminden sonra yaşanan acı kayıpların en büyük nedenlerinden biri olarak gösterilen Yapı Denetim Sistemi, `Deprem Öldürmez Bina Öldürür” yanlış sloganından hareketle, üzerinde yeterince tartışma, değerlendirme ve katılım olanakları yaratılmadan siyasi iktidarların tek yanlı belirleyiciliği ile çıkarılan mevzuat ve uygulamalar ile şekillendirilmiştir. Bu anlayış, sistemi, tüm iddiasına karşın `kaliteli ve afet güvenli bir yapıyı sağlamak üzere etüt-proje ve yapı üretim süreçlerinin denetimini gerçekleştiren bir sisteme` dönüştürememiştir. Sadece son birkaç yıllık dönemde yaşadığımız, Kütahya-Simav ve Van depremlerinin yol açtığı can ve mal kayıpları, yapı denetim sisteminin ne derece yetersiz ve sorunu çözmekten uzak olduğunu göstermiştir” şeklinde konuştu.
 
Yapı Denetim Sistemi
Yapı Denetim Sistemi`ne de değinen Başaran şu şekilde konuştu: “Başarılı dünya örneklerinde olduğu gibi etkin ve bütünlüklü bir Yapı Denetim Sistemi, arsanın imar parseline dönüştüğü aşamadan başlamak üzere `etüt-proje ile etüt- projeye uygun yapı üretim` süreçlerini denetleyecek bir sistematiğin oluşturulması ile mümkün olabilmektedir. Ancak, ülkemizde halen bu bakış açısı gelişmemiş; Yapı Denetim Sistemi `bina inşasının denetimine` indirgenerek işletilmiş, `etüt- proje` kapsamında yapılan `jeolojik-jeoteknik araştırmalar` kanuni düzenlemelere de aykırı biçimde denetim süreçlerinin dışında bırakılmıştır. Bu aşamada, her yönüyle etkin ve güvenli bir denetim sisteminin doğru tanımlar üzerinden yeniden kurulması kaçınılmaz bir ihtiyaç haline gelmiştir. Yapı denetim sürecinin yapının üzerine inşa edileceği parselin zemine aplikasyonundan başlayarak, parsel üzerinde gerçekleştirilecek zemin ve temel etüdü ile yapının tamamlanmasından sonra yapının izleme ve bakım süreçlerini de dikkate alarak yeniden tarif edilmesi ve yapı ruhsatı vermeye yetkili kuruluşlar ile yapı denetim kuruluşlarının bu denetim içindeki fonksiyonları yeniden tanımlanmalı, açık toplum ve çağdaş demokrasinin gereği olarak toplumun can ve mal güvenliğini yakından ilgilendiren yapı üretim ve denetim süreçlerinde meslek odalarının kamusal denetim adına sürece müdahillikleri arttırılmalıdır.”
 
Başaran, odanın taleplerini açıkladı
Depremlerin yarattığı onca acı tecrübeye rağmen yapı güvenliğinin hala denetim dışı olduğu bir ülkede, TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası`nın taleplerini kamuoyuna açıklayan Başaran; “Afet güvenli bir yapı için; Yapı Denetim hizmeti kamusal bir görev ve sorumluluk olarak görülmeli, piyasa koşullarına göre şekillendirilmemeli, toplumun can ve mal güvenliği için yapı üretim ve denetiminde odalarının kamusal denetim adına sürece müdahillikleri arttırılmalıdır. Yapı Denetim Sistemi arsanın imar parseline dönüştüğü aşamadan başlamak üzere `etüt-proje ile etüt-projeye uygun yapı üretim` süreçlerini de denetleyecek bir kapsama kavuşturulmalıdır. Yapı üretiminin temel basamağı olan `etüt-proje` süreçleri kapsamındaki `jeolojik-jeoteknik etütler-sondaj ve laboratuvar` çalışmaları bünyesinde jeoloji mühendisinin de yer aldığı yapı denetim kuruluşları veya yetkili idarelerce yerinde denetlenmelidir. Afet güvenli yapı üretim ve denetim süreçlerinin, temel unsurlarından olan jeoloji mühendisliği hizmetleri ve jeoloji mühendislerinin yapı denetim sistemi içinde yer alması için Yapı Denetim Kanunu ve Uygulama Yönetmeliği revize edilmelidir. Jeoloji Mühendisliği hizmet süreçlerini planlamak, uygulama süreçlerini yönlendirmek ve denetlemek için başta Belediyeler olmak üzere yerel yönetimlerde jeolojik-jeoteknik etüt (zemin etütleri) birimleri kurulmalı ve bu birimlerde jeoloji mühendisi istihdamı zorunlu hale getirilmelidir. Depremlerin önlenemeyeceğini, ancak afete dönüşmesinin engellenebileceğini ve zararlarının azaltılmasının mümkün olduğunu biliyoruz. Dili jeolojiyle yazılmış olan doğa ve doğa olaylarının ancak jeoloji mühendisleri eliyle çözümlenebileceği gerçeği temel alınarak; sağlıklı ve yaşanabilir bir çevrede güvenli bir barınma için yapı denetim süreçlerinde jeoloji mühendislerinin mutlaka yer almasını, yerel yönetimler ile yapı denetim kuruluşlarında jeoloji mühendisi istihdamının bir zorunluluk haline getirilmesini bilimsel, teknik ve kamusal bir sorumluluğun gereği olarak görüyoruz. Yapı güvenliğinin denetim dışı olduğu ülkemizde, afet güvenli kaliteli bir yapı üretim ve denetiminin, jeoloji bilim ve uygulamalarının da sürece dahil edilmesi ile mümkün olacağı unutulmamalıdır” dedi.
Paylaş