Üniversite Konseyleri Derneği tarafından geçtiğimiz Pazar günü Çanakkale’de düzenlenen aylık toplantısında gündeme gelen yeni YÖK yasası ile ilgili tartışmalar sürüyor. Sendika olarak yeni YÖK Yasası Taslağı ile ilgili görüşlerini aldığımız Eğitim-İş Çanakkale Şube Başkanı Ahmet Bozdemir, bugün üniversitelerin, siyasal iktidar tarafından ağır baskı altında olduğunu söyledi. Bozdemir; “Üniversitelerde bilimsel özerklikten ve düşünce özgürlüğünden söz edilemez. Üniversitelerde özerklik ve özgürlük açısından beklentileri karşılayabilecek düzenlemelerin mutlaka yapılması gerekir. Yapılması düşünülen yeni düzenlemelerin sorunu çözmeyeceği, bu düzenlemelerin yeni sorunlara neden olacağı gün gibi ortadadır. Kaldı ki öngörülen düzenlemeler ve değişiklikler tek başına ele alınmaları halinde de özerk ve demokratik üniversite özlemleriyle bağdaşmamaktadır” dedi.
“Yükseköğretim özelleştiriliyor”
Yeni YÖK Yasa Taslağı ile birlikte yüksek öğrenimin özelleştirilmesinde yeni bir adım atıldığına dikkat çeken Bozdemir; “Özelleştirmede vakıf üniversiteleri gibi bir kılıfa artık gerek duyulmamaktadır. Böylece eğitimin ticarileşmesi, yüksek öğretim alanında sermayedarların devlet eliyle oluşturulması ve beslenmesi süreci hızlandırılmış olacaktır. Yüksek öğrenimin özelleştirilmesi, üniversitelerin ticarethaneye, bilimin ticari mala, öğrencinin müşteriye, öğretim üyesinin satış elemanına dönüştürülmesi sonucunu doğurur. Böyle bir yapılanma içinde bilimin gerektirdiği bağımsızlıktan eser kalmaz. Bilim sermayenin, bugünün küreselleşme evresinde uluslararası tekelci sermayenin emrine girmiştir. Taslakla getirilmek istenen üniversite konseyinin ise gerek oluşumu gerek yetkileri bakımından üniversitelerin özerkliği ile uyuşmamaktadır. Üyelerinden biri o üniversitenin mezunları arasından, biri de o ildeki en çok vergi veren ya da üniversiteye en çok yardım yapanlar arasından belirlenen, ikisi doğrudan doğruya Bakanlar Kurulu tarafından ve ikisi de Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenecek üniversite konseyi ile üniversitenin özgürlüğünden ve bilimsel ve idari özerkliğinden söz edilemez. Bundan başka üniversite konseyinin ve konsey başkanının sonradan sicil amirleri de olacak olan rektörü seçmeleri ve konsey başkanınca atanması ironik bir durum ortaya koymaktadır. Üniversite Konseyi’nin, rektör ve dekan atamalarının yanında üniversitenin stratejik planını ve performans programını onaylayama, yatırım programını karara bağlama, üniversite adına kamulaştırma, gayrimenkul satın alma, üniversitenin mülkiyetindeki gayrimenkuller üzerinde üçüncü kişilere hak verme, öğrenci kontenjanlarını ve öğrenim ücretlerini belirleme gibi yetkilere sahip olması, üniversite senatosunu işlevsiz bırakacaktır. Vakıf üniversiteleri ve özel üniversitelerde ise rektörün seçiminde mütevelli heyet doğrudan yetkili kılınmış; öğretim elemanlarının demokratik tercihine yer tanınmamıştır” diye konuştu.
“Akademisyenlerin iş güvencesi kaldırılıyor”
Söz konusu taslak ile üniversitelerdeki akademisyenlerin iş güvencesinin ortadan kalkacağını kaydeden Bozdemir şu şekilde konuştu: “Yine taslakla birlikte üniversitelerde sözleşmeli akademisyen çalıştırmanın yolunun açılmıştır. Mevcut kadrolu akademisyenlerin durumu isteğe bağlı bırakılmakta ise de zaman içerisinde kadrolu akademisyen sayısını giderek azaltacak ve akademiyi tamamen sözleşmeli akademisyenlerden oluşan bir yapıya dönüştürecek mekanizma hayata geçirilmiş olmaktadır. Sözleşmeli öğretim üyesi statüsü güvencesiz bir statüdür ve akademik özgürlükle de bağdaşmamaktadır. Şu anda vakıf üniversitelerinde çalışan öğretim üyelerinin durumu da bu görüşümüzü haklı çıkarmaktadır. Bir emek örgütü olan Eğitim-İş’in iş güvencesini ortadan kaldıran, sözleşmeli statüyü öngören bir anlayışı kabul etmesi varoluş amacına aykırıdır.”
“Yükseköğretim uluslar arası sermayenin denetimine açılıyor”
“Yabancı üniversitelerin Türkiye’de yatırım yapabilecek olması da kabul edilemez” diyen Bozdemir; “Dünyanın en büyük ve güçlü üniversiteleri ülkemizde şubeler açacak ve bir yandan milli servetin bir yandan da gelişmiş beyinlerin yurt dışına akmasına yol açacaktır. Dünyanın en iyi ilk 500 üniversitesi arasına yalnızca bir iki üniversite sokabilen ülkemizin bu madde ile en azından şimdilik kazanacağı hiç bir durum söz konusu olamaz. Yabancı üniversite şubeleri aynı zamanda küresel ekonomik güçlerin de ülkemize çok daha kolay girmesinin bir aracı haline gelecektir. Ulusal değer ve kavramları yok sayması, anayasa ve yasalara aykırı birçok hüküm içermesi, eğitimin özelleştirilmesi, eğitim ve bilginin piyasalaştırılması, bilimsel ve idari özerkliği hiçe sayması, akademisyenlerin iş güvencesini ortadan kaldıran hükümler içermesi ve bütün bu sayılan hususların sendikamız Eğitim-İş’in tüzüğünde yer alan amaç ve ilkeleri ile çelişmesi nedeniyle Yükseköğretim Yasa Taslağı ile ilgili olarak kaygı duymakta ve taslağı onaylamamaktayız” şeklinde konuştu.
“Taslağı onaylamıyoruz”
Eğitim-İş’in tüzüğünde yer alan amaç ve ilkeleri ile çelişmesi nedeniyle kaygı duydukları Yükseköğretim Yasa Taslağı’nı onaylamadıklarını da vurgulayan Bozdemir; “Eğitim İş’in, anayasanın başlangıcında belirtilen temel ilkeleri ile değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerine aykırılıklar teşkil eden bir taslağı benimsemesi mümkün değildir. Mevcut Yükseköğretim Yasası’na karşı çıkışların altında yatan en önemli nedenlerin başında, yasanın özgür ve özerk üniversite anlayışına aykırı olarak sıkı bir merkezi yapılanma modelini içeriyor olması gelmektedir. Bu nedenle, Yükseköğretim Yasası’nda yapılacak düzenlemeden esas beklenti özgür ve özerk üniversite modelini hayata geçirmesidir. Ne yazık ki, taslak bu beklentileri gerçekleştirmek bir yana kurulun ve siyasetin üniversiteler üzerindeki hakimiyetini daha da arttırmaktadır. Taslakla getirilmek istenen üniversite konseyi ise gerek oluşumu gerek yetkileri bakımından üniversitelerin özerkliği ile asla uyuşmamaktadır. Üyelerinden biri o üniversitenin mezunlarından biri arasından, biri de o ildeki en çok vergi veren ya da üniversiteye en çok yardım yapanlar arasından belirlenen, ikisi doğrudan doğruya Bakanlar Kurulu tarafından ve ikisi de Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenecek üniversite konseyi ile üniversitenin özgürlüğünden ve bilimsel ve idari özerkliğinden söz edilemez. Bundan başka üniversite konseyinin ve konsey başkanının sonradan sicil amirleri de olacak olan rektörü seçmeleri ve konsey başkanınca atanması ironik bir durum ortaya koymaktadır. Ulusal değer ve kavramları yok sayması, anayasa ve yasalara aykırı birçok hüküm içermesi, eğitimin özelleştirilmesi, eğitim ve bilginin piyasalaştırılması, bilimsel ve idari özerkliği hiçe sayması, akademisyenlerin iş güvencesini ortadan kaldıran hükümler içermesi ve bütün bu sayılan hususların sendikamız Eğitim-İş’in tüzüğünde yer alan amaç ve ilkeleri ile çelişmesi nedeniyle Yükseköğretim Yasa Taslağı ile ilgili olarak kaygı duymakta ve taslağı onaylamamaktayız” dedi.