Üniversite Konseyleri Derneği (ÜKD) Yönetim Kurulu, Çanakkale`de ‘AKP iktidarında üniversiteler’ konulu panelde bir araya geldi. ÇOMÜ’de yaşanan hukuksuzluklara dikkat çekilen panelin yöneticiliğini Prof. Dr. Nezhun Gören yaparken, ÜKD Başkanı Prof. Dr. Nurettin Abacıoğlu, ÜKD Genel Sekreteri Prof. Dr. Erhan Nalçacı ve ÜKD Yönetim Kurulu Üyesi Yrd. Doç. Dr. Semiha Günal ise panele konuşmacı olarak katıldı. Üniversite Konseyleri Derneği (ÜKD) Çanakkale programı ile başta bir çok soruşturmaya uğrayan Prof. Dr. Sevinç Özer olmak üzere ÇOMÜ`lü akademisyenler, öğrenciler ve üniversite emekçileriyle dayanışmasını somutlamak için Çanakkale`de toplandı. Belediye Nikah Salonu’nda gerçekleştirilen panelde Türkiye`nin son yıllarda geçirdiği dönüşüme bağlı olarak üniversitede yaşananlar, YÖK Yasa Tasarısı ve üniversitelerde artan baskı ortamı değerlendirildi. Yaklaşık 3 saat süren ve katılımcıların da sorularının yanıtlandığı panelin konuşmacıları, ÇOMÜ Rektörü Sedat Laçiner dönemi ile başlayan bazı baskı ve yıldırma politikalarıyla ilgili de önemli açıklamalarda bulundu.
Gören; “AKP ile üniversitelerde baskı ve yıldırma politikaları arttı”
Panelin açılış konuşmasını yapan Prof. Dr. Nezhun Gören, AKP iktidarının atadığı rektörler ile birlikte üniversitelerde baskı ve yıldırma politikalarının giderek yoğunlaştığını söyledi. Gören; “10 yıldır ülkemizde AKP iktidarı hüküm sürmekte. AKP iktidarı yavaş yavaş ülkenin tüm kurum ve kuruluşlarını ele geçirdikten sonra sıra eğitime geldi. Biliyorsunuz 4+4+4 yeni eğitim sistemiyle eğitimi yeniden düzenlediler. Özellikle 2011 seçimlerinden sonra AKP artık karşı devrimci niyetini ve amacını açıkça ortaya koymuş ve bu yönde hızlı adımlar atmaya başlamıştı. Tabi ki yeni kurulacak olan bu rejimin insan yapısının da oluşturulması gerekiyordu. Bu nedenle ilk önce orta eğitime el atıldı. Şimdi sıra üniversitelere geldi. Çünkü yeni kurulacak olan piyasa gerici rejimin entelektüel alt yapısının da oluşturulması gerekiyor. AKP iktidarının üniversitelere atadığı rektörler iş başına geldikçe, baskılar ve yıldırma politikaları giderek yoğunlaşmaya başladı” dedi.
“Aceleleri var”
AKP’nin bir an evvel üniversiteleri ele geçirmek için bazı politikalar izlediğini ifade eden Gören; “AKP’nin acelesi var. Bir an evvel üniversitelerin ele geçirilmesi lazım. Çünkü ne kadar itiraz ederlerse etsinler, bilim soldur. Bir şekilde buraların ele geçirilmesi gerekiyor. Çünkü hala üniversiteler direnç odakları. Bu direnç odaklarının da ortadan kaldırılması gerekiyor. Bunun için bir yasa tasarısı hazırladılar. Bu yeni yasa tasarısı şu anda göstermelik toplantılarla üniversitelerde güya tartışılıyor. Panelimizde üniversitelerde baskı ve yıldırma politikaları nelerdir? Yeni çıkarılan yasa tasarısı bizlere neler getirmekte? Bu yeni çıkan yasa yürürlüğe girdiği takdirde bu koşullarda bilim ve sanat yapmak mümkün olabilecek midir? Üniversite ile toplum ilişkileri nasıl etkilenecektir? Bu konularda açıklamalarda bulunulacak. Umudumuz var ve mücadele edeceğiz. Buna yenilmeyeceğiz” diye konuştu.
Nalçacı; “Türkiye’deki dönüşüm hızlı oldu”
ÜKD’nin üniversite manifestosu ile ilgili bilgiler veren ÜKD Genel Sekreteri Prof. Dr. Erhan Nalçacı; “Toplumsal değişiklikler, toplumsal verilerden bağımsız bir üniversite tartışması yapmamız mümkün değildir. Dolayısıyla eğer biz Türkiye’de üniversitedeki dönüşümü incelemeye çalışıyorsak, o zaman Türkiye’deki dönüşümü incelemek zorundayız. Türkiye’deki değişimin altında neyin yattığını açığa çıkarmadan üniversitedeki değişimi anlayamayız. Türkiye’deki dönüşüm, çok hızlı bir dönüşüm oldu. ama bunun alt yapısı 24 Ocak 1980’den itibaren kuruldu. Çünkü esası uluslararası sermaye ile bütünleşme, emperyalizmle bütünleşme. Türkiye’nin emperyalistler içinde edinmesi anlamında gelen bir ideolojik dönüşümdü. Bu adım adım geldi. Devleti ve diğer güç kurumlarını ele geçirerek büyük bir dönüşüme ve Türkiye’nin rejiminde bir değişikliğe imza atılmış oldu” dedi.
“AKP, ABD’nin ajanıdır”
AKP’nin Türkiye’de en gerici parti olduğunu ifade eden Nalçacı; “Türkiye sermaye sınıfının temsilcisi olduğunu unutmayalım. Resmi politikası emperyalizm içinde erimek olan bir sermaye sınıfının partisidir AKP. AKP Türkiye’de Amerika Birleşik Devleti emperyalizminin temel ajanıdır. Türkiye’de en gerici partidir. Onun imzasıyla bu dönüşüm gerçekleşmiştir büyük ölçüde. Bu dönüşüm esnasında Türkiye’de egemenlik ve bağımsızlık bitmiştir. Nasıl Danıştay kararlarının uygulanmadığı ve ulusal mahkemelerin hiç bir şey yapamadığı dönemden geçtik ve şimdi artık Türkiye’de tamamen uluslararası sermayenin egemenliğinde bir yasama, yargı ve yürütme söz konusudur” şeklinde konuştu.
Nalçacı’dan ilginç Laçiner benzetmesi
“Laçiner ile ÇOMÜ özel bir misyon yüklendi”
ÇOMÜ’nün Rektör Sedat Laçiner ile birlikte özel bir misyon yüklendiğine dikkat çeken Nalçacı, ayrıca Rektör Laçiner’i Çanakkale Boğazı’na girmeye çalışan emperyalist gemilerden birisinin amiraline benzetti. Nalçacı; “Üniversitelerde değişim olmuştur. Gericilik hakim olacaktır üniversitelere. Sermaye doğrundan doğruya bağımlı olacaktır. Bilim üretimi sermayenin dar çıkarlarına bağlı olacaktır. Kamusal alan ortadan kaldırılacaktır. Artık, her öğrenci üniversitenin müşterisidir. ÇOMÜ’de Sedat Laçiner ile birlikte özel bir misyon yüklenmiştir üniversite. Sadece ilin üniversitesini oluşturma değil, aynı zamanda Çanakkale’yi de 2. Cumhuriyetin Çanakkalesi yapma operasyonudur. Türk toplumunun dönüştürülmesinde AKP’nin kullandığı bütün numaralar, düzenbazlık, hile, tehdit, yalancı tanıklar işbirliğiyle direnenleri ezmeye çalışması ve bir korku rejimi üniversitede yaratılmaktadır. Çanakkale’de Nusrat Mayın Gemisi’ni gezdim.Bu sırada Sedat Laçiner’i emperyalist gemilerden birisinin amirali olarak düşündüm. Biz de döşenmiş mayınlar olmalıyız.” dedi.
Günal; “Eğitim ve bilim üretme işlevinden dolayı üniversitelere baskı yapılıyor”
Üniversitelerde baskı ve yıldırma politikalarına değinen Yrd. Doç. Dr. Semiha Günal; “Egemen olan ya da iktidar olanın baskı yaptığını biliyoruz. Neden devlet baskı yapıyor? Egemen olan sınıfının gücünü göstermek için, iktidarını güçlendirmek için, kendine uygun yeni kadrolar yaratmak için ve muhalif düşünceyi sindirmek için baskı yapıyor. Üniversiteye neden baskı yapıyor sorusuna yanıt vermeliyiz. Her dönemde üniversitelerin baskı altında alınmaya çalışıldığını biliyoruz. Eğitim ve bilim üretme işlevinden dolayı üniversitelere baskı yapılıyor. Devlet ya da iktidar, gerçeği arayan ve etik kaygılar taşıyan bilginin üretilmesinden kaygı duyuyor. Çünkü, gerçek bilgi sömürge ve kar etmeye araç olamıyor ne yazık ki” diye konuştu.
“Çanakkale baskı sorusunun yanıt bulduğu yer”
“Çanakkale kime baskı sorusunun çok yanıt bulduğu bir yer” diyen Günal; “Çanakkale’de hem öğrenciye hem de idari personele baskı var. Bundan 8-9 ay önce Laçiner’in üniversite emekçilerini atması üzerine bir açıklama yapmıştık. Şimdi de öğretim üyelerine baskısı var” şeklinde konuştu.
Abacıoğlu; “ÇOMÜ kendine özgü bir şöhrete sahip olmuş”
Çanakkale’deki üniversitenin kendine özgü bir şöhrete sahip olduğunu kaydeden ÜKD Başkanı Prof. Dr. Nurettin Abacıoğlu; “Türkiye’de 174 tane üniversite var. Bu üniversitelerden 134’ü kamu üniversitesi. Sayın bunların isimlerini sorsanız. Son derece zorlanırım. Belki 20-25 üniversitenin adını hızlıca sayarım. Bu hızlı saydıklarımın içerisinde bir tane üniversitede Çanakkale’deki üniversitedir. Çünkü, kendine özgü bir şöhrete sahip olmuş. Dolayısıyla buradaki üniversitenin pozisyonunun Türkiye’deki dönüşüm süreçleri ile ilgili iktidar ve sermaye ayaklı bir ortak eylemi alanı olup olmadığı yönünde kafa yorulması gereken bir süreç içersinde değerlendirilmesi gerekir. dedi.
“Rejimin ilk provası üniversite üzerinden yapılıyor”
YÖK Yasa Tasarısı ile ilgili de katılımcıları bilgilendiren Abacıoğlu; 12 Eylül’de olduğu gibi rejimin ilk provasının üniversite üzerinden yapıldığına dikkat çekti. “Eğer üniversite buna yine ses çıkarmazsa, o dönüşüm sürecini en ağır biçimde yaşamaya devam edeceğiz” diyen Abacıoğlu şu şekilde konuştu: “Eski kanun 63 maddeydi. Şimdi yeni kanun 79 madde oldu. Her maddeyle ilgili nerdeyse iki tane de ayrı yönetmelik çıkarılması lazım. Bu ne demektir? Kimsenin bu mevzuatı bilmediği, bazı bilenlerin bilebileceği ve üniversite hocası ve öğrencisinin de bundan böyle neden dolayı üniversiteden atıldığı ve neden dolayı başka bir yere tayin edildiği kimse tarafından anlaşılamayacak bir mevzuat gündeme geliyor. Anayasaya uygun bir biçimde yazılmamış bir metin ile diğer kanunlarla irtibatlanması yapılmamış bir metin şu anda gece yarısı operasyonları ile meclisten geçirilip bir şey kaçırılıyor herhalde. Türkiye tarihinin yeniden yazılma dönemi gibi iş yapılıyor. Önce YÖK Kanunu çıkarılacak. YÖK Kanunu’ndaki beceriler sınırları içerisinde yeniden Anayasa,ona göre yazılacak. Anayasa’nın yarına falan yazılma gibi, anayasayı görüşecek bir meclis ortamı ve ortaklığı yok şu anda. Tıpkı, 12 Eylül’de olduğu gibi rejimin ilk provası üniversite üzerinden yapılıyor. Eğer üniversite buna yine ses çıkarmazsa, o dönüşüm sürecini en ağır biçimde yaşamaya devam edeceğiz. Türkiye’nin bütün bir insan malzemesini dönüştürecek ideolojik tahakküm üniversite eliyle enjekte ediliyorsa bu toplumun damarlarına, bu toplum bir daha belini doğrultacak vaziyette olamaz. Zaten bu toplum şu anda belini doğrultabilen vaziyette değildir.Algımız ve anlamlandırmamız bu şekilde değiştirilmektedir.”
Mücadeleden başka bir yol yok.
Üniversitelerin ölüm fermanı yeni YÖK yasasına karşı mücadeleden başka bir alternatif olmadığını belirten Abacıoğlu “yasasın geçmesinin zaten hasta olan üniversitelerin sermayenin son darbesiyle ölüme itileceğini” belirtti.Abacıoğlu; YÖK yasa taslağının üniversitelerin tüm birimlerinin sermayenin mantığına bürünmesini gündeme getireceğini belirterek bu anlamda topyekün olarak sermayeye karşı verilecek bir mücadelenin örülmesi gerektiğinin altını çizdi.
Yapılan konuşmaların ardından panele katılanların soruları da yanıtlandı.