Çanakkale Belediyesi Sosyal Tesisleri`nde gerçekleştirilen panele Sur eski Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş, Yazar Şeyhmuz Diken ile Yazar Mıgırdiç Margosyan ve Gazeteci Ragıp Duran konuşmacı olarak katıldı. Ülkede yaşanan son gelişmelerin konuşmacılar tarafından ele alındığı panelde barış ve kardeşlik mesajları da verildi. Barış süreci ile ilgili önemli açıklamaların yapıldığı panele Belediye Başkan Vekili Rebiye Ünüvar, İHD Çanakkale Şube Başkanı Serpil Bayar, Av. Muharrem Erkek, dernek üyeleri ve çok sayıda vatandaş katıldı. Moderatörlüğünü Gazeteci Ragıp Duran`ın yaptığı panelin ilk konuşmacısı Sur eski Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş oldu. Türkiye`de barış sürecinin giderek sıkıntıya girdiğini belirten Demirbaş; “Giderek gerginleşen bir ortam var. Ve bu ortamın yarattığı sıkıntılar var. Lice`de yaklaşık 20 gündür insanlar direniyor. Özellikle siyasete yönelik güvensizlik gençlerde daha da artıyor. İnsanlar önce demokratik siyasete güvendiler ama bu güvensizlik giderek artınca başka arayışlara doğru gidiyor. Ama olmaması gereken bir şey. İnatla ve ısrarla demokratik siyasete yönelmek gerektiğinden bahsediyorum. Bütün bunlara yönelik egemenlerin bir takım stratejik oyunlarına rağmen bizlerin ne yapması gerektiğini Diyarbakır örneğinden başlayarak anlatma istiyorum. Egemenlerin yıllardır yaptıkları bir politika var. Bunu her yerde de yapıyorlar. Böl, parçala yönet sistemi. Bunun panzehiri nedir? diye bakmak lazım. Gerektiğinde ulus devlet mantığını esas alan bu anlayışa karşı bizim yapmamız gerekenin aslında çok farklı bir yaklaşım olduğunu ifade etmek gerekiyor. Halkların bir arada yaşama perspektifi ile demokratik ulus bilincidir. Bu nedenle farklılıklarımızın bir arada yaşayacağı insanın insanla, insanın toplumla ve insanın doğa ile barış içerisinde yaşayabileceği bir demokratik toplumu yaratmak gerekiyor” dedi.
“Öl-öldür mantığı yerine yaşa ve yaşat mantığı esas”
“Diyarbakır sur Belediyesi olarak bizin yaratmaya çalıştığımız aslında devletin bölüp, parçalayıp yönetmesine karşıt olarak bir arada yaşama projesini nasıl gerçekleştiririz bunu konuştuk” diyen Demirbaş; “Bunun için `Çok Birlik Proje`mizi önemsiyorum. Biz öncelikle öl-öldür yerine yok ol ve yok et mantığı yerine yaşa ve yaşat mantığının esas olduğuna inanıyoruz. Bütün dilleri yok etmek yerine bütün dillerin varlığını kabul eden bir noktadan yola çıkmak gerektiğini düşünüyoruz. Bunun ana felsefesi bir arada yaşamaktır. Çünkü bölünmüştük, birbirimize düşman edilmiştik ve birbirimizi yok etmeye çalışmıştık. 1915 olayları budur. Ermeni soykırımı, Süryanilere yönelik soykırım ve diğer halklara ve inançlara yönelik soykırımın temelinde yatan egemenlerin iktidarcı anlayışı ve halklarımızı birbirine kırdırtmasıydı” şeklinde konuştu.
“Barışı biz alacağız”
Barış sürecini katılımcılara bazı örnekler vererek anlatan Demirbaş şu şekilde konuştu: “Diyarbakır`dan doğru Türkiye`ye ve Orta Doğu`ya bir barış modeli yaratmak istedik. Aslında barış süreci de budur. Bir kuş uçarken bir yere konmak istediğinde konacağı dalın onu kaldırıp kaldırmayacağı dayanıklılığına bakarak dala konmaz. Kendinin uçabilme gücüne güvenerek dala konar. Dal kırılabilir ama uçabildiğine güvendiği için o dala yine konar. Dolayısıyla biz barış sürecinde sisteme güvenerek barış istemedik. Kendimize güvenerek ve barışa olan inancımızla bunu yaptık. O nedenle şöyle bir şey oluşmamalı. Hükümet adım atmıyor ve sistem adım atmıyor bu barışın ne anlamı var gibi bir yanılgının ve yaklaşımın sahibi değiliz. Biz kendimize güveniyoruz. Biz halkların demokratik anlamda yaşamasına olan inancımızla barış sürecine inanıyoruz. Bu hükümet ya da sistem istediği için barış istemiyoruz. Dolayısıyla hükümete güvenerek de bu adım atılmıyor. Bunun bilinmesini istiyoruz. Biz dönüşmeden sistemin dönüştürülemeyeceğine inanıyoruz. Demokrasi isteyen önce kendinde tesis eder. Belediyelerimiz üzerinden biz demokrasiyi ve barışı tesis ediyoruz. Sadece sistemden beklemiyoruz. Hiç kimse bize barışı vermeyecek. Bunu biliyoruz. Ama barışı biz alacağız. O nedenle biz dala konarken dalın güçlü olup olmadığına bakmadan dala konuyoruz. Biz uçabileceğimize inanıyoruz. Güveniyoruz o nedenle barış sürecine dair hiç kimsenin umudu kırılmamalıdır.”
“Kimse bizim kadar barış isteyemez”
Lice ilçesinde indirilen Türk Bayrağı ile ilgili yaşanan gelişmeyi de katılımcılarla paylaşan Demirbaş; “Son süreçte bayrağın indirilme olayı var. Bakın ne kadar yanılgılı bir yaklaşım. İndirilen bayrağın çok ilginçtir ortaya çıktı ki, kendi eğittikleri bir ajan olduğu. Bir gün öncesinden gidip orada provalar yaptığı ve eline sıcağa dayanıklı eldiven giydiği bile ortaya çıktı. Bu kadar profesyonelce. Ama `Tokat`taki linç olayını Türkiye`de herkes yapmalıdır` diyen Erdoğan, Musul Konsolosluğu`nda bayrağını indirmeye sağduyulu yaklaşmalıyız. İnsanların can güvenliği önemlidir diyebiliyor. Çocuklar için hassas olan Erdoğan, bayrağa tırmanan kendi adamını bile öldürülmesi gerektiğinin talimatını veriyor. Ama ne yazık ki, kendi özel eğitimli timlerinin hiç elini kıpırdatmadan teslim olmasını istiyor. Biz bunları çok iyi biliyoruz. Zannetmeyin ki, biz bu süreçte Erdoğan`a güvenerek adım atıyoruz. Biz kendimize güveniyoruz. Çünkü biz bu halkların birlikte yaşamasından yanayız. Kurtuluş halkların demokratik birliğindedir. Hepimizin birbirimizi yok etmeden, birbirimizi yaşatarak yaşamasının mümkün olduğuna inanıyoruz. Yani bir başka dünya mümkün. Böl parçala yönete karşı yaşa ve yaşat mantığının olabileceğine inanıyoruz. Çünkü biz bunun pratiğinin sahibiyiz. Bugün gündemde olan en önemli şey barıştır. Biz her gün ölmemek adına yaşamın yeniden yaratılmasının mücadelesini yapacağız. Bunun için hapis değil ne yapmamız gerekirse onu yapacağız. Biz bir arada yaşamalıyız. Kimse bizim kadar barış isteyemez” dedi.
Diken; “Kimseyi ötekileştirmeyelim”
Yazar Şeyhmuz Diken ise; “Diyarbakır’da 10 yıl süre ile kültür sanat festivalleri yaptık. Bu festivallerimizin birincisinden sonra ana teması çok dilli ve çok kültürlü festivaller düzenledik. Kimseyi ötekileştirmeyelim hatta kimseyi yok saymayalım. Yok sayanlara karşı da tavır alalım. Bize öğretilen budur. Çünkü biz mahallemizde komşularımız ve dostlarımızla öyle bir erdemlik yaşadık. Ben genellikle konuşmalarımı yaparken insanların gözlerinin içine bakarım. Acaba benim yalan söylediğimi mi düşünüyorlar yoksa sahici biri olduğumu mu düşünüyorlar diye insanların gözlerinin içine bakarım” diye konuştu.
Margosyan; “Birbirimize yabancılaştırıldık, ötekileştirildik”
Yazar Mıgırdiç Margosyan da; “Hep şunu deriz. Millet gider Mersin`e biz gideriz tersine. Evet tersine gidiyoruz. Biz insanlar niye birbirimizden nefret ediyoruz? Bu nefretin nedenleri ne? Bunları nasıl önleyebiliriz? İnsanlar birbirlerini tanıyınca farklı oluyor. Birkaç sene önce Çanakkale`den transit geçip İzmir`e söyleşiye katıldım. Bunu sık sık dile getiriyorum. Bu ülkede yaşayan bizler birbirimize yabancılaştırıldık, ötekileştirildik. Kötü olan bu. Toplum olarak hep böyle ağlayıp duracak mıyız? Hayır. Biz insan haklarının savunucusu olarak buraya geldik. Sizlerde aynı hakları savunan insanlarsınız. İnsanlar, kendi haklarını insanlara karşı kullanıyorlar. İnsanlar başka insanların kendi haklarını gasp ettiklerini gördükleri için onlara karşı kendi haklarını koruyorlar. Ne kadar kötü bir şey değil mi? Oysa bir insanın başka bir varlığa karşı kendini savunması çok normaldir. Ben diyorum ki birbirimizi koruyalım ve birbirimizin dostu olalım” dedi. Yapılan konuşmaların ardından panel soru cevap kısmıyla devam etti. Panelin bitiminde ise Yazar Şeyhmuz Diken ile Mıgırdiç Margosyan katılımcılara kitaplarını imzaladı.