2014-2015 eğitim-öğretim yılının, eğitim sisteminin temel sorunlarına yönelik hiçbir veri araştırması ve pilot uygulama yapılmadan, tamamen ideolojik bakış açısıyla gerçekleştirilen değişikliklerin gölgesinde başladığını bildiren Eğitim-İş Çanakkale Şube Yönetim Kurulu değerlendirmede şu ifadelere yer verdi: "Yaşanan onca olumsuzluğa rağmen, eğitim biliminin en temel ilkelerine aykırı düzenlemelerde ısrarını sürdüren Milli Eğitim Bakanlığı, eğitimi niteliksizliğe, düzensizliğe ve kaosa sürükleyerek çocuklarımızın geleceği ile oynamaya devam etmektedir. Ülkenin geleceğini akıl, bilim ve sanatın değil, dogma, hurafe ve inançların belirleyeceği bir toplumsal yapının oluşumuna zemin oluşturan 4+4+4 düzenlemesi; eğitim sisteminin, eğitim ve bilim çalışanlarının karşı karşıya kaldığı sorunları bugün içinden çıkılamaz hale getirmiştir.
Kamu hizmetlerinin piyasanın ihtiyaçları doğrultusunda dönüşümünün en önemli basamaklarından biri olan eğitimde yeniden yapılandırma ve muhafazakarlaştırma uygulamaları, hem Hükümet hem de MEB tarafından çıkarılan yasa ve yönetmelikler, eğitimde yaşanan sorunlara yenilerinin eklenmesine neden olmuştur. MEB tarafından son dönemde yapılan bazı değişiklikler ve uygulamalarla yüz binlerce öğrenci ve veli mağdur edilmiştir. Üçüncü dünya ülkelerinde bile görülmeyen yönetici atama yönetmeliği ile tüm kurumların yöneticileri AKP iktidarının büro çalışanları haline getirilmiştir. MEB Kanunu ve çıkarılan yönetmelikle, ölçütü belli olmayan liyakate dayanmayan ve değerlendirme sonucu açıklanmayan bir tarzda yapılarak, iktidarın temsilcileri ve dayanağı olan sendikanın dışındaki herhangi bir görüşten yönetici ataması yapılmayacaktır. Sadece siyasal anlayışla atanan bu yöneticilerin, çalışma ortamında, diğer anlayışlara karşı tutumu işyerlerinde çalışma ortamını bozacaktır. Bu anlayışla atanan yöneticilere öğretmenlerimiz ve eğitim çalışanlarımız makamın gerektirdiği saygınlığı nasıl gösterecektir? Geleceğimiz olan çocuklarımızın eğitim öğretim ortamının huzurlu olması gerekirken öğretmenlerimiz ve öğrencilerimizin verimli olamayacağı ortamlar yaratılarak aslında özelleştirmelere alt yapı mı hazırlanmaktadır? Yöneticiler üzerinden gerçekleştirilen siyasi kadro yapılanması eğitimde ve öğretimde asla sağlıklı sonuç ortaya koyamayacağından, Bakanlık yetkililerinden bu yönetmeliğin hemen geri çekilmesini talep ediyoruz.
"TEOG yerleştirmesi rezalete dönüştü"
TEOG yerleştirmeleri sürecinde göz göre göre yapılan yanlışlar sonucunda çok sayıda öğrenci belki de hiç gitmek istemeyeceği bir lise türüne otomatik olarak yerleştirilmiştir. 40 bin öğrenci zorunlu olarak imam hatiplere, 94 bin öğrenci meslek liselerine, binlerce öğrenci evlerinden çok uzaktaki okullara kaydedilmiştir. Bakanlık her ne kadar bu öğrenciler için nakil hakkı tanımış olsa da nakiller tıkanmış, okulların açılmasına sayılı günler kala yüz binlerce öğrencinin pazartesi sabahı hangi liseye gideceği hala belli olmamıştır. Başka okul açılmaması nedeniyle zorunlu olarak İHL’ye gitmek zorunda kalacaklardır. MEB, velilerin ve öğrencilerin bireysel tercihlerine saygı duymak yerine, öğrencilerle ilgili bütün kararları tek başına alarak dayatmada bulunmaktadır. Bakanlık, öğrencilerin ilgi ve yetenekleri doğrultusunda istedikleri okulda okuma koşullarını sağlamak için çalışmak yerine, öğrencilerin hangi okula gideceğini, hangi dersleri seçeceğini bile bizzat kendisi belirlemek istemekte, hiçbir şeye itiraz etmeyen, “itaatkar” nesiller yetiştirmeyi hedeflemektedir. Kaydı otomatik olarak imam hatip liselerine yapılan öğrencilerin büyük bölümü kontenjan olması halinde kaydını başka liselere almaya çalışacak, kontenjan olmaması durumunda açık liseye yönelerek örgün eğitimin dışına itilmiş olacaktır. Bu durum, 4+4+4 düzenlemesi ilk gündeme geldiğinde uyardığımız gibi çocuk işçi ve çocuk gelinler sayısında artış yaratacaktır.
"Kamu kaynaklarıyla özel okullara kıyak"
Milli Eğitim Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı`nca hazırlanan “2014-2015 eğitim ve öğretim yılında özel okullarda öğrenim görecek öğrenciler için eğitim ve öğretim desteği verilmesine ilişkin tebliğ” 7 Ağustos 2014 tarihli Resmi Gazete`de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Buna göre, 2014-2015 eğitim öğretim yılında özel okul öncesi eğitim, ilkokul, ortaokul ve ortaöğretim okullarına devam eden 250 bin öğrenciye eğitim ve öğretim desteği verilecek. Okul öncesi kurumlarına gidecek öğrencilere 2 bin 500, özel ilkokullara gidecek öğrencilere 3 bin TL, özel ortaokul ve liselere gideceklere de yıllık 3 bin 500 TL ödeme yapılacak. Türkiye’de 12 yıllık AKP iktidarı döneminde kamu hizmetlerinde, özellikle eğitim alanında piyasa merkezli bir “işletmecilik” anlayışı yerleştirilmeye çalışılmıştır. AKP hükümeti, kamusal eğitim alanını daha da daraltmakta, özel öğretimin doğrudan desteklenmesi doğrultusunda ciddi adımlar atmaktadır. Kamusal eğitime ayrılması gereken kaynakların dershanelerin dönüşümü bahanesiyle özel öğretime aktarılması, özel okulların eğitim içindeki payının arttırılması için sayısız teşvik ve destek getirilmek istenmesi, iktidarın eğitim politikasının merkezinde halkın değil, piyasa güçlerinin olduğunu göstermektedir. Yıllardır bir taraftan devlet okullarında eğitimin niteliğini bilinçli olarak düşüren, özel öğretimi özendirmek için özel okulları doğrudan kamu kaynaklarıyla destekleyen, kamusal eğitime ve okullara yeterli bütçe ayrılması ile ilgili talepler gündeme geldiğinde “kaynak yok” bahanesini ileri süren siyasi iktidar, adeta halkımızla alay etmektedir. Kamusal kaynakların devlet okullarına harcanmayıp, eğitimin piyasalaştırılması için özel sermayeye özellikle de iktidara yakın işadamlarına aktarılması kabul edilemez. Yapılması gereken, halkın ödediği vergilerden oluşan kamu kaynaklarının, kamusal eğitim için kullanılmasıdır.
"Okul öncesi eğitimde ikili eğitim kabul edilemez"
İlköğretim sürecinden önce ve bu sürecin dışında yapılanan okul öncesi eğitimin temel amacı, çocukları ilköğretime hazırlamak ve ilköğretim için gerekli becerilerin kazandırılmasında önemli fırsatlar sunmaktır. Okulöncesi eğitim kurumlarında eğitim görerek ilkokula başlayan çocukların, bu eğitimi görmeyenlere oranla daha katılımcı, girişken ve uyumlu olduğu bilinmektedir. Anne-babası çalışsın ya da çalışmasın her çocuğun 4-5 yaş arasında okulöncesi bir kurumda tam gün eğitim görmesi, çocuğun gelişimi açısından son derece önemlidir. Milli Eğitim Bakanlığı, okulöncesi gibi çocukların eğitim süreci açısından temel eğitim anlamını taşıyan çok önemli bir alanda “ikili eğitim” uygulamasını getirerek yüz binlerce çocuk ve veliyi bir kez daha mağdur etmeyi başarmıştır. Çocukların bedensel ve zihinsel gelişimlerini sağlıklı biçimde sürdürebilecekleri bir ortam olması nedeniyle okulöncesi eğitimin yarım gün değil, tam gün olarak yapılması gerekmektedir. Öte yandan da bu düzenlemeyle çalışan kadınlara “Çalışmayın, evde çocuk bakın” denmektedir. Çünkü iş yerlerindeki kreş sayısı ihtiyacı karşılar yeterlilikte olmadığından özellikle çalışan kadınlar çocuklarını okul öncesi eğitim kurumlarına göndermektedir. Kadınların bu konudaki talepleri okul öncesi kurumların sayısının artırılması ve bu eğitimin kamusal olarak verilmesiydi. Ancak Bakanlık, bu yönetmelik değişikliği ile çalışan kadınların taleplerini görmezden gelmiştir.
"Okullar eğitim ve öğretime hazır değildir"
Okulların açılacağı tarihin belli olmasına ve 2 ay tatile rağmen hala okullarımızda tamirat, boya ve badana işleri devam etmektedir. Mevcut okulların fiziki altyapıları üçüncü uygulama yılı olmasına rağmen 4+4+4 için hala son derece yetersizdir. Okulların giriş çıkışları, merdiven basamaklarının yüksekliği, sıralar, tuvaletler ve lavabolar 5 ve 6 yaş çocukların fiziki durumlarına uygun değildir.
Öte yandan okullarımızda yeterince memur ve yardımcı personel bulunmamaktadır. Bu alandaki pek çok eksiklik bu öğretim yılında da okul-aile birlikleri yoluyla velilerin sırtına yüklenerek karşılanmaya çalışılacaktır. Yardımcı hizmetler personelimizin atamasından adeta vazgeçilmiştir. Özel okullara kaynak aktaran bakanlık, devlet okullarına üvey evlat muamelesi yaparak kaynak aktarmamakta ve okul müdürlerini, velilerden para toplama cambazı yapmaktadır.
"İlkokul 4+4+4 eğitim sisteminin kurbanı"
2012 yılında ilkokula başlama yaşında yaşanan kaos, etkilerini bu eğitim yılına da yansıtmıştır. Okulların dönüştürülmesine paralel olarak azalan ilkokul sayısı ve bu yıl okula başlayacak öğrenci sayısındaki artış göz önüne alındığında sınıf mevcutları yine Bakanlığın öngördüğü sayının çok üstüne çıkacaktır. Artan öğrenci sayıları göz önünde bulundurulduğunda, okul öncesi, ilk ve ortaokullarda 31.415 dersliğe gereksinim bulunmaktadır. Ancak derslik açığı sorununu hala gideremeyen Bakanlık, kalabalık sınıflarda çocuklarımızı sağlıksız eğitime mahkum etmeye devam edecektir. 2014-2015 eğitim öğretim yılı başında okullarda en çok gözlenen sorunlar, 4+4+4 sonrası okulların dönüştürülmesi kararları ile başlayan ve halen devam eden sorunlardır. Karşı karşıya olduğumuz sorunları maddeler halinde sıralamak gerekirse; okulöncesi eğitimde olması gereken 72 ay öncesi çocukların hala ilkokula kayıtlarının yapılması, bu durumdaki öğrencilerin tüm eğitim yaşantısını olumsuz etkileyecektir. Okullarda fiziki altyapı ve donanım eksiklikleri sürmekte, bu durum başta kalabalık sınıflar olmak üzere çeşitli sorunları beraberinde getirmektedir. Okul dönüşümleri sırasında fiziki olarak en donanımlı okullar İmam Hatip’e dönüştürülmüş, binlerce öğrenci mağdur edilmiştir. Eğitimde 4+4+4 dayatması ile birlikte, zorunlu din derslerine ek olarak, din içerikli seçmeli derslerin fiilen “zorunlu seçmeli” hale getirilmesi, bu yıl seçmeli derslerin puanla değerlendirilecek olması, öğrenciler üzerindeki seçmeli ders baskısının bu öğretim yılında da süreceğini göstermektedir. 4+4+4 yasası hazırlanırken ileri sürülen en önemli gerekçelerden biri de kesintisiz 8 yıllık eğitim nedeniyle kırsal kesimde pek çok köy okulunun işlevsiz kaldığı, fizikî şartların yetersiz olduğu, yatılı bölge okullarına ya da taşımalı eğitim merkezi olan okullara öğrencilerin taşınması için tahsis edilen servislerin uzun mesafeleri kat ettiği ve öğrencilerin bu yolculukta çektiği eziyetler olarak gösterilmişti. Ancak, 4+4+4 sonrasında taşımalı eğitim ve ikili eğitim sorunu artarak devam etmektedir. Bakanlık, ortaöğretimde uzaktan gelip giden öğrencilerin pansiyon sorununu çözmeyerek onları ya açık liseye mahkum etmiş ya da eğitim dışına itmiştir. Yönetici atamalarında yeniden getirilen sözlü sınav üzerinden belirlenen eğitim yöneticilerinin yandaş sendika üyelerine verilen sözlü notlar üzerinden “siyasi atama” yoluyla belirlenmesi, eğitimde siyasi kadrolaşma girişimlerinin arttığını göstermektedir. Son olarak çıkarılan Torba Yasayla, aday öğretmenlerin asaleten atanması için sözlü sınava tabi tutulacak olması, tıpkı yönetici atamalarında olduğu gibi öğretmen atamalarında da siyasi referansların dikkate alınacağının göstergesidir. Yönetici görevlendirmelerinde tam bir kıyım gerçekleştiren Bakanlık, kendi ideolojik hedefleri ve yandaş sendikanın istekleri doğrultusunda kendi öğretmen sınıfını yaratacaktır. Torba yasada yer alan bir diğer düzenleme ise öğretmenlere il içi ve il dışı zorunlu rotasyon düzenlemesidir. Öğretmenlerimizin isteği dışında rotasyona tabi tutulması sürgün anlamına gelmektedir. Bu uygulama ile kavimler göçünden sonraki en büyük göç yaşanacak ve büyük bir karmaşa ve mağduriyet oluşacaktır. Yüz binlerce öğretmenimiz ailelerinden ayrılacak, aile bütünlükleri bozulacak buna bağlı olarak da iş verimleri düşecektir. Böyle bir rotasyon öğretmenlerimizi emekliliğe ve istifaya zorlamak demektir. Öğretmen açıkları sorunu devam etmekte, acil ihtiyaç olmasına rağmen 400 bin civarında ataması yapılmayan öğretmen işsizliğe mahkum edilmektedir. 40 bin öğretmen atanacak olması okullardaki 140 bin öğretmen açığını karşılamaktan çok uzaktır. Açık yine ücretli öğretmenlerle kapatılmaya çalışılacak, dolayısıyla eğitimin kalitesi düşecektir.
Sonuç
Eğitim, insan yetiştirme ve ülkenin geleceğini şekillendirme işidir. Eğitim temel bir insan hakkıdır. 12 yıllık AKP iktidarı bilimsel ve parasız eğitimi tasfiye etmekte, adım adım gerici ve ticarileştirilmiş bir eğitim sistemini yaratma çabası içindedir. Bu yüzden eğitim AKP’ye bırakılmayacak kadar önemlidir. Eğitim-İş olarak bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da eğitimin ve eğitim çalışanlarının sorunlarının takipçisi olacağımızı, haksızlığa uğrayan tüm eğitim çalışanlarının yanında olacağımızın bir kez daha altını çizmek istiyoruz. Bu duygu ve düşüncelerle tüm eğitim çalışanlarının ve öğrencilerimizin yeni eğitim-öğretim yılını kutluyor; yeni eğitim-öğretim yılının ülkemize ve ulusumuza güzellikler getirmesini diliyoruz."