Emek Partisi`nin gençlik örgütü olan Emek Gençliği, hafta sonu düzenlediği etkinlikte 13 Aralık 1980 tarihinde daha 17 yaşındayken idam edilen Erdal Eren`i andı. Saat Kulesi Meydanı`nda düzenlenen anma törenine Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, Emek Partisi İl başkanı Kenan Erkul, Eğitim-Sen Şube Başkanı Prof. Dr. Telat Koç, Emek Partisi ve Emek Gençliği üyeleri, siyasi parti ile sivil toplum örgütlerinin temsilcileri katıldı. Emek Gençliği Sorumlusu Ali Can Gün, burada yaptığı açıklamasında “Sermayenin ve onun uşaklarının, uzun yıllar gericiliğe referans olarak gösterilecek 12 Eylül 1980 darbesi üzerinden 33 yıl geçti. İnsanca bir yaşam isteyen, özgürlük ve demokrasi mücadelesi veren yüzlerce insanın talebi kanlı bir darbe ile ezildi. Faşist cunta; işçi ve emekçi örgütlerinden öğrenci derneklerine, sendikalardan demokrasi güçlerine kadar geleceklerini tehdit eden ne varsa yok etmeye çalıştı. Sermaye kendi varlığını garanti altına almak, gençliği baskı altında tutabilmek için her alanda ifade ve düşünce özgürlüğünün önüne set çekti, duvarlar ördü. Ve işte Erdal Eren, böyle bir dönemde mücadeleye atılmış; sosyalizme inanmış ve idamına kadar uzanan süreçte korkusuzca direnmiş ve halkına bağlı bir tutum sergilemişti. Erdal, 33 yıl önce 17 yaşında kalmış bir devrimciydi. İnandığı özgür ve eşit günler için ölüme giderken bile gözünü kırpmamış bir militan... Tarih 13 Aralık 1980`i gösterdiğinde, milyonların gözü Erdal`ın üzerindeyken büyük bir hukuksuzlukla yaşı büyütülerek katledildi. Erdal Eren; burjuva gericiliğine karşı, işçi sınıfının saflarında mücadele eden bir genç olduğu için katledildi. İki farklı sınıfın, iki farklı ideolojinin, politikanın ve kültürün arasındaki mücadelenin keskinleştiği o günlerde burjuvazi; gençliği korkutmak, sindirmek, teslim almak, köleleştirmek adına Erdal Eren`i katletti. Ama yanıldılar; Erdal Eren, burjuvazinin gençlik üzerindeki kuşatmasına karşı mücadele eden milyonlarca gencin zihninde bir sembol olarak yaşadı ve büyüdü. Evet; Erdal büyüdükçe, Erdal`ı asanlar halkın bilincinde ve vicdanında küçüldü. Erdal`ın idamı, aynı zamanda; tüm iktidarı elinde bulunduran tekelci sermaye sınıfının 17 yaşında bir gençten ve onun şahsında Türkiye gençliğinden nasıl korktuğunu da simgeledi ve gözler önüne serdi. Her fırsatta darbe ve darbeciler ile hesaplaştığını söyleyen AKP hükümeti, sahte bir yargılamadan öteye gitmeyeceğini göstermiştir. Ve bu nedendendir ki; darbe ile hesaplaşmanın yolu, darbenin ideolojisiyle, kültürüyle ve darbeyi yapan sınıfla hesaplaşmaktan geçer” dedi.
“Düşmanlık, aynı düşmanlıktır”
“Bugün; Erdal`ın idamından 33 yıl sonra darbe koşullarından farklı bir baskı ve şiddet ortamı yoktur” diyen Gün, “Daha birkaç ay önce onbinlerce gencin özgürlük ve demokrasi talebi; polis şiddeti ile ezilmeye çalışıldı. Bugün ise katiller aynı hukuksuzlukla korunmakta ve Gezi`de mücadele eden kesimler hakkında davalar açılmaktadır. Bundan 33 yıl önce Erdal`ı idam sehpasına çıkaran burjuvazi; bugün mahkeme salonlarında Gezi direnişinde eşitlik, özgürlük, demokrasi talepleri ile sokağa çıkan kardeşlerimizi öldüren katilleri aklamak için uğraşıyor. Ve bunu öyle bir pervasızlıkla yapıyor ki; geçen sene Kenan Evren`in `Erdal Eren`i unuttum` demesi gibi şimdi de mahkeme salonlarında uyuya kalıyorlar! Erdal Eren`in asıldığı günden bu güne; egemen sınıf iktidarlarının gençliğe karşı izledikleri politikalar özünde değişmemiştir. 12 Eylül`de Evren cuntası Erdal Eren`in yaşını büyüterek idam sehpasına göndermesi hangi ideolojinin ve politikanın sonucu ise; günümüzde de demokrasi ve özgürlük isteyen çocukların, gençlerin sokak ortasında gaz fişekleriyle, kurşunlarla katledilmesi; kör edilmeleri aynı hukukun aslında hukuksuzluğun ve politikanın devam ettiğini gösteriyor. Korku aynı, gençliğin bağımsızlık, demokrasi ve özgürlük isteğinden, mücadelesinden duyulan korkudur. Düşmanlık aynı düşmanlıktır. Emperyalizme bağlanmış sınıf egemenliğinin, sömürünün ortadan kaldırılmasından ve bu mücadelenin temel dinamiklerinden biri olan gençlikten, gençliğin mücadelesinden, onun yeni bir dünya kurma isteğine karşı duyulan korku ve düşmanlıktır!” şeklinde konuştu.
“Türkiye gençliği henüz son sözünü söylemedi”
Gün, açıklamalarını şu şekilde tamamladı, “Şimdi bugün Erdal olmak, Erdal`ı anlamak ve onu yaşatmak; mücadele etmekten geçiyor. Bugün Erdal olmak; üniversitelerde her geçen gün artan baskı, şiddet ve asimilasyon politikalarına karşı parasız, bilimsel, demokratik ve anadilde eğitim hakkı için mücadele etmektir. Bugün Erdal olmak; liselerde 4+4+4 eğitim sistemin dayatmalarına, zorunlu din derslerine, çocuk işçiliği ve çocuk gelinlere karşı lise gençliğinin örgütlenmesidir. Bugün Erdal olmak; sitelerde, atölyelerde genç işçilerin staj sömürüsüne karşı, çocuk işçiliğine karşı, işçi ölümlerine karşı mücadelelerinde omuz omuza olmaktan geçiyor, mücadele etmekten geçiyor. Bugün sermayenin saldırılarına, ancak ve ancak işçi sınıfı mücadelesiyle birleşerek güçlü bir yanıt verebilirse, böyle bir hesaplaşma da mümkün olacaktır. Bugün bizler; Erdal`ın yoldaşları, dostları, kardeşleri ve her milliyetten Türkiye gençliği; her geçen gün artan baskı ve şiddet politikalarına hayır demeye devam ettikçe, demokrasi ve özgürlük mücadelesini yükselttikçe; Erdal`ın ismi yaşayacak ve bizlere burjuvazinin gerçek yüzünü hatırlatacaktır!. Erdal Eren`i vicdanında, ahlakında, kültüründe; politikasında ve ideolojisinde yaşatan Türkiye gençliği bugün daha bilinçli ve kararlıdır. Ve henüz son sözünü söylememiştir!” Gün`ün konuşmasının ardından Emek Gençliği üyesi Deniz Çelebi, Erdal Eren`in son mektubunu okudu. Etkinlik sloganlar ile son buldu.