Siyasi iktidarın, 2002’den bu yana uyguladığı eğitimi ticarileştirme ve gericileştirme uygulamalarını 2014-2015 eğitim öğretim yılında da artırarak devam ettirdiğini ifade eden Eğitim İş Çanakkale Şubesi Yönetim Kurulu açıklamasında; “Eğitim “Tek Din, Tek Mezhep” anlayışına göre biçimlendiriliyor. Eğitimde yıllardır acil çözüm bekleyen sorunları bir tarafa bırakan Milli Eğitim Bakanlığı, “dindar ve kindar nesil” yetiştirme hedefine uygun olarak dini eğitimi yaygınlaştırmaya hızla devam etmektedir. Her okulda mescit açma zorunluluğunun getirilmesi, anaokulu dahil ortaokullarda ve liselerde başörtüsünün serbest bırakılması, AİHM’nin zorunlu din dersleri ile ilgili kararına rağmen seçmeli din derslerinin ilkokul 1, 2 ve 3. sınıflar ve anaokullarında dayatılması, okulların imam hatibe dönüştürülmesinden istenen sonuç alınamaması üzerine normal okullar içinde imam hatip sınıflarının açılması, anasınıfı öğrencilerinin cami gezilerine götürülmesi, öğrencileri imam hatiplere yönlendirme uygulamaları, belirli gün ve haftalara dini günlerin eklenmesi ve 19. Milli Eğitim Şurası’nda alınan kararlar, eğitimin “tek din, tek mezhep” anlayışına göre nasıl biçimlendirildiğini ortaya koymuştur. Siyasi iktidarın 4+4+4 yasasına bağlı olarak ulaşmayı planladığı ikinci aşamanın karma eğitime son vermek olduğunu defalarca söylemiştik. Bugün karma eğitimin kaldırılmasına yönelik adımlara her gün bir yenisi eklenmekte ve karma eğitim fiilen kaldırılmaktadır. Birçok okulda, kız ve erkek öğrenciler ayrılmakta, erkek öğrenciler sabahçı, kız öğrenciler ise öğlenci olarak eğitim görmektedir. Akılcı ve bilimsel düşünen, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişiliği gelişmiş, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve üretken bireyler yetiştirmek; Türk Milli Eğitimi’nin temel amaçları arasında yer almaktadır.Ê Ancak AKP iktidarının hedefi öğrencileri cemaatlerin ve tarikatların kucağına iterek çağdaş, bilimsel, akılcı, laik eğitim sistemini ortadan kaldırmaktır. Karma eğitime son verilmesi durumunda,Ê Atatürk’ün liderliğinde kurulan cumhuriyetin en önemli kazanımlarından olan ve milli eğitimde birliği esas alan Tevhid-i Tedrisat ortadan kaldırılacak ve tekrar çok başlı eğitim sistemine dönülecektir. Yine Osmanlıcanın okullarda zorunlu olarak okutulması tartışmaya açılmakta, alfabede yapılan devrime karşı bir konum alınmaktadır. Osmanlıca dersinin gündeme getirilmesinin ardına gizlenen amaç, bu dilin öğrenilmesi değil "Yeni Osmanlıcı" bir siyasetin dayatılmasıdır. Bu durum her haliyle bir karşı devrim uygulamasıdır” ifadelerini kullandı.
“TEOG yerleştirmeleri dayatmaya dönüştü”
Eğitim İş Çanakkale Şubesi Yönetim Kurulu`nun açıklamasının devamında; “TEOG yerleştirmelerinde göz göre göre yapılan yanlışlar nedeniyle çok sayıda öğrenci kendi istekleri dışında meslek liselerine ya da imam hatiplere yerleştirilmiştir. Velilerin ve öğrencilerin bireysel tercihlerine saygı duymak yerine, öğrencilerin hangi okula gideceğini, hangi dersleri seçeceğini bile bizzat kendisi belirlemek isteyen MEB, binlerce öğrenciyi evlerinden çok uzaktaki okullara kaydetmiştir. Çocuğunu başka okullara nakletmek isteyen velilere engeller çıkarılmış, kontenjan olan okullara kaydetmek isteyen velilerden yüksek miktarlarda zorunlu bağış istenmiştir. Bazı veliler ise çocuklarını imam hatibe göndermektense açık liseye kaydetmeyi tercih etmiştir. Bu anlamda istisna olarak kullanılmasına gereken açık lise adeta örgün eğitim yerine geçmiştir. Sonucunda da açık liselerdeki öğrenci sayısı 1 milyona ulaşmıştır. Uyulması gereken AİHM kararına rağmen TEOG sınavındaki din kültürü ve ahlak bilgisi dersi sorularının matematik ve Türkçe dersleriyle eşit sayıda olması dikkat çekicidir. Din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin zorunlu ders olmaktan çıkarılması gerektiğini yıllardır savunmamıza rağmen, tam tersine temel ders statüsünde diğer derslerle eşit sayılması kabul edilemez. Din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri eğitimin her aşamasında zorunlu olmaktan çıkarılmalı, asla notla değerlendirilmemelidir. İktidarı döneminde eğitim alanında piyasa merkezli bir “işletmecilik” anlayışı yerleştirmeye çalışan AKP hükümeti, kamusal eğitim alanını daha da daraltırken, özel okullara yönelik doğrudan teşvik uygulamalarında ciddi adımlar atmıştır. AKP, kendi döneminde sayıları iki kat artan dershaneleri özel okullara dönüşmeye zorlarken, özel okula gidecek öğrencilerin okullarına bu yıl 534 milyon 326 bin 500 TL ödeme yapmıştır. 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu’nda devlet okullarına kaynak ayrılması zorunlu iken AKP iktidarı devlet vermediği bu kaynağı özel okullara peşkeş çekmektedir. Kamu kaynaklarının özel okullara aktarılması sonucu, MEB’in verilerine göre bu yıl özel okula devam edecek öğrenci sayısı, geçen yıla oranla yüzde 15 artarak, 661 bin’den 760 bine ulaşmıştır. Destekten yararlanan 167 bin 942 öğrencinin özel okula kayıt olmasıyla, devlet okullarında 6 bine yakın sınıf azalmıştır. Sınıf sayılarındaki azalma ile öğretmenler norm kadro sorunu yaşamakta ve iş güvencelerini kaybetmektedir. Eğitimin teknolojik altyapısının güçlendirilmesi iddiası ile yaşama geçirilmeye çalışılan Fatih Projesi çökmüş, Fırsatları Arttırma Projesi olarak lanse edilen bu proje yandaşlara rant sağlama amacından öteye gidememiştir. Eğitim kalitesinin artırılması isteniyorsa rant ve yandaşlara kaynak aktarımı değil öncelikle kamusal eğitime yatırım yapılmalıdır. Özel öğretimi özendirmek için özel okulları doğrudan kamu kaynaklarıyla destekleyen siyasi iktidar, “kaynak yok” bahanesiyle devlet okullarına, kamusal eğitime yeterli bütçe ayırmamıştır. AKP Hükümeti, bu yıl da sadece zorunlu harcamaları karşılayan bir bütçe hazırlayarak eğitim harcamalarının yükünü yine velilerin ve hayırsever vatandaşların sırtına yüklemiştir. 2014 yılındaÊ55 milyar 704 milyon 817 bin 610 TL olan MEB bütçesi, artan okul, derslik, öğretmen ihtiyacı ve altyapı sorunlarına rağmen 2015 yılı içinÊ62 milyar TLÊolarak belirlenmiştir. Bütçeden eğitime ayrılan pay artırılmış gibi görünse de MEB bütçesinin büyük bölümü personel giderlerine (yüzde 78) ayrılmıştır. Bütçeden, yatırımlara ayrılan pay sürekli düşmüş, 1997-1998 eğitim öğretim yılında MEB bütçesinden yatırımlara yüzde 30, 2002’de yatırımlara yüzde 17 pay ayrılırken 2015’te bu oran yüzde 8,86’lara gerilemiştir. Bu haliyle Türkiye, 2015 yılında da milli eğitime ayırdığı bütçe açısından OECD ülkelerinin gerisinde kalmış, eğitime en az pay ayıran ülkeler arasında yer almaktan kendini kurtaramamıştır. Öngörülen milli eğitim bütçesiyle parasız, nitelikli ve herkese eğitim anlayışının yaşama geçirilmesi mümkün değildir” denildi.
“Eğitim çalışanları borç batağında”
Eğitim çalışanlarının borç batağında olduğuna dikkat çekilen açıklamada; “Öğretmenlerin toplumsal statüleri, ekonomik, sosyal ve özlük hakları, AKP iktidarı döneminde ciddi şekilde gerilemiştir. Eğitim sisteminde yaşanan köklü değişiklikler, 4+4+4 gerici eğitim yasasıyla Öğretim Birliği’ne vurulan darbe, okul dönüşümleri, siyasi kadrolaşma, yandaş yönetici atama hevesi, eğitimin dini referanslara göre şekillendirilmek istenmesi öğretmenlerin yaşadığı sorunları daha da derinleştirmiştir. Öğretmen yetiştirme süreci siyasallaştırılarak çökertilmiş, öğretmenliğin saygınlığı da bundan büyük zarar görmüştür. Son yıllarda siyasi iktidar tarafından öğretmenlik mesleğinin itibarını zedeleyen söylem ve tutumların süreklilik kazanması, Alo 147 gibi isimsiz ihbar hatlarının kurulması, öğretmene yönelik şiddet eylemlerini artırmıştır. Bu tür olaylar sonucunda hayatını kaybeden ya da ciddi sağlık problemleri yaşayan öğretmenler bulunmaktadır. Eğitim-İş’in “Öğretmenlerin gelirlerine ilişkin öğretmen görüşleri” adlı araştırma sonuçları öğretmenlerin karşı karşıya olduğu ekonomik sorunları ortaya koymuştur. Araştırmaya katılan öğretmenlerin yüzde 73’ü gelirlerindeki yetersizlik nedeniyle mesleğine motive olamadığını, yüzde 61’i gelirlerindeki yetersizlik nedeniyle psikolojik sorunlar yaşadığını, yüzde 69’u ise daha çok para kazanacağı bir iş imkanı olursa öğretmenliği bırakacağını belirtmiştir. Öğretmenlerin yüzde 81’i kredi kartına, yüzde 79’u bankaya, yüzde 41’i esnafa, yüzde 39’u ise şahıslara borcu olduğunu belirtirken, yüzde 40’ı ise annesinden ve babasından maddi destek aldığını belirtmiştir” ifadeleri yer aldı.
“19. MEB Şurası Cumhuriyet eğitimini bitirme şurasına dönüştü”
19. MEB Şurası`na da değinen Eğitim İş Çanakkale Şubesi Yönetim Kurulu; “19. MEB Şurasında, yandaş sendika ve yandaş örgütlerin delegasyon hâkimiyetinde 179 tavsiye kararı alınmıştır. Erdoğan`ın açılış konuşmasında "200 yıldır eğitimi formatlayan sistem kendisine yabancı nesiller yetiştiriyor" diyerek "anaokulundan başlayarak yeni hayat tarzı" mesajını vermesinin ardından; zorunlu din dersinin ilkokul 1. 2. ve 3. sınıfa kadar indirilmesi, haftalık din dersi saatlerinin artırılması, hafızlık için eğitime 2 yıl ara verilebilmesi, din derslerine yer açmak için insan hakları, yurttaşlık ve demokrasi derslerinin kaldırılması, Anadolu turizm ve otelcilik meslek liselerinde "alkollü içki ve kokteyl hazırlama" dersinin kaldırılması ile okulları yarı açık cezaevine çevirecek bir dizi öneri, resmi tavsiye karan niteliği kazanmıştır. Kaldı ki, şurada alınan laik eğitime ve pedagojiye aykırı tavsiye kararlarını uygulamak için harekete geçen MEB, tüm eğitim kurumlarında öğrencilere “Değerler Eğitimi” vermesi için AKP’ye yakınlığı ile dikkat çeken Nurcu Hizmet Vakfı ile anlaşmıştır. Seminer şeklinde okutulacak, “değerler eğitimi”nin içeriği kitapçık haline getirilerek 81 ilin valiliğine gönderilmiş, böylece okullarımız cemaatlere teslim edilmiştir. Okullarda AKP`nin anladığı bir "inanç öğretisi" egemen kılınmaktadır. İnanç önce siyasallaşmış, şimdi de eğitim sistemini etkisi altına almıştır. İnanç özgürlüğünü sağlayan laiklik, fiili durum oluşturularak ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. AKP iktidarı kamusal hizmet olan eğitimi, yük olarak görmekte eğitimi özelleştirerek rant alanı haline getirmekte, buna bağlı olarak uygulanan eğitim programlarıyla da kendi ideolojisine uygun nesiller yetiştirmektedir. Hiç bir iktidar döneminde eğitim sistemi bu kadar siyasileşmemiş ve böylesine bir kadrolaşmaya sahne olmamıştır. Eğitim sistemi aklın, bilimin ve sanatın ışığında değil, dogma, hurafe ve dayatmalar içinde yönetilmektedir. Siyasal iktidarın elinde bir oyuncak haline gelen eğitim sistemi, AKP`ye oy ve seçmen devşirilecek bir mekanizmaya dönüştürülmüştür. Cumhuriyetin kazanımları gözlerimizin önünde yok edilip çökertilirken, Eğitim-İş’in buna sessiz kalması düşünülemez. Eğitim-İş, dün olduğu gibi bugün de hem eğitimin gericileşmesine karşı çıkacak hem de eğitimin ve eğitim çalışanlarının sorunlarının takipçisi olacaktır” ifadelerini kullandı.