Cumhurbaşkanlığı seçiminin, sistemin krizlerine çözüm olmayacağı bildirilen Çanakkale Halkevi`nin açıklamasında; "Halkın hak kavgası onlar için kriz, bizim için özgür ve eşit bir ülkenin inşasını büyütecek" denildi. "Kendi iktidarını korumak için cumhurbaşkanlığını zorunluluk olarak gören Tayyip Erdoğan, 10 Ağustos seçimiyle iktidarda kalmayı bir süreliğine de olsa uzatmayı “başarmış”tır. Ancak bu durum neoliberal gericiliğin krizlerini çözmek yerine, tam tersine daha da büyütecektir. Meşruluk krizi sandıkların açıldığı anda başlamıştır. Katılımın %74 olduğu seçimde Tayyip Erdoğan, seçime katılan dörtte üçün yarısının oyunu alarak %38 ile cumhurbaşkanı seçilmiştir" ifadelerinin yer aldığı açıklamada; "Haziran İsyanı’yla, tartışmasız biçimde açığa çıkan toplumsal meşruiyet krizi, Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasıyla çözülmeyecek, tam tersine daha da büyüyecektir. Gerek egemenler arası iktidar olanaklarını paylaşım krizi gerekse de bu paylaşımı yöneten AKP’nin parti içi krizi Tayyip Erdoğan koltuğa oturduktan sonra sonlanmayacak, derinleşerek büyüyecektir. Toplumsal muhalefet hareketinin en dinamik öznelerinden biri olan Halkevleri olarak üzerimize düşen “yeni görevler”in bilincindeyiz. Tayyip Erdoğan’la simgeleşen neoliberal gericiliğin krizlerinin, sistem güçleri tarafından halk yararına sonuçlar doğurması engelleneceği gibi, bu krizlerin sözde çözümü için halklara yeni faturalar çıkartacaklardır. Halkevleri olarak, halkın hakları temelinde bağımsız, militan, meşru ve kitlesel bir mücadele hattının çeşitlendirilerek büyütülmesini önemli bir görev olarak kabul ediyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçimi CHP’nin yerel seçimlerle başlattığı “sağa açılma” projesi bir kez daha yenilgiye uğramıştır. Özgürlük, saygı, adalet talebiyle Haziran İsyanında sokakları dolduranlar, Aleviler, Kılıçdaroğlu’nun emri doğrultusunda “tıpış tıpış” sandığa gitmemiştir. Yıllardır kendisine mahkum ettiği Alevi sol kitleler, CHP yönetimine zannettiği gibi çantada keklik olmadığını göstermiştir. 10 Ağustos seçiminden sonra CHP içerisinde ciddi bir kapışmanın yaşanacağı, ancak sokaklarda hakkını arayan halka ve taleplerine sırtını çeviren CHP yönetiminin bu tartışmalarla daha da içe kapanacağı ve halkın mücadelesinden ve taleplerinden uzaklaşacağı açıktır. Alevi, sol, sosyal demokrat tabanın piyasacılığa, gericiliğe, mezhepçi faşizme karşı halkın hakları mücadelesinde örgütlenmesi sosyalistlerin görevidir. HDP adayı Selahattin Demirtaş, tüm kısıtlara ve dezavantajlara rağmen 10 Ağustos seçiminden başarıyla çıkmıştır. Başarının en önemli nedeni, HDP ve Demirtaş’ın 3 adaylı seçim sürecinde “yeni yaşam” sloganıyla tüm toplumsal kesimlere hitap eden sol bir söylemle hareket etmesidir.Bu söylem ülkenin her yanında sol kitleler ve Aleviler üzerinde etkili olmuş, Demirtaş’ı % 9.7’lik dilime taşımıştır. Kuşkusuz Cumhurbaşkanlığı seçiminde Demirtaş’a oy veren sol-Alevi taban ile ilişkinin daha da geliştirilerek büyütülmesi, HDP’nin bu çizgiyi devam ettirmesine bağlı olacaktır. 12 yılın en az katılımlı seçimi olarak yaşanan Cumhurbaşkanlığı seçiminde, 54 milyon seçmenden 14 milyonun, yani %26’sının oy kullanmamış olması önemlidir. AKP cenahından yapılan açıklamalarda katılım oranı Avrupa ile karşılaştırılıp, “Ağustos rehavet ayı, tatil ayı, memleketteki köyüne gittiler, pamuk toplamaya, çay toplamaya gittiler” gibi bahanelerle makulleştirilmeye çalışılsa da yerel seçimlerin üzerinden henüz 4 ay gibi kısa bir süre geçmesinin üzerinden seçimlere katılımdaki böyle büyük bir düşüşün halkın “sandıktan beklentilerinin” gerilediğini gösterdiği açıktır. 10 Ağustos seçimi ile beraber ülke siyasetinde yeni bir döneme geçilmiştir. Tayyip Erdoğan’ın bütün yetkileri kendisinde toplamaya çalışacağı, halkın gözünde 550 milletvekilinin işlevinin sıfırlanacağı, parlementonun daha da işlevsizleşeceği bir sürece girmiş bulunuyoruz. Haziran isyanı ile gücünü gören halkın bundan sonraki süreçte siyasete müdahalesi (hem bir zorunluluk hem de bir tercih olarak) parlamentonun dışında olacaktır. Halkevleri olarak neoliberal gericiliğin krizlerine; iktidar krizine, toplumsal meşruiyet krizine, ahlaki yozlaşma krizine halkın bir siyasal özne olarak müdahalesini örgütlemek, buna uygun mücadele araçlarını geliştirmek görevimizdir. Piyasacı, gerici, mezhepçi politikalar karşısında kadın düşmanlığına ve cinsiyetçiliğe, taşerona ve güvencesizliğe, doğanın ve kentlerin talanına karşı; başta eğitim, kent, sağlık, ulaşım, su, enerji, çevre olmak üzere hak mücadeleleri temelinde halkın fiili, meşru, militan, kitlesel mücadelesini örgütleyeceğiz. Ortadoğu’da bölgesel bir mezhep savaşı haline gelen Suriye ve Irak savaşı, Tayyip Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin Ortadoğu politikasının bir sonucu olarak bu ülke topraklarını ve halklarımızı mezhep çatışması yaratılmasından, provakasyonlara kadar IŞİD çetelerinin her türlü tehdit ve müdahalesinin hedefi haline getirmiştir. Mezhepçi-cihatçı faşizme karşı halkın tüm kesimlerini kapsayacak ve birleştirecek laik, demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir siyasi çizginin kurulması önümüzde bir görev olarak durmaktadır. Halkevleri olarak; Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde “Gericiliğin, ABD işbirlikçiliğinin, piyasacılığın, kadın düşmanlığının iki yüzüne de mecbur değiliz!” diyerek Erdoğan ve İhsanoğlu’na karşı tutum aldık. Seçimden krizi aşacak bir formül üretemeden çıkan Erdoğan ve AKP iktidarının neoliberal islamcı rejimin restorasyonuna yönelik hamlelerini de Erdoğan’ın talan, yolsuzluk ve zorbalık düzenini sürdürmek için tek adam eğilimlerini diktatörlüğe evriltmesine de izin vermeyeceğiz. Sokakta vereceğimiz hak kavgası onların krizini; bizim özgür ve eşit bir ülkenin inşası için katettiğimiz yolu büyütecek" denildi.