“Barış için bir basamaktır”

Emek Partisi Çanakkale İl Örgütünün “Savaşa Dur” De, Demokrasi için Birleş” kampanyası çerçevesinde düzenlediği “ Barış ve Çevre” konulu panele katılan İstanbul Bağımsız Milletvekili Levent Tüzel, “Kürt sorunu sadece bizimle sınırlı bir sorun değil, bu artık dünyanın değişik ülkelerinde yaşayan Kürtlerin de bir statü sahibi olma çabası” dedi.

450
Emek Partisi Çanakkale Örgütü tarafından düzenlenen panele EMEP Eski Genel Başkanı, Halkların Demokratik Kongresi Yürütme Kurulu Üyesi ve İstanbul Bağımsız Milletvekili Abdullah Levent Tüzel ve GÜMÇED (Güney Marmara Doğal ve Kültürel Çevreyi Koruma Derneği) Yönetim Kurulu Üyesi İlknur Urkun Kelso konuşmacı olarak katıldı. Panelde 21 Mart`ta Nevruz törenlerinde kamuoyuna ilan edildiği gibi ateşkes ve normalleşme sürecine adım atılmasının sadece Kürtler açısından değil, emekçiler ve özgürlükler açısından da toplumsal barış için bir yol haritası olduğunu söyleyen Tüzel: “Sürece kaygı ve endişe ile yaklaşmak değil, sürecin doğru rotaya çekilmesini sağlamak önemli derken“ Toplumu dincileştime çabasında ve gericiliğin yayılması noktasında laikliğe en çok vurgu yapan CHP`nin de bu süreçte doğru yerde yer alması gerektiğini söyledi. CHP`yi göreve davet ettiğini ifade eden Tüzel: “Yoksa bu saha AKP`ye ve kapitalist sermaye güçlerine terk edilecek. CHP`nin yapması gereken ezilen halkların yanında yer alarak BDP ile bir arayış içine girmektir. Bunu AKP`nin oyunu sanıp, kendini politakanın dışına atmak CHP`nin hizmet etmesine de engel olur ” dedi.
“Savaşlar insanlığın kaderi değildir”
Emek Partisi (EMEP) Çanakkale İl Başkanı Kenan Erkul, panel öncesinde yaptığı konuşmada son yıllarda savaş ve barış üzerine daha sık olarak sözler söylendiğine ve savaşı kutsayan çevrelerin varlığını sürdürdüğüne işaret ederek, savaşların toplumlara kabullendirilmeye çalışıldığını söyledi. Erkul: “Savaşlar insanlığın kaderi değildir. İnsanlığın büyük çoğunluğunun yaşam alanını her yönden tahrip eden, yakıp yıkan ve doğaya geri dönülmesi yüzlerce yılı alan zararlar veren alınyazısının artık kabul edilemez olduğunu belirtti. Erkul: “Savaşları doğuran politikaları kavradığımız ölçüde, savaşları kader olmaktan çıkarabiliriz. Bunu da halklar başarabilir” dedi. Savaşların ve savaş tehdidinin bütünü ile ortadan kalkması dünya ölçeğinde sömürücü sınıf egemenliklerinin son bulması ile mümkün olduğunu kaydeden Erkul “Savaştan çıkarı olan emperyalist merkezlerin, onun tüm dünyaya yayılmış işbirlikçisi kralların, şeyhlerin, diktatörlerin ve tüm siyasi gerici hükümetlerin politikalarının açığa çıkarılmasının ve halkların bilincinde yer tutmasının savaşın önlenmesinde en önemli unsur ve güç kaynağını oluşturduğunu söyledi. Demokrasi ve bağımsızlık bilincinin savaşa karşı insanlığın güvencelerinin başında geldiğini vurgulayan Erkul: “Bu nedenle partimiz savaşla politika arasında, savaşla demokrasi arasında var olan doğrudan karşılıklı etkileşime dikkat çekmek üzere `Savaşa Dur De, Demokrasi İçin Birleş` çağrısı yapmaktadır, bu anlamda bütün halkları demokrasi adına 1 Mayıs`a bekliyoruz” dedi.
EMEP Eski Genel Başkanı, Halkların Demokratik Kongresi Yürütme Kurulu Üyesi ve İstanbul Bağımsız Milletvekili Abdullah Levent Tüzel, panelde çok tartışılan çözüm sürecini masaya yatırdı. Tüzel Çanakkale`nin ülkede bir taraftan 18 Mart`lar ve savaşla anıldığını belirterek, diğer taraftan ise barış ve kardeşliğin kenti olarak tanındığını söyledi. Kentte güçlü bir çevre ve doğa savunuculuğu yapıldığına dikkat çeken Tüzel barış talepleri ile çevre taleplerinin yan yana yürümesi ve geleceğe dönük yönergelerin birlikte şekillenmesi gerektiğini söyledi. Son zamanlarda gündemin temel konularını barış, çözüm ve demokrasi anlayışı ile yeni anayasa konularının oluşturduğunu belirten Tüzel, bunlara emek ve özgürlük taleplerinin de eklenmesi gerektiğini söyledi. Türkiye`nin savaşan bir coğrafyadan geldiğini ve savaşa gebe ortadoğunun etkisinde olduğunu belirten Tüzel kutuplaşmadan nasıl uzak durabileceğimizi ve geleceği nasıl elimize alabileceğimizi tayin etmemiz gerektiğini söyledi.
“Çanakkale Savaşları politik istismar konusu oldu”
Tüzel, Çanakkale Savaşları`nın ve 1915`in politik istismar konusu edildiğini kaydederek, turizmin bile buna göre şekillendiğini, durumun siyasi bir yatırım şekline dönüştürüldüğünü ve gerçeklerin çarpıtıldığını söyledi. Çanakkale Savaşı`nın bir emperyalist savaşın dayatılması ve kayıpların emperyalist güçler tarafından mazlum halkın cepheye sürülmesi olduğunu, Kurtuluş Savaşı`nın ise emperyalizme karşı kazanılan bir mücadele örneği olduğunu belirten Tüzel, kurtuluş mücadelesi ile birlikte cumhuriyetin doğduğunu ama bu cumhuiryetin halklara eşitlik ve özgürlük tanımak yerine Türk ulus devletinin tek egemenliğini öne çıkararak, Anadolu halkının asimilasyonuna neden olduğunu belirtti.
“30 yıllık savaşa, 40 bin ölüye ve acıya rağmen halklar karşı karşıya gelmedi”
Tüzel çözüm sürecinde Başbakan Erdoğan, Kürt hareketi sözcüleri ve İmralı`daki Abdullah Öcalan`ın 90 yılı geride bırakan tarihe vurgu yaptıklarını belirterek, 90 yılda ortak geçmişte despotizmin, baskıların ve katliamın eksik olmadığını ve bunların bugün geçerli olan politikalara yansıdığını söyledi. Tarihin aynı zamanda halkları bir arada tuttuğunu ve 30 yıllık savaşa, 40 bin ölüye ve acıya rağmen halkların karşı karşıya gelmediğini ve bunun da bu topraklara özgü bir durum olduğunu söyledi.
“Silahlı mücadeleyi bitirme ve siyasal mücadeleye başlamaya geçiş kararı alındı”
Gelinen noktada devletin mevcut durumun bu şekilde gitmeyeceğini öngörerek çözüm üretmek ihtiyacı duyduğunu kaydeden Tüzel silahlı mücadeleyi bitirme ve siyasal mücadeleye başlamaya geçiş kararının alındığını söyledi. 21 Mart`ta Nevruz törenlerinde kamuoyuna ilan edildiği gibi ateşkes ve normalleşme sürecine adım atılmasının sadece Kürtler açısından değil, emekçiler ve özgürlükler açısından da toplumsal barış için bir yol haritası olduğunu söyledi. 2009 yılında Abdullah Öcalan`ın önerisini reddeden hükümetin bu öneriyi şimdi dikkate aldığını belirten Tüzel bunun kayıplar vermiş tüm yurttaşlar, gençlerin ölmesini istemeyenler ve çocuklarına barış ortamı bırakmak isteyenler tarafından da algılanmaya başlandığını söyledi. Bunun 100 yıllık bir sorun olduğunu kaydeden Tüzel “Kürt sorunu sadece bizimle sınırlı bir sorun değil, bu artık dünyanın değişik ülkelerinde yaşayan Kürtlerin de bir statü sahibi olma çabası” dedi. Alınan kararın silahla bu arayışı sürdürmek değil, halklarla birlik ve beraberlik halinde demokratik mücadele ile sürdürmek noktasına taşındığını belirten Tüzel: “Biz EMEK Partisi olarak yıllarca Kürtler`in bu taleplerinin siyasal çözümle sonuçlanmasını istedik. Uzun bir zaman sonra böyle bir ders çıkartılması demokratikleşme mücadelesi için çok anlamlı ve bizim için önemli” dedi. Sorunun sadece basit bir terör ve terörle mücadele sorunu gibi yansıtıldığını belirten Tüzel yıllarca devletin isyan eden ve hak arayan Kürtler`i terörist gibi lanse ettiğini ve damgaladığını söyledi. Silahlı bir grup olarak görülen hadisenin ardında özgürlük mücadelesi verildiğini ve tarihi gerçeklerin çarpıtıldığını belirten Tüzel bunun yıllarca istismar konusu yapıldığını söyledi.
“Çözüm sürecinde kullanılan dilin değişmesi lazım”
Bugün mecliste Anayasa önergesi verilirken bile konuyu ele alış tarzının terörü sonlandırma olduğunu belirten Tüzel kullanılan dilin değişmesi gerektiğini, bunun Kürtler`in özlemlerini ve çözüm arayışını diğer yurttaşların nezdinde kötülemek olduğunu söyledi. Tüzel: “Bu dili değiştirmek ve birleştirici olmak gerek. Yeni bir anayasa olacaksa bu söylemle olmaz” dedi. Süreçte bir de red cephesi olduğunu belirten Tüzel: “Yıllarca Kürtler etkisiz hale getirilirken susanlar, şimdi Türk milleti unutturuluyor diye kampanyalar düzenlenmeye başlandı. Bu şoven, ırkçı ve milliyetçi söylemdir ve bu sürece katkı sağlamaz, aksine tehlikeye sokar. Artık bir tanımlama yapmak gerek. Bu Kürt Sorunudur. Bu sınırlarda yaşayan ve Kürtlerin artık kendi benliklerini bulabilecekleri ve bu ülkenin yurttaşı olarak kendilerini varsayacakları bir anayasa çıkarmak ve barışın kalıcı olmasını sağlamak zorundayız. Çözüm dediğimiz şey budur” dedi.
Barış için basamaktır ve bu bütün ezilenlerin, emekçilerin, hak ve özgürlük arayışçıları için atılan bir adımdır”
Tüzel oluşturulan Akil İnsanların çabası ile bu meseleye yaklaşılacağı konusunda da toplumda tedirginlikler yaşandığını belirterek, bunun bir hükümet politikası gibi göründüğünü, akil insanları o konumlara yakıştırılmadığını ve herkesi temsil ettiklerine inanılmadığını ve endişeler yaşandığını söylendi. Sol kesimde ise Amerikan planı, İslam Cumhuriyeti kurulması gibi konularda kafalarda soru işaretleri oluştuğunu belirten Tüzel: “Biz EMEK Partisi olarak şunu önemsiyoruz. Barış için basamaktır ve bu bütün ezilenlerin, emekçilerin, hak ve özgürlük arayışçıları için atılan bir adımdır. Bunu sadece AKP`nin bir meselesi gibi görmekten vazgeçmeli, saflaşma hareketini Mezopotomya ve Anadolu halklarının ve bugün ayağa kalkmış halkların dayanışması olarak görmeliyiz. Türkiye emekçileri bunu anlamaya hazır” dedi. AKP döneminde sömürünün dozunun arttığını belirten Tüzel, EMEK Partisi`nin kardeşlik adına Savaşa Dur çağrısı yaptığını belirtti. Bunun sadece içerde barışı tesis etmek olarak algılanmaması gerektiğini de belirten Tüzel, Obama`nın isteğiyle İsrail`in özür dileme noktasına gelmesinin nasıl bir gelecek yaratılmaya çalışıldığı konusunda bir ipucu verdiğini söyledi.
Tüzel CHP`yi göreve davet etti
Tüzel: “Sürece kaygı ve endişe ile yaklaşmak değil, sürecin doğru rotaya çekilmesini sağlamak önemli derken “Toplumu dincileştime çabasında ve gericiliğin yayılması noktasında laikliğe en çok vurgu yapan CHP`nin de bu süreçte doğru yerde yer alması gerektiğini söyledi. CHP`yi göreve davet ettiğini ifade eden Tüzel: “Yoksa bu saha AKP`ye ve kapitalist sermaye güçlerine terk edilecek. CHP`nin yapması gereken ezilen halkların yanında yer alarak BDP ile bir arayış içine girmektir. Bunu AKP`nin oyunu sanıp, kendini politikanın dışına atmak CHP`nin hizmet etmesine de engel olmaktır” dedi.
“Başkanlık sisteminin arkasında bu toprakları yağmalama ve talan etme isteği var”
Başkanlık sistemi ile ilgili de konuşan Tüzel: “Başkanlık sistemin arkasında liberal güçlerin bu ülkede daha rahat at koşturma hayali var. Danıştay, Anayasa Mahkemesi gibi önlerinde hiç bir engel kalsın istemiyorlar. Özelleştirme ile, HES`leri ile kıyı yağmacılığı ile talana devam etmek istiyorlar. Başkanlık sisteminin arkasında bu toprakları yağmalama ve talan etme isteği var. Kazdağları ve siyanürlü altın arama çalışmaları ile ilgili meclise soru önergesi de veriyoruz ve bu konuda mücadele ediyoruz. Ama bu durum mecliste çözülecek gibi görünmüyor. Hükümet yeni yasaları peşpeşe çıkarıyor. Bunun karşısında ancak çevre platformu, ekolojik gruplar ve halk hareketi etkili olur. Bu ülkenin rantiye çevresine terk edilmemesi için hep birlikte ve dayanışma içinde olmalıyız. Geleceğe; doğası tahrip edilmiş, zehirli toprak, hava ve su bırakmak istemiyorsak geleceğimize sahip çıkmalıyız. Akil insanların örgütleneceği toplantılara biz de katılmalıyız ve demokrasinin sesini çıkartmalıyız” dedi. GÜMÇED (Güney Marmara Doğal ve Kültürel Çevreyi Koruma Derneği) Yönetim Kurulu Üyesi İlknur Urkun Kelso ise panelde “Yeryüzü ve Barış” adlı bir sunum yaparak, insanların birbirleri ile savaşının içinde, insanların yeryüzü ile savaşının da bir bütün teşkil ettiğine vurgu yaptı. Tuğçe ve Aslı`nın ezgilerini “Barış ve Kardeşlik” için seslendirdiği panele TKP Yönetim Kurulu üyeleri Fikret Sezen, Mehmet Tezel, Yavuz Seçkin, BDP İl Başkanı Abdullah Güler, İntepe Belediye Başkanı Alaattin Özkurnaz, KESK Yürütme Kurulu Üyesi İnan Ersoy, TTB Başkanı İlhan Pirinççiler, Eğitim-Sen Çanakkale Şube Başkanı Telat Koç, Çevre Paltformu Başkanı Hicri Nalbant, Çanakkale Halkevleri katıldı.
Paylaş