Gazetemiz Çanakkale OLAY`ın 25 Mart tarihinde yayınlanan sayısında bir özetine yer verilen rapora ÇOMÜ yönetiminden cevap geldiğini ifade eden ÇOMÜ öğretim görevlisi Doğan Perinçek, Mühendislik Fakültesi Dekanlığı’na konuyla ilgili olarak bir dilekçe gönderdi. Dilekçesinde “26 Aralık 2013 tarihinde fakültemiz dolayında tespit ettiğim akma türü heyelan belirtilerini rapor olarak Rektörlüğe ve Mühendislik Fakültesi dekanlığına vermiştim. 21 Mart 2014 tarihli yazınızla birlikte konuyla ilgili olduğunu iddia ettiğiniz birimin raporu tarafıma iletildi” diyen Perinçek, “Raporun yazan kişilerin heyelan konusunda yeterli bilgi birikimleri olmadığı yazdıkları raporda belirgin olarak görülmektedir. Aslında bu tip bir rapora tek başlarına imza atma yetkinlikleri de yoktur. Olması gereken yerbilimci (jeolog ve jeofizikçi) imzası bu raporda eksiktir. İmza atanlar hiçbir bilimsel çalışma yapmadan karşı raporlarını kaleme almışlardır. Bu nedenle raportörlerin yazdıklarına burada cevap vermeyi gereksiz buluyorum. Yazdığım raporun öğrencilerimiz ve öğretim üyelerinin huzurunda Mühendislik Fakültesi Konferans salonunda organize edilecek bir toplantıda görüşülmesi için, karşı rapor yazan ilgilileri (İnşaat Mühendisi ve Peyzaj Mühendisi) bilimsel platformda tartışmaya davet ediyorum. Ardından üniversitemize yakışır şekilde bir heyet oluşturulup konuyu hafife almadan ciddi bir şekilde çalışılmasını öneriyorum. Perinçek Dekanlık makamına hitaben “Raporumu yazdıktan yaklaşık 3 ay sonra tarafıma iletilen bir sayfalık raporun içeriğinin bilimsel hiçbir değeri olmadığını bilgilerinize saygılarımla arz ederim” ifadelerini kullandı.
“İlgili meslek grubundan kimsenin imzası yok”
ÇOMÜ yönetimi ile karşılıklı rapor ve dilekçelerle süren heyelan tehlikesi sürecini değerlendiren ÇOMÜ Öğretim Görevlisi Doğan Perinçek, “Söz konusu raporun ardından üniversitemizden bir yazı aldım. İlgili raporun birini Mühendislik Fakültesi Dekanlığına bir diğerini ÇOMÜ Rektörlük makamına vermiştim. 21 Mart tarihinde bana ulaştırılan raporda heyelan ile ilgili uyarılarıma cevap vermeyi denemişler. Raporumu ilgililere ilettikten 85 gün sonra tek sayfalık cevap yazısının altında bulunan imzalardan biri inşaat Mühendisine diğeri Peyzaj Yüksek Mimarına ait” dedi. İnşaat Mühendisinin kısmen de olsa, heyelan ile ilgili olarak bilgisinin olabileceğini, ancak peyzaj mimarının konuyla ilgisi olmayacağına vurgu yapan Perinçek, “Öte yanda bu tip bir raporun veya yazının altında imzası olması gereken meslek gurubundan Jeoloji Mühendisi ve Jeofizik Mühendisinin imzaları ise yok” diyerek konunun önemine dikkat çekti.
“Terzioğlu kampusunün bir kısmı eski heyelan alanı üzerine kurulu”
“25 aralık tarihli raporumda detaylı olarak açıkladığım gibi Terzioğlu Kampus alanı içinde bazı yerlerde kayma türü heyelan izleri gözlenmiş ve rapor edilmiştir” diyen Perinçek, “Bu saptamalar tecrübelerime, gözlemlerime ve verilere dayalıdır. Bilim adamı kendi çalışmalarını da sorgulamalıdır. Bu noktadan hareketle benim saptamalarımın üniversitemizdeki diğer yerbilimciler tarafından da desteklenmesi uygun olacaktır. Bunun için ilave çalışma gereklidir. Üniversitede görev yapan birçok yerbilimcisi tarafından bilindiği gibi kampus alanınin bir kısmı eski heyelanların olduğu araziye kurulmuştur. Çocuk evi yapılırken, inşaat alanı hem ben hem de diğer arkadaşlarım tarafından ziyaret edilmiş ve gözlemlerimiz internette paylaşılmıştır. Bu alan için ortak görüş yukarıda belirtildiği gibi inşaat alnının kısmen eski heyelan malzemesi üzerinde olduğu yönündedir. Paleoheyelan konusu sanırım üniversitemizde görev yapan yerbilimciler tarafından defalarca dile getirilmiş bir konudur” şeklinde konuştu.
“Tepeye inşaat yapmak tehlikeli, topuk kısmına yapmak yararlı”
ÇOMÜ`de son yıllarda artan inşaat çalışmalarına da değinen Perinçek, heyelan tehlikesi olan tepenin üst kısmına bina yapmanın tehlikeli olduğuna vurgu yaptı. Ancak bu tür tepelerin topuk kısmı olarak tabir edilen alt kısmına bina yapmanın ise zarardan çok faydasının olduğuna dikkat çekti. Perinçek, “Heyelan tehlikesi ve paleoheyelan verileri sadece ÇOMÜ kampus alanında değil Çanakkale Boğazı’nın iki yakasında mostra veren bir formasyon (Çanakkale Formasyonu) nedeniyle vardır. Bu formasyonun bulunduğu kesimlerde, birde yamaç eğimi yüksek ise heyelan kaçınılmaz olmaktadır. Çanakkale ve dolayında bu olumsuzluğa aşırı yağışlar, ormanların yakılarak yok edilmesi, yanlış yapılaşma, eklenince kütle hareketleri kaçınılmaz olmaktadır. Bunlara ek olarak küçük olsa da zaman zaman yaşadığımız depremler heyelanları tetiklemekte ve tehlike artmaktadır. Şartlar böyle iken yamaç eğiminin yüksek olduğu yerlerin tepelerine bina yapmak ve olasılı heyelan alanlarının taç kısımlarına yük bindirmek en büyük hatadır. Taç kısmı ve dolayına yapılan yapılar yükü artırmakta ve heyelanları tetiklemektedir. Günümüzde Terzioğlu kampus alanında inşaatlar hızla sürmektedir. Bunların hepsinin yanlış yerde olduğu söylenemez. Bazı yapılar beklide farkında olunmaksızın uygun yerlere yapılmaktadır. Örneğin Üniversitemiz girişinde inşası süren fotoğraflarda görülen iki bina kampusun uygun yerinde yapılmaktadır. Burası neden uygundur? Bu sorunun cevabı çok basittir. Uygundur zira kampus alanındaki paleoheyelan alanlarının topuk kısmına yerleştirilmişlerdir. Topuk kısmındaki yükün ise zararı değil faydası olacaktır” dedi.
Acilen bir ekip kurulmalı
“Heyelanın bir türü olan akma tipi heyelanlarda, heyelanın belirtilerinden biri eğilmiş ağaçlardır” diyen Perinçek, “ÇOMÜ Tıp Fakültesi Dekanlığı altındaki ana yol kenarında yavaş akmayı gösteren çok sayıda eğilmiş ağaç bulunmaktadır. Bu alanda aynı zamanda toprak zaman zaman kaldırıma dahi taşmaktadır. Bu tip eğik ağaçların bulunduğu alanlarda akma türündeki heyelan çok yavaş hareket etmektedir. Bu tip heyelan uzun bir dönemde dolayındaki yapılara zarar verir. ÇOMÜ Terzioğlu kampus alanında bu tip bölgeler en kısa zamanda tespit edilmeli, bu alanlarda bina yapılanması olmamalıdır. Bu konuda ÇOMÜ yönetimine uyarıcı nitelikteki raporumuz mesleki açıdan imza yetkinliği olmayan kimseler tarafından bir sayfalık raporla cevaplandırılmıştır. Konu tarafımızdan takip edilmektedir, uyarılarımız dikkate alına kadar takip devam edecektir. Terzioğlu kampus alanında heyelanın vereceği zararlarla karşılaşmaması için en kısa zamanda tedbir alınmalıdır. Jeolog, Jeofizikçi ve inşaat mühendislerinden oluşan bir ekip benim başkanlığımda hemen göreve başlamalıdır. Öncelikle 1/2000 ölçekli jeoloji haritası yapılmalı, bazı alanlarda sondaj yaparak toprak kesiti ortaya çıkarılmalı, yeraltındaki killi düzeyler tespit edilmelidir. Bu güne kadar kampus alanında yanlış yapılaşma olan alanlarda gerekli tedbirler alınmalı yada hatalı yapılaşma varsa durdurulmalıdır. Risk yüzde 3-5 bile olsa hiç kimse bunu göz ardı edemez. Hele birçok bilim adamını bünyesinde bulunduran bir üniversitenin bu tip bir olguyla karşılaşması asla affedilemez. Raporumda verdiğim veriler demeti Terzioğlu Kampus alanında geçmişte olmuş olan ve günümüzde gelişmekte olan akma-kayma türündeki heyelan için çarpıcı boyutlardadır. Konu üzerinde ciddiyetle eğilmemizi ve gerekenleri yapmamızı gerektirmektedir” dedi.
“ÇOMÜ raporuna kim, neden imza attı?”
“ÇOMÜ Mühendislik Fakültesi ve Rektörlüğüne verdiğimiz raporlar sonrası, yetkililer bizzat tehlikeyi haber veren kişilere görev vereceğine Mühendislik Fakültesi dolayında tespit ettiğimiz akma alanlarında makyaj türünde ağaçlandırma yaptırmıştır” diyen Perinçek, açıklamasını “Bunlar çözüm değildir. Üniversitemizin bir elemanı olarak bu uyarıyı yapmayı şahsım adına bir görev olarak görüyor ve gerekenleri en kısa zamanda yapılmasını öneriyorum. Benim raporuma 3 ay sonra cevabi gönderilen raporda bulunan imzaların sahibi hangi şartlarda oraya imza atmıştır. Eğer imza atmak zorunda bırakılmışlarsa bunun nedeni nedir? O mevkie torpille getirildikleri için mi imza atmak zorunda kalmışlardır? İster isteyerek, ister mecbur durumda bırakılarak imza atmış olsunlar, imza atanları şaşkınlıkla izliyorum. Ama asıl kınanması gerekenler üniversite yönetiminde olanlardır. Heyelan konusunda ehli olmayan bilim insanlarını göreve atayıp onları içeriğine vakıf olmadıkları raporların altına imza atmaya zorlamışlardır. ÇOMÜ’deki bu tip bürokratik ilişkilerin temelinde ne yatmaktadır? Üniversitedeki atamaların kadrolaşmanın oluşmasında ölçü nedir? Üç buçuk yıldır doçent kadrosu bekleyen mesleğinde değerli bir bilim insanına kadro verilmezken, yandaş bilim adamlarına henüz doçent olmadan ya da doçent olduktan bir hafta sonra kadro verilmiştir. Bu çarpıklığı bir bilim yuvasında Avrupa standartlarında ilim yaptığını iddia eden bir üniversitede görmek çağdışı değil midir? Bunun insan mantığının anlayacağı bir izahı var mıdır?” soru ve görüşleri ile tamamladı.