“100’üncü yılda en az 100 Termik istiyoruz”

Çanakkale Kent Konseyi, bugün gerçekleştireceği genel kurulda Çevre Meclisi tarafından hazırlanan, “Çanakkale ve Bölgesel Çevre Sorunları” raporunu değerlendirecek. Yörenin yer altı ve yer üstü zenginliklerini bir bir oy edeceği öngörülen `yatırım`lara, ironik bir yaklaşım ile karşı çıkan Kent Konseyi, oldukça `çılgın` bir genel kurul için hazırlanıyor. “Boğazıma kadar köprü”, “100`üncü yılda en az 100 Termik istiyoruz”, “Siyanüre canım feda” gibi ilginç söylemler ile oldukça farklı bir etkinliğe imza atacak. Oldukça ses getirecek bu genel kurulu, kaçırmayın...

828
Çanakkale Kent Konseyi Çevre Meclisi tarafından hazırlanan “Çanakkale ve Bölgesi Çevre sorunları” değerlendirmesi başlıklı raporun özeti ile değerlendirme ve öneriler bölümünde yer alan ifadeleri paylaşıyoruz... İşte o rapor....
 
 
RAPOR ÖZET
Çan 18 Mart Termik Santralinin 2000 yılında temellerinin atılmasıyla Çanakkale termik santraller ile tanışmış, daha sonra İÇDAŞ Bekirli Termik Santralı’yla bu tanışıklık artmıştır. Peki nedir termik santral, çevre üzerindeki etkileri nelerdir, hava, deniz, tarım, hayvancılık ve en önemlisi insan hayatı üzerinde ne gibi etkileri vardır?
Termik santral, fosil yakıtlar (kömür, fuel-oil, doğalgaz) yakılarak mekanik enerji elde edilen ve mekanik enerjinin de elektrik enerjisine çevrildiği sistemlerdir. Büyük bir termik santralin kömür tüketimi günde 5 bin tonu aşmaktadır. Termik santralde soğutma için su kullanılmakta olup, örneklemek gerekirse; 600 megawatlık bir termik santralin soğutma için saniyede 22 metreküp suya ihtiyacı vardır. Bu da günlük 1.900.800 metreküp su demektir. Bandırma’ dan Lapseki Adatepe köyüne kadar 17 bin MW gücünde yatırım plânlandığı gözönüne alındığında, günlük kullanılacak su miktarı 53 milyon 856 bin metreküp olacaktır. Adana Yumurtalık’ta kurulu bulunan Sugözü termik santrali 1020 megawatt gücündedir ve bu termik santralin ısınmış olarak denize geri verdiği soğutma suları nedeniyle İskenderun körfezinin su sıcaklığı 3 yılda 3 derece yükselmiştir. Yukarıda bölgemiz için verilen rakamlar göz önüne alınırsa Çanakkale ve çevresinde yaşanacak değişimlerin daha büyük olacağı açıktır.
"Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği”ne göre santralin soğutmasında kullanılan deniz suyu asgari 1300 metre uzaklıkta ve 20 metre derinlikte denize deşarj edilmesi gerekirken, kontrolden yoksun şirketler buna asla uymamakta, kıyıdan 400-500 metre mesafede ve 12 metrede deşarj etmektedirler. Isınmış, küllü, pis sıcak suyun denize verilmesi ile balık türleri yok olmakta, deniz ekosistemi tahrip olmaktadır. (Yumurtalık’ta da aynen böyle olmuştur.)
Termik santrallar soğutma, buhar elde etme ve temizleme gibi çeşitli amaçlarla su kullanmakta ve tüm bu işlemler sonucunda tonlarca atık su oluşturmaktadırlar
Bu kirletme gerçekleşirse, denize girilemeyecek, asit yağmurları nedeniyle tarımsal üretim %70 azalacak, küresel ısınma hızlanacak, bölge halkının sağlığı bozulacak, kanser, astım, erken ve sakat doğum (hayvanlarda da), nefes darlığı, kalp hastalıkları hızla artacaktır.
Termik santrallerin yaratacağı bu olumsuz etkiler ile uğraşırken, Çanakkale; Ağı Dağı ve Kazdağları Yöresinde yürütülen Metalik (Altın) Madenciliği faaliyetleriyle yeni bir çevre katliamıyla karşı karşıya kalmıştır. Bölgede, taşaron yerli firmalar üzerinden faaliyet gösterecek Kanada ve Amerika menşeili altın kartelleri madenciliğin en saldırgan ve zararlı türü olan siyanürle ayrıştırma yöntemini kullanacak olup, Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca onaylanan resmi ÇED raporlarından elde edilen bilgilere göre bölgede kullanılacak SİYANÜR miktarı yaklaşık 400 bin ton olacaktır.
Siyanür kullanılarak altın üretilirken, işlenen cevherde bulunan, kurşun, çinko, sülfür, demir oksit gibi toprak, su ve havayı kirletici ağır metaller de açığa çıkacaktır. Balıkesir Balya’da halen devam ettiği gibi, siyanürle altın aranması; Çanakkale ve Kazdağları kaynaklı suları kullanan tüm yörede, madenci şirketler bölgeyi terk ettikten yüzlerce yıl sonra da bölge halkını zehirlemeye, başta kanser olmak üzere birçok tedavisi zor ve imkânsız hastalıkların kol gezdiği; insanların gelmekten ve yaşamaktan imtina ettiği bir felaket bölgesi haline getirecektir. Çanakkale’nin ilk kirlenen yeri ise kentimizin tek su kaynağı olan ATİK HİSAR BARAJI olacaktır.
1/100.000’lik Çevre Düzeni Plânı ile bölgeye taşınacak kirli ağır sanayi, boğaz köprüsü ve bağlantı yolları, taş ocakları, çimento fabrikaları, HES’ler ve diğer doğa düşmanı faaliyetler de bu saldırıya eklendiğinde, Çanakkale’nin çevresiyle birlikte sonuçlarını yaşamaya başladığı ve gelecekte daha da derin, geri döndürülmez kayıp ve sorunlarla karşı karşıya olduğu çok açıktır.
DEĞERLENDİRME VE ÖNERİ
Çanakkale ve çevresini olumsuz etkileyecek tüm girişimlere karşı çevrenin korunarak sürdürülebilir bir yaşantının sağlanması, kentin hak ve hukukunun korunması, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Avrupa Kentli Hakları Bildirgesi’yle de güvence altına alınmış olmasına rağmen, bölgemizde Termik santral yapım ve işletme faaliyetleri; Kazdağları’nın topoğrafik yapısını, bitki örtüsünü mahvederek bölgenin ekolojik dengesini bozacak siyanürlü altın arama ve metalik maden arama faaliyetleri, hiçbir hak ve hukuk tanınmaksızın hâlâ sürdürülmektedir. Durum değerlendirildiğinde; Kentlerimizin, köylerimizin oralarda yaşayan insanlar tarafından yaratıldığını ve oraların aynı zamanda yerel ve küresel çevreye saygılı, sürdürülebilir bir yaşantıya sahip kentler ve köyler olmasını öneriyor ve istiyoruz. Bu isteğimiz sonucudur ki, kentlerimizin ve vatandaşların karşı karşıya kaldığı, çevreyi yok edecek, sadece bölgemizde değil küresel anlamda da olumsuz sonuçlar doğuracak girişimlere bu kaygıyla karşı çıkıyoruz ve bunu paylaşıyoruz. - Köylerde ve çevreye olumsuz etki edecek çalışmaların yapıldığı yerlerde, halkı bilgilendirme toplantıları yapılmış; - ÇED toplantılarını yaptırmama ya da yapılan ÇED toplantılarında halkın itirazlarının tutanaklara geçirilmesi sağlanmış; - ÇED yapılmamasına ya da itiraz edildiği halde ÇED raporlarının onaylanmasına karşı davalar açılmış, açılan davaların hepsi de kazanılmış olmasına rağmen; sivil toplum kuruluşları, meslek odaları, belediyelerin, yöre sakinlerinin ve duyarlı vatandaşların; çevreyi, doğayı, kentini, kısacası yaşamın bütününü savunma ve kollama bilincinin ve varlığının dikkate alınmadığı; halkın itirazlarını ve mahkeme kararlarını uygulatmakla yükümlü olan idareler ve idareciler; hiçbir şey olmamış gibi, termik santral yapımları ve maden arama işlerinin sürdürülmesine seyirci kalarak görevlerini de yapmadığı; yaşanılanlardan ve gelinen durumdan açıkça görülmektedir. Sonuç olarak; “Kentine sahip çıkma, aktif katılım ve çözümde ortaklık ilkelerinin bütünlüğünde, kentlerin yaşanabilir bir geleceğe taşınmasına katkıda bulunmak..... Kentin hak ve hukukunun korunması, çevreye duyarlılık” Kent Konseyleri’nin temel ilkelerinden olup, bu çerçevede bölgemizde sürdürülmekte olan ve kentimizi yakından ilgilendiren ve etkileyecek olan Çevre düşmanı girişim ve uygulamalara ve aymazlığa ilişkin yapılacak tek bir “iş” kaldığı ortaya çıkmıştır: Sadece bu bölgedekilerle yetinmeyip, ülkemizin her köşesinde yapılmakta ve yapılacak olan termik ve nükleer santraller-HES’ler-madencilik faaliyetleri gibi “öldürücü” işletmeleri ve yatırımları Çanakkale’ye davet etmek ve hep beraber oynamaktır.
* Canımız ciğerimiz termik; her köşe başına isterik
* Akkuyu, Sinop, İğneada sana yazık, nükleere Çanakkale lâyık
* 100.yılda en az 100 termik istiyoruz.
* Kazdağı dümdüz olsun üstüne toplu konut dolsun
* Termikler diyarı Çanakkale geçilmez
* Siyanüre canımız feda
* Nükleerimiz, termiğimiz, siyanürümüz engellenemez
* Boğazımıza kadar köprü istiyoruz
* Getirin, özgür Çanakkalemizde termikler, nükleerler, özgür özgür tüttürsün...
diyerek ve “oynayarak”, konuyu genel kurulumuzun görüşlerine ve kararına sunarız. (Seçkin Sağlam)
Paylaş