havadurum

8 Mart, yerel seçimler ve demokrasi

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, yerel seçimler ve demokrasi bir zincirin halkaları gibidir.
Her üç kavramın arasındaki bu ilişkiyi doğru ele alamazsak, her bir kavram için doğru yaklaşımlar sergileme şansımız objektif olarak ortadan kalkar.
Bu üç kavramın da en çok değer bulduğu yaklaşım sosyalist ideolojidir.
Diğer bütün yaklaşımlar türbinlere oynayan göstermelik tavırlardır.
Bu zincirin halkalarından bir olarak yerel seçimler ve yerel yönetimler konusundaki anlayışın, projecilik olarak sunulan yerel yönetim mekanizmalarına karşı, halkın yönetimde söz sahibi olduğu demokratik dönümleri yaratacak mücadeleyi esas almadan, gerçek anlamda katılımcılık ve birlikte yönetimden bahsedilemeyeceğini öncelikle not edelim.

947
Yerel seçimlerin ; ‘demokratik halk cumhuriyeti’ için sürdürülecek mücadele kapsamında emek güçlerinin birleşik mücadelesinin örülmesinin aracı olarak ele alınması demokrasi yolunda kazanımların zeminini yaratacaktır.
Demokrasi ve emek güçlerinin birleşik örgütlü mücadelesinin geliştirilmesi anlamında, kentlerin yönetiminde söz sahibi olmak, kent yönetimlerinin rant aracı olarak kullanılmasına karşı durularak kent yönetimine halkın damgasını vuracağı mekanizmaları yaratmak, içinde bulunduğumuz koşularda acil ihtiyaçlar arasındadır. Yerel seçimleri emek ve demokrasi güçlerinin örgütlü birleşik mücadelesini geliştirmek olarak ele aldığınızda kadın sorunu da doğru bir kanaldan yaklaşmanın zeminini oluşturursunuz.
Burada yanlış bir anlamaya sebep vermemek için şunu özelikle belirmek gerekecektir; yerel seçimler belediye başkanı olarak kimin seçildiğinden bağımsız bir süreçtir.
Kim seçilirse seçilsin, süreç demokrasinin gerekliliklerinin yerine getirilmesi görevleri ile sürecek, bundan sonrasında demokrasi mücadelesinin gereklilikleri belirleyici olacaktır.
Ülkemizdeki kadın sorununun da bir demokrasi sorunu olduğunu düşünürsek bu ayrılmaz ilişkiyi doğru kavrar ve bütünlüklü bir yaklaşım ile doğru çözümler üretebiliriz.
“Kimse bana kadın ve erkeklerin eşit olduğunu söyletemez” diyen bir anlayışın hükümetin başında olduğu bir ülkede, kadının ucuz emek olarak görüldüğü, yönetimlerde temsil hakkının ötelendiği, çocuk gelinler gerçeği ile    kadının özgürleşmesinin önüne geçildiği, 4+4+4 eğitim sistemi ile kadına kölelik siteminin temellerinin güçlendirildiği, kadın cinayetlerinin ayyuka çıktığı, her koşulda ikinci sınıf muameleye tabi olan  şartlarda kadın sorunları için laftan öte gitmeyen göstermelik çabaların çözüm olarak gündeme getirildiğine tanık olmaktayız.
Bugün ülkemizde kadın sorunu bir demokrasi ve özgürlükler sorunu olarak yeni bir düzen yaratma mücadelesinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Böyle ele alınmadığı sürece kadın sorunu konusunda kalıcı çözüm üretme şansı yoktur, bu gerçek yılların deneyimi ile sabittir.
Yıllardır çok parlak sözler söylenmesine rağmen geldiğimiz nokta bellidir.
Kadın sorunları dağ gibi yığılmış olup, artık ertelenemez bir boyuttadır.
Demokratik halkçı bir dönüşümün parçaları olarak kadın sorunu, yerel seçimler ve demokrasi ancak bu kavrayış ile gerçek değerini bulur, bu boyutuyla doğru bir perspektif kazanır.
Yolsuzluk yapanları koruyan , ağaçlarına sahip çıkan köylüleri cezalandıran  sistem !...
Kurşunlu köylülerini temsilen 3 yaşam savunucusu, evlerinin 50 metre ötesindeki   maden işletmesinin ağaç katliamına karşı çıktıkları için cezaya çaptırıldılar.
Ülkemizde orman kayıplarının hızla büyüdüğü bir dönemde bu gelişme oldukça anlamlıdır.
Aynı zamanda yaşanılan bunca yolsuzluğun üzerinin örtüldüğü koşullarda yaşam hakkına sahip çıkan, kimseye herhangi bir zarar vermeden ağaçların kesilmesine karşı çıkan insanların cezalandırılması da çok manidardır.
Bir yandan rant uğruna ormanlarımız peşkeş çekilirken, diğer yandan karşı koyan yaşam savunucularına da gözdağı verilmeye çalışılmaktadır.
Bu gelişmenin özü budur.
Son on yıl içersinde ülkemizde kaybedilen ormanlık alan yüzölçümü 164 bin 222 hektar olarak Kayseri ilinin toprakları kadardır.
Ülkemizin en büyük illerinden biri olan Kayseri kadar ormanlık alanın yok olması çok önemli bir tehlikedir.
Rant elde etme sürecinde doymak bilmeyen, arsız kapitalist zihniyet temsilcilerinin yüzsüzlüğünün hangi boyutta olduğunu bir türlü sıfırlanamayan paralar örneğinde gördük.
İşte bu hırs; Kurşunlu Köylülerini cezaya mahkûm eden anlayıştır.
Yaşam savunucuları olarak; ormanlarımıza, suyumuza, toprağımıza sahip çıkmaya devam.
Kılıçdaroğlu’nun Çanakkale mitinginde medyanın çok gündeme taşımadığı açılan bir pankart  vardı
“Türkiyem haberin var mı? Bu ilin üniversitesinde yandaş kadrolaşma var. Yurtseverlerin özlük hakları verilmiyor, susturuluyor, bilimsel çalışmaları engelleniyor “ yazılı pankart ÇOMÜ’deki gelişmelerin kent gündemindeki yeri açısından bir kez daha önemini gösterdi.
Hemen ardından Eğitim- Sen kongresinde Başkan Gökhan, ÇOMÜ’de ötekileştirilen öğretim üyeleri üzerinde sürdürülen baskıların kabul edilemeyeceğini gündeme taşıdı.
Bu sahiplenme ÇOMÜ’de birilerini rahatsız etmiş olmalı ki; hemen yine organize ilişkilerin sonucu yandaşlık adına faaliyette bulunan tetikçi site, “Bu sözler Gökhan’a seçim kaybettirir” başlığı ile devreye sokuldu.
Üniversite de her geçen gün yoğunlaşan soruşturma baskısının ve mobbing uygulamalarının sonuçları, bugünlerde hukukta kaybedilen davalar olarak sonuçlandığı için; birilerinin ruh halleri fena halde bozuldu.
Gerçeklerin ortaya çıkmasından her zaman olduğu gibi, yine duydukları rahatsızlığı dezenformasyon çabaları ile gizlemeye çalışan ve karşı saldırıya geçen bu anlayışın temsilcilerine AKP’li yöneticilerin vermiş olduğu desteği anlamakta başka bir sorun…
Cemaat, AKP çatışmasında üniversitedeki bazı görevlilerin almış olduğu tutum ortada iken; AKP’nin bu işbirliği bir başka gerçeği ortaya çıkarıyor.
Zaten bugüne kadar aralarından su sızmayan bu kesimlerin gericiliği savunma anlamında yine kader birliği yapmalarını da yadırgamamak gerekir.
Buradan hareketle aklıma şu geldi; Başbakanın “çocuklarınızı cemaat okullarından ve dershanelerinden alın” çağrısı Çanakkale’de yankı buldu mu?
Yankı bulmadıysa nedendir dersiniz?
ÇOMÜ’de uygulanan baskılara karşı olmak demokrasi ve özgürlükleri savunmak adına doğru bir tutumdur.
Bu gerçekçi tavır, yandaş ve yanaşmaların söylediğinin aksine bu tavrı gösterenlere prestij katar.
Ülgür Gökhan’da özgürlüklere sahip çıkarak sürdürülen baskılara karşı tepkisini göstererek bu prestiji hak etmektedir.
Çanakkale halkı bunu değerlendirmesini bilir.
Zamanı gelince herkes anlayacak !...
Paylaş