6 Mayıs 1972 tarihinde dönemin sıkıyönetim mahkemesi ve askeri cuntası tarafından idam edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan başta olmak üzere, o dönemin gençlik önderlerinin mücadele arkadaşı Mustafa Yalçıner, Çanakkale OLAY’a konuştu. Denizlerin idamının 41’inci yılı nedeni ile sorularımızı yanıtlayan Yalçıner, 68 kuşağının Türkiye’deki işçi-köylü hareketini derinden etkilediğini ifade ederek, o dönem Deniz’leri idam eden, idamlarına ses çıkarmayan ya da kayıtsız kalanların bugün, Deniz’leri sahiplenmesinin bir “Özeleştiri” niteliği taşıdığını da söyledi.
OLAY: 68 Hareketini anlatabilir misiniz? Sadece bir gençlik hareketi miydi sizce?
Mustafa Yalçıner: Ben 68’in gençlik hareketi ile sınırlı bir hareket olmadığını düşünüyorum. Gençlik hareketi idi ama sadece bir gençlik hareketi değildi. 68 bir halk hareketi idi. Gençlik hareketi olarak başladı, içinde gençler çok önemli bir yer tuttular. Neredeyse bu hareketin önderliğini üstlenmeye çalıştılar, motor gücü rolü oynadılar. Ama kim 68 denen dönemde işçi hareketini görmezden gelebilir? 15-16 Hazirandan söz ediyoruz. 70’te doruğuna çıkmış iki gün İstanbul’u ele geçirmişler. İşçilere karşı sıkıyönetim ilan edilmiş, Bağdat caddesini ele geçirmişler. Fabrikalar akın akın sokaklara, meydanlara dolmuş. Önü alınamaz hale gelmiş, o zaman boğaz köprüsü yoktu ama Haliç ve Galata köprüleri açılmış bu da yetmemiş. Sadece İstanbul ile sınırlı kalmamış, İzmit, Gebze, bütün buralar ayakta, bunu kim görmezden gelebilir? Hadi bu görmezdin gelindi, peki gençlik hareketinin işçi hareketi ile bağlantısı görmezden gelinebilir mi? Deniz’i örneğin, okulda ya da evinde uyur halinde olmadığı her dönem ve her durumda bir işçi kahvesinde, işçilerin evinde örneğin ya da bir sendika odasında işçilere eğitim yaparken, onlarla şakalaşırken, bulurdunuz, öyle görürdünüz, öyle rastlardınız. Ama bu sadece Deniz değil DÖB ya da Dev-Genç İstanbul’da kolay kolay işçilerin yanından ayrılmazdı, boş zamanlarını bile işçilerin evlerinde geçirirlerdi onlarla sohbet ederek. Dönemin yaşlı işçileri, emeklileri buna tanıklık edebilir. Sadece söylenip geçilen bir şey değil, gerçek durumu anlatıyorum. Ankara’da biz, örneğin ODTÜ’de, işçi bulmak o dönem zorken Ankara’da sanayi tam anlamıyla gelişmemişken bir yerde işçi arardık ki gidelim işçilerin örgütlenmesi faaliyetlerine katılalım, gençlerle işçilerin arasındaki hareket birliğini sağlayalım amacındaydık. Köylüler de aynı şekilde, özellikle 69-70’lerde doruğa çıkmış köylü-gençlik bağlantısı vardı. Yaptığımız her eylemden sonra, örneğin üniversite de boykot yaptık bunun ardından Anadolu’ya yayılır “biz bu eylemi neden yaptık?” diye bunları anlatmaya giderdik. Kaçak durumundaysak gizlenmek için de giderdik. Köylüler bizi bağrına basardı. Biz anlatırdık onlar dinlerdi. Sadece bunlar için değil bir taraftan da gelişen köylü eylemlerine destek vermeye giderdik. O dönem ne vardı? Toprak eylemleri vardı. Ya da ağa köylü anlaşmazlığı vardı. Eylemler içinde ciddi yer tutardık. Dolayısıyla köylü hareketi ile gençlik hareketi iç içe bir gelişme izler duruma gelirdi. 69 ve 70 yıllarında Anadolu’nun her yanında köylü eylemlerinin yükseldiğini gözlemleyebiliriz. Gençlerin doğrudan katılımı ile hemen hemen Anadolu’nun bütün her yerinde köylü eylemleri patlak verdi. Köylülerin ayağa kalktıklarını bu ayağa kalkışta öğrencilerin önemli yer tuttuğunu, dolayısıyla gençlik hareketi, işçi ve köylü hareketiyle tek bir hareket olarak birleşmeye yöneldiklerini gördük. Bunun da başını Devrimci öğrencilerin çektiği bir hareket olarak gelişti 68. Dolayısıyla sadece gençlik hareketi dersek bu gerçeği yansıtmaz. Artık önüne iktidar hedefini de koymuş halk hareketiydi. Ama çok başındaydı tabi, emekleme durumundaydı. Henüz kazanmaya azimli olmasına rağmen kazanmaya endeksli duruma gelmemişti.
OLAY: O dönem Deniz’lerin idamını isteyen, karşı çıkmayan ya da sessiz kalanlar, yani sağcılar veya dinciler bugün her 6 Mayıs’ta Deniz’lerin ne kadar “iyi çocuklar” olduğundan bahsedecekler. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mustafa Yalçıner: Desinler iyidir. Geçtiğimiz yıllarda Bülent Ersoy, Deniz’i çok sevdiğini söylemişti. Bir takım aklı evvel solcularımız içlerinde Deniz’in ağabeyi de vardı yanılmıyorsam buna itiraz ettiler. Sanki Bülent Ersoy’ un Deniz’i sevmeye hakkı yokmuş gibi. Kötü bir insan olarak görüldüğü için. Ben böyle düşünmedim hatta o dönem çıktığım bir programda bunun çok iyi bir şey olduğunu söyledim. Şimdi de öyle düşünüyorum, kim olursa. Herkesin Deniz’i sevmesi ve bunu belirtmesi iyi bir şeydir. Deniz’in çekim gücünü gösterir. O zaman Deniz’in takipçisi iddiasında olanların önüne Deniz’in bu birleştirici gücünden yararlanmak diye sonuç çıkar. Biz Deniz’i şununla ya da bununla paylaşma derdine girmemeliyiz, tersine Deniz’in yaptığı işler, tutumları bellidir. Dinciler örneğin Deniz’i sahipleneceklerse kanlı pazarda Deniz ve arkadaşları üzerine saldırmalarının öz eleştirisi anlamına gelir bu bizi güçlendirir. Ya da diyelim Erzurumlu MHP’lilerin bile sahiplendiğini biliyorum, hemşerisidir en azından. Kötü müdür ? değildir. Ama Deniz yurtseverdi, sahipleneceklerse o zaman ABD ile ilişkilerini gözden geçirecekler. Bunlar bizi zayıflatacak şeyler değildir. Tamam şöyle bir sorun vardır; Che Guevara’yı da o kadar sahiplenen fazlalaşmıştır ki adına votka şişeleri, tişörtler falan yapılmıştır. Bundan para kazanılma durumuna da girilmiştir. Deniz ile ilgili de böyle olabilir. Bu her şeyde olabilecek bir tali yöndür. Ama Deniz’in kendisi bunların üstesinden gelebilmek için yeterince güçlüdür.
OLAY: 68 dönemi ile bugünkü gençlik ve halk hareketini karşılaştırırsak, değerlendirmeniz nasıl olur?
Mustafa Yalçıner: Şimdi örneğin Burhan Kuzu Anayasa Komisyonu Başkanı, o aklı evvel anayasaları yapıyor. Şimdi bu adamı protesto ediyordu siyasaldaki gençler, içeri alındılar. Neyini eleştireceğiz gençlerin? Yani bir tutum aldılar, aldıkları tutum şiddetle karşılandı şiddet sadece PKK falan değil, hükümet de şiddet uyguluyor. Hükümet gençlere şiddet uyguladı. Sadece onlara da değil Tayyip Erdoğan’ın oğlunun düğünde gösteri yapan gençleri de içeri aldılar. Yani hükümetin gençlere gaz sıkmadığı, polis copunu yöneltmediği tek bir gençlik eylemi, protestosu, açıklaması yoktur. Biz gençlerden daha fazla ne bekleyeceğiz. Bu gençler neyi yapmıyorlar? Şöyle diyebiliriz; az sayıda genç yapıyor ama sanıyor musunuz ki Deniz’ler çok sayıda gençti? Milyonlarca genç bir şey yapıyordu ama sonra geldi. Başlangıçla Deniz de arkadaşlarıyla bir avuçtu. Ama izlediği tutumlar Deniz’i giderek gençlerin kitlesel önderi haline getirdi. Şimdi gençlerimizin yapmakta oldukları işler geleceği nasıl etkiyecektir bunu hep beraber göreceğiz. Ama “şimdiki gençler hiçbir şey yapmıyor” sonucu çıkartmak aynı şeyi halk için yapmak doğru olmaz, kötü olur, haksızlık olur. AKP şimdi diniz yapabildiğince sömürüyor. Halkın dini değerleri üzerinden politika yapıyor, buradan yedeklemeye çalışıyor. Eskiden olmuyor muydu? Eskiden Demirel de yapıyordu bunu. Fakat Demirel bu denli dinci siyaset izleyemiyordu. Bugün gençlerin ve halkın AKP kuşatmasını kırabilmesinin koşulları eskiye göre daha zor ama kıyaslarken “gençler ve halk hiçbir şey yapmıyorlar” demek doğru olmaz. Koşulları da kıyaslamak gerekir. Zamanın koşulları, ABD’nin yenilmekte olduğu koşullardı dünya ölçüsünde. Gerilemekte olduğu koşullardı, Küba’da, Vietnam’da darbe üstüne darbe yiyordu. Şimdi doludizgin önü açık. Bir de emperyalistleri göz önüne alırsak Irak’ı işgal ediyor, Afganistan’ı işgal ediyor belki kalıcı sonuçlar elde edemiyor ama halkları püskürtüyor. İşte Mali Fransa girdi dümdüz etti çıktı. Neydi? Şeriatçılar falan dedi, Mali’ye tekrardan kancayı attı. Bu koşullar, eski koşullardan halkların ve gençlerin mücadeleleri bakımından farklı ve daha zor koşullar. Başka bir şey daha Deniz’lerden bu yana Sovyetler Birliği çöktü. Dünyada sosyalist bir ülke kalmadı. Sovyetler Birliği o dönem sosyalist miydi? o ayrı bir sorundur. Bu şu demek oluyor; dünya işçi hareketi ciddi bir yenilgi aldı. Şimdi sadece işçi hareketi ve sosyalist hareket değil bütün demokrasi güçlerinin aldığı bir yenilgi durumu var. Deniz’in üzerinden iki darbe yedi Türkiye işçi hareketi ve halk, 12 Mart ve 12 Eylülde. Bu yenilgi ve darbelerin de ağırlığı hesaba katılırsa bugünkü gençlerin ve halkın işi hiç kolay değildir. Çok kolay karşılaştırma yapmamak gerekiyor. “Deniz ve arkadaşları çok kahramandılar ama bugünkü gençler çok korkak” bu çok doğru bir çıkarım olmaz.
OLAY: AKP iktidarını göz önüne alırsak, Kürt sorunun demokratik çözümü noktasındaki süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Çanakkalelilere bir çağrınız olacak mı?
Mustafa Yalçıner: Hep AKP diye tartışıyoruz. Bence AKP değil MHP’yi de unutmayalım bu arada, CHP’de bugün AKP’yi güçlendirir politikalar izliyor. O zaman siyasi partilerle çok uğraşıp, ağaçları görüp ormanı kaybetmeyelim. Devlet, burjuva diktatörlüğü, burjuva egemenliği, sermaye egemenliği, AKP bugün bu egemenliğin direksiyonunda olduğu için önemli. Ve eskiden farklı olarak askerlerin ağırlığını silkelediği için önemli. Şimdi her şey AKP’ye bağlandı. Ama yani barış denen son sürece bakarsak, MHP AKP’den daha geri tutumlar almaktadır. Şovenizmin üzerinden hala politika yapmaya çalışmaktadır. Bu aşılması gereken bir sorundur. Savaştan kurtulmamız gereklidir. AKP bunu mu yapıyor? Hayır bunu yapmıyor. Böyle giderse AKP’nin izlediği çizgi ile giderse bu savaş tekrar edecek demektir. Bir süre yatışacak, belki PKK’de silah bırakacak, ama yetmez ki. Siz eşitsizliği sürdürürseniz yarın başka gençler dağa çıkacak demektir. Dolayısıyla eşitsizlik kaynakları ortadan kaldırılmadıkça mutlaka buna itiraz eden birileri zamanı gelince çıkar. Şimdi bunun 29’uncu Kürt isyanı olduğu söyleniyor. Kaynaklar durursa 30’uncusu neden olmasın? Tarih bunu gösteriyor, demek ki sağlam bir çözüm bulmak gerekir. AKP’nin yaklaşımı da yetmiyor, CHP ve MHP’yi de katarsak onlar da böyle bir kalıcı çözümü öngörmüyor, üstelik Türkiye’nin sorunu sadece Kürt sorunu da değil, Alevi sorunu gibi demokrasinin önünde son derece önemli engeller var. Burada herkesin üzerine düşen, işçisinin, köylüsünün, çevrecisinin, Alevi’sinin, Sünni’sinin herkesin ama yan yana gelmek, zorbaca saldırıların üstesinden gelmek düşer. Dolayısıyla benim bütün Çanakkaleli ezilenlere, sömürülenlere çağrım odur ki; bir araya gelmelerin başka çareleri yoktur. Ama sadece AKP’ye karşı değil kendilerine yöneltilmiş bütün zulümkarlara karşı olmalıdır bu. Ne bu böyle bütün gösterilere polis müdahale ediyor? Buna karşı olmalıdır, kimdir bu polis? Maaşını halk veriyor halka gaz sıkıyor. Böyle şey olmaz. Kim yapıyor bunu? Bu devlet yapıyor . O zaman bu devletin demokratikleştirilmesi şarttır. Demokratik bir halk iktidarı gerekiyor.
OLAY: Teşekkür ederiz…
Mustafa Yalçıner: Ben teşekkür ederim…