İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi`nin Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilişinin 65. yıldönümü nedeniyle düzenlenen panelin Modaratörlüğünü Ragıp Duran yaparken; Ferhat Encü, Avukat Fikret İlkiz, Avukat Seyda Selek ve 78`liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can konuşmacı olarak katıldı. Akol Otel de gerçekleştirilen panele Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, İl Genel Meclis Üyesi Hilmi Baydar, Eğitim Sen Çanakkale Şube Başkanı Telat Koç, İHD Çanakkale Şube Başkanı Serpil Bayar ile yönetim kurulu üyeleri ve çok sayıda davetli katıldı.
“Birbirlerine kardeşlik anlayışı ile bağlı olma kavramı vardır”
Panelin açılış konuşmasını yapan Modaratör Ragıp Duran, paneli düzenleyen İHD Çanakkale Şubesi`ne teşekkür etti. Panelin ilk konuşmacısı Avukat Fikret İlkiz, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ile ilgili katılımcılara detaylı bilgiler verdi.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi`nde birbirlerine kardeşlik anlayışı ile bağlı olma kavramının var olduğuna dikkat çeken İlkiz; “Bizim ülkemizin iç hukuk mevzuatında insan hakları anlamında ilk yer alan bildirge, Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi`dir. Bu neye yarar? Bu 1948 tarihinde sözleşme olarak kabul edilmemiş. Sadece bildirge olarak kabul edilmiş olan ve insan haklarına saygıyı gerektiren bir bildirgedir. Bugünkü toplantımızın başlığını aldığı, birinci maddesine baktığımız zaman bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar, akıl ve vicdan ile donatılmışlardır. Birbirlerine kardeşlik anlayışı ile davranmalıdırlar. Bildirgenin birinci maddesi budur. Yani bunun içerisinde birinci noktada insan onuru vardır. İkincisi haklar bakımından eşit doğduğumuza dair bir kabul vardır. En önemlisi de birbirlerine kardeşlik anlayışı ile bağlı olma kavramı vardır. Dolayısıyla hukuk kavramı da bunun içerisinde vardır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi aslında bütün temel, hak ve özgürlükler anlamında kabul edilmiş olan sözleşmelerin yani 100 yılların en önemli belgelerinden birisidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 4 Kasım 1950 sözleşmesinin imzalanmasından sonra 1953`te yürürlüğe girmiştir. 1959 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlar vermeye başlamıştır. 15 bin dolayında kararı vardır. 2 bin 747`si yani %18,49`u Türkiye hakkındadır. Türkiye hakkındaki kararların bu oranı olarak baktığımız zaman bunların tümü mahkumiyet kararıdır” dedi.
“Diyarbakır Cezaevi`nin müze olması halinde dans edip şarkı söyleyeceğim”
Diyarbakır Cezaevi`nin müze olması halinde Nelson Mandela için dans edip şarkı söyleyeceğini ifade eden İlkiz; “Bir gün eğer gerçekleştirebilirsek eğer bu mümkün olursa, Nelson Mandela için yaptığımı bir başka yerde söylemek istiyorum. O söyleyeceğim yerde aslında dünyanın en önemli mahkumu olduğu için ve kendisi yıllarca hapis yattığı için 27 yıl hapishanede kaldığı için Robben adasındaki cezaevini müzeye dönüştürmüştür. Yaptığı en önemli işlerden bir tanesi buydu. O halde geçmişle yüzleşmek, o halde Türkiye`nin insan hakları kavramı anlamında bu yüzleşme içerisinde bir yol bulabilmek için büyük olasılıkla ve Güney Afrika Cumhuriyeti devlet başkanı da `Mandela için bir şey yapmak istiyorsanız, dans edin ve şarkı söyleyin` demişti. O halde ben Nelson Mandela için bir gün eğer gerçekleştirebilirsek, Diyarbakır Cezaevi`ni müze haline getirdiğimizde onun için söz veriyorum. Bu müzede dans edip onun adına şarkı söyleyeceğim” diye konuştu.
“Başbakan sunulan raporları görmemezlikten geldi”
Türkiye`deki 81 ilde kürt meselesi ile demokrasi meselesinin tartışıldığına dikkat çeken 78`liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can ise; “Halkın görüşlerini göz önüne alıp bir yol haritası çıkaralım kararına varıyorlar. Bir komisyon üzerinden halkın görüşlerini alabiliriz diyorlar. Ve bu komisyonun oluşabilmesi için komisyona katılabilecek insanlar arıyorlar. MHP bunu kabul etmiyor. BDP bir dosya ile meclise geliyor. Bu süreç sonrasında 63 kişilik akil insalar grubu kuruluyor. Sürecin nasıl götürülebileceği ile ilgili görüş alışverişinde bulundular. 2,5 ay süre içerisinde devletin hemen hemen bütün imkanları tanındı. 2,5 ay Türkiye`deki 81 ilde kürt meselesi ve demokrasi meselesi tartışıldı. Ve sonuçta bir ropar çıktı ortaya. Yani her bölge raporlarını hazırladı. Bu başbakana sunuldu. Başbakan ise `Çıkan raporlardan ortak bir rapor çıkaracağız. Bu ortak raporu taraflarla da görüşeceğiz. Ve ortaya çıkan yol haritası doğrultusunda yürüyeceğiz` dedi. Raporlarda bu çerçevede sunuldu kendisine. Ama başbakan sunulan raporları görmemezlikten geldi. Böyle bir tutuma girdi. Bunun üzerine akil insanlara kendim çağrı yaptım. Madem başbakan bu raporları halka açıklamıyor. Halka bu raporların açıklanması gerekiyor. Raporlarımıza sahip çıkalım ve bu raporları kamuoyuna açıklayalım dedim. Akil insanlardan çok sınırlı bir destek geldi. Ama netice olarak bu raporları bütün boyutlarıyla kamuoyuna biz açıkladık. Ortaya çıkan görüşlerin kabul edilmesi gerekir” diye konuştu.
Roboski katliamının ayrıntıları konuşuldu
Uludere`deki Roboski katliamı olayının ayrıntılarını katılımcılara aktaran Ferhat Encü; “28 Aralık 2011 yılında Roboski de egemen devlet zihniyeti, katliamcı zihniyetin yüzyıllardır Kürt halkına uyguladığı hala daha uygulamaya devam ettiği bir katliam gerçekleşti. Bu katliamda 34 insan hayatını kaybetti. Diyelimki bu olayda bir yanlışlık oldu ama 45 dakika süren bir bombardıman gerçekleşiyor. Bu gurubun önünü kesen askerlerin bu yanlışlığı düzeltme ihtimali olmaz mıydı? Bu yanlışlıktan dönülebilinirdi. Ama ne yazık ki, yüzyıllardır Kürk halkına yapılanlar Roboski de yine sergilendi. Olay yerinde yaralılarla uğraşan aileler, üzerinden uçan helikopterin aşağıya indirilip yaralıları hastaneye götürmesi için yardım bekliyorlardı. Bunu da yapmadılar. Cenazeleri biz köye getirmek için katır sırtında ve traktörlerin romörkörlerinde taşıdık. Ama ne yazık ki, olay yerine yardıma gelen ambulanslar bizzat askeriye tarafından durduruldu. Sonuçta 34 insan hayatını kaybetti ve başbakan iki gün sonra bu konuda konuşabildi. Ve Başbakan göstermiş olduğu hassasiyetten dolayı Genel Kurmayına teşekkür etti. Yani güzel bir operasyon gerçekleştirmiş ve bundan dolayı da teşekkür ediyor” şeklinde konuştu.
“Birbirimizin acılarını paylaşamıyorsak, bir arada olmanın anlamı olmaz”
Roboski katliamının emrini veren bir siyasi irade olduğunu ve bu siyasi iradenin başında da başbakanın olduğunu söyleyen Encü; bundan kaynaklı da katliamın faillerinin ortaya çıkarılmadığına dikkat çekerek şu şekilde konuştu: “Biz, iki halk olarak eğer birbirimizin acısını paylaşamıyorsak, birbirimizin acılarını ortaklaştıramıyorsak, bir arada olmanın anlamı olmaz diye düşünüyorum. Ama eğer gerçekten acılarımızı, sevinçlerimizi ortaklaştırıp yıllardan beri bu topraklar üzerinde birlik ve beraberlik içerisinde yaşayabiliyorsak, kendimizden farklı olan insanları da tanımak gerektiğini düşünüyorum. AKP hükümeti, katliamı karşısında katliamı nasıl örtebilirim, bu katliamı nasıl meşrulaştırabilirim politikasını izledi. Herkes onların sivil olduklarını bildikleri halde, onları terörist ilan etmiş bizzat İçişleri Bakanı o dönem `Eğer ölmeselerdi, yargılanacaklardı. Başkalarının piyonudur onlar` deyip oradaki 34 insanın ölümünü hiçe saymıştır. Resmen insan kalıbından çıkarak vicdanını kurutarak bu cümleleri sarfediyor. Devlet 2-3 hafta sonra bu ailelerin sesini nasıl kısabilirim düşüncesi içerisinde her zaman yaptığı gibi canlarımızı para ile satın almaya çalıştı. Ama bu sefer böyle yapamayacaksınız. Biz bu şekilde yürümesine izin vermeyeceğiz deyip bir mücadeleye girdik. Şu anda yürüttüğümüz mücadelede eylemlerde bulunduk. Siyasi partilerin genel başkanlarıyla görüştük. Bu işin sonuçlanması için katillerin yargı karşısında hesap vermesi için elimizden gelen bütün çabayı gösterdik. Ama ne yazık ki, geldiğimiz aşamada daha bir adım bile atmış değiliz. Kamuoyunda bir duyarlılık sağlamış olsakta, egemen zihniyetin ve katliamcı zihniyetin hesap vermesi için en ufak bile bir adım dahi yürümüş değilliz. Çünkü yürütülmedik. Bizzat bu katliamın emrini veren bir siyasi irade vardır. Bu siyasi iradenin başında da başbakan vardır. Ve bundan kaynaklı da bu katliam ortaya çıkarılmıyor. Çünkü, bunun emrini veren bu katliamdan haberi olan başbakandır.”
“Komployu kuranların açığa çıkmasını istiyorum”
16 yıl önce Mısır Çarşısı`nda yaşanan patlama sonrasında gözaltına alınan Pınar Selek vakasını hukuki açıdan katılımcılara aktaran Pınar Selek`in kardeşi Avukat Seyda Selek; “Benim hukukçu olmaya karar vermem ablamın davası yüzünden oldu. Bir yandan Hukuk Fakültesi`nde eğitimime devam ederken, diğer yandan da ablamın davasıyla stajımı yapmış oldum. Bu dava ile birlikte aslında Türkiye`de hukuka aykırılıkların çeşitliliğini görme imkanım oldu. Hala daha görmeye devam ediyorum. Çünkü dava bitmedi. 16. yıla girdik ve hala dava devam ediyor. Ve skandallara yeni skandallar ekleniyor. Daha nelerle karşılaşacağımızı açıkçası bilmiyoruz. Bu dava, hukuka aykırılıkların çeşitliliği açısından örnek bir dava diyebiliriz. Ve aynı zamanda Türkiye`deki özellikle Kürt meselesi konusunda savaştan nemalanan bir mekanizmanın ortaya çıkartılması açısından da bu dava örnek bir davadır. Çünkü, Pınar 97 senesinin başlarında Kürt meselesi ile ilgili araştırma yapmaya başladığı zaman hedef alınmış aslında. Bu Türkiye`de nasıl barışabilirizin sorusunu aslında soruyordu ve bu konuda muhataplarıyla görüşmeye başlamıştı. Tabi ki bu araştırmaları döneminde gözaltına alındı. Pınar, aslında Mısır Çarşısı`yla ilgili gözaltına alınmadı. Bu yaptığı araştırmalar sırasında gözaltına alındı. Pınar`a bazı isimler soruldu. Pınar, bu isimleri vermediği için çok çok ağır işkencelere maruz kaldı. Davanın açılabilmesi için ortada bir suçun olması gerekiyor. Olaya baktığımızda raporlar bombaya dair tek bir bulgu olmadığını söylüyor. Hatta bomba uzmanı olay yerinde inceleme yaparak mahkemede ifade de bulunuyor. Mahkemede kesinlikle bombaya dair bir bulgu yok diyor. Hatta gaz kaçağı olduğunu biz belirledik diyorlar. Adli tıp raporları ise `Ölen ve yaralananların üzerlerinde bulunan parçaların hiç birinde bombaya dair tek bir bulgu yoktur` diyor. Bu dava uzadıkça yeni yeni skandallar ekleniyor. Bana hep adalet yerine gelecek mi? diye soruyorlar. Benim bu dava ile ilgili bir adalet talebim yok. Tabi Pınar`ın beraat etmesini istiyorum. Bu komployu kuran komplocuların açığa çıkmasını istiyorum. Ve yeni mağduriyetler olmasın istiyorum” dedi. Yapılan konuşmaların ardından panel katılımcıların sorduğu sorulara cevap verilmesiyle sona erdi.