25 Kasım özel: Kadın hakları, insan haklarının gölgesinde kaldı

Senelerdir Kepez Özgür Kadın Dayanışması ile kadın hakları çerçevesinde mücadele veren Eğitimci Filiz Arçukoğlu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’nün 18. yüzyıldan bu yana tarihsel gelişimini anlatarak, “Ne yazık ki dünyada insan hakları ile kadın haklarının gelişimi aynı zaman diliminde gerçekleşmemiştir” dedi.

2103

Sivil İnisiyatif, Kadın İnsan Hakları Eğitimcisi Filiz Arçukoğlu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’nün anlam ve önemine binaen bir açıklamada bulundu. Kadına şiddetin; sağlık, hukuk, eğitim, ekonomik kamusal ve her şeyin üstünde bir insan hakları ihlali olduğunu ifade eden Arçukoğlu, aynı zamanda dünyanın en yaygın ama en az tanımlanan, gizlenen ve gözlerden uzakta tutulmak istenen, evrensel bir problem olduğunu ekledi.

Arçukoğlu; ülkemizde ‘İstanbul Sözleşmesi’ olarak bilinen ‘Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nde kadına şiddetin, “İster kamusal, ister özel alanda, kadınlara yalnızca kadın oldukları için uygulanan veya kadınları etkileyen cinsiyete dayalı ayrımcılık ile kadın hakları ihlaline yol açan, Kadınların; fiziksel, psikolojik, cinsel psikolojik ve ekonomik açıdan zarar görmesi veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel olan hareketler, tehdit, baskı ya da özgürlüğün keyfi engellenmesini de içeren fiziksel, psikolojik, cinsel, sözlü ve ekonomik her tür tutum ve davranıştır” şeklinde tanımlandığını aktardı.

“Dünyada insan hakları ile kadın haklarının gelişimi aynı zaman diliminde gerçekleşmemiştir”

Dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınların hak mücadelesinin uzun senelerdir devam ettiğini ifade eden Arçukoğlu, ”Emek ve bilgi ile güç değil sadece doğuştan var olan eşit hak talepleri ile örülen mücadele ağları günümüze kadar acı kayıplar verse de asla vazgeçilmemiş, haklıyız haklarımız var diyerek devam ettiğini görmekteyiz. Evrensel boyutta süren bu hak mücadeleleri tarihte şöyle bir göz atarsak, 18. yüzyılda Fransız Devrimi’nin ardından ilan edilen 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin savunucuları dahi kadınların hak taleplerini ve başkaldırışlarını ne yazık ki kabul edememiş ve bu süreç Kadın Hakları Bildirgesi’ne önderlik yapan Olympe de Gouges’un 3 Kasım 1793’de giyotinle idamına kadar gitmiştir. Ne yazık ki dünyada insan hakları ile kadın haklarının gelişimi aynı zaman diliminde gerçekleşmemiştir. Esasen insan haklarını güvence altına alacak hukuki metinlerin tarihi bin yedi yüzlerin sonlarına dayanmaktadır. Kadın haklarıyla ilgili düzenlemeler ise yüzyıllar sonra hayat bulabilmiştir…” dedi.

Kadın mücadelesinin tohumları

Tarihten örneklerle kadın mücadelesini anlatmaya devam eden Arçuoğlu, “Yine; Dominik’te 31 yıl boyunca Dominik Cumhuriyeti’ni yönetmiş bir diktatör olan Trujillo hükümeti Rafel Trujillo yönetiminde 30 yıl süren bir diktatörlük ve canları pahasına mücadele veren 3 kız kardeş: Mirabel Kardeşler… 25 Kasım 1960’ta karşı çıktıkları Diktatör taraftarlarınca tecavüz edilip vahşice öldürtülen ve bir araba kazası süsü verilerek kayda geçen eşitlik ve hak savunucuları kardeşlerden Patria, ‘Çocuklarımızın bu zalim ve yoz sistemde yetiştirilmesine izin vermeyeceğiz, bunun için ne yapılması gerekiyorsa yapacağız. Ben kendi adıma her şeyi yapmaya hazırım, gerekirse hayatımı vermeye’ derken bunu mücadelesine olan bağlılığıyla şu anki mücadelede yerini başka kadınlara bırakmışlardır. Mirabel Kardeşler’in anısını yaşatmak adına 25 Kasım, ölümlerinden yıllar sonra, 1981 yılında Kolombiya’nın Bogoto şehrinde gerçekleşen Latin Amerikalı ve Karayipli Kadınlar Kongresinde ‘Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ olarak ilan edildi. Kongrede bir araya gelen kadınlar ilan ettikleri günle, Mirabel Kardeşler’in başına gelenlerin aslında sadece onlarla sınırlı olmadığını bilerek bir mücadelenin de tohumlarını atmış oldu.” şeklinde konuştu.

“Kadın cinayetleri konusunda resmi verilere ulaşmak zor”

1981’den beri tüm dünyada ‘Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’ olarak anılan 25 Kasım’ı anlatan Arçukoğlu, “Ülkemizde de kadınların yaşadıkları her tür şiddeti bertaraf etmek için, eylemler, yürüyüşler yaparak sokağa çıktıkları bir gün… Kadına yönelik şiddet insan hakkı ihlalidir eşit olmayan güç ilişkisinden kaynaklanan toplumsal bir sorundur. Her yaş grubunda, her etnik kökende, ırkta ve her sosyoekonomik düzeyde kadına şiddet olgusuyla karşılaşılmaktadır. Fiziksel, sözel, cinsel, psikolojik ve ekonomik olarak sınıflandırılabilen birçok şiddet tanımı, kadınları hem fiziksel hem de ruhsal olarak etkilemeye devam etmektedir. Toplumsal algılar, şiddeti artırmada veya azaltmakta son derece önem arz etmektedir. Normalleştirilen, ‘meşrulaştırılan’ kadına şiddet tutumları, nesiller boyunca aktarılan kadın tanımı, çocukları, aileyi ve tüm toplumu derinden etkilemektedir. Hemen her gün en az bir kadının öldürüldüğü, üçüncü sayfa haberi olarak gündemden hızla düştüğü Türkiye’de kadın cinayetleri konusundaki resmi verilere ulaşmak da maalesef bir o kadar zor. Kurumların şeffaf olmayan bu tutumu nedeniyle bağımsız medya kuruluşları ve sivil toplum örgütlerince takip edilen kadın cinayetlerine yönelik detaylı veri çalışmalarının, bu alanda çözüm üretme ve politika oluşturmaya katkısı yadsınamaz.” dedi.

Son 10 yıllık kadın cinayeti verileri

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun (KCDP) verileri ışığında 10 yıllık kadın cinayetleri bilançosunu ileten Arçuoğlu şu ifadeleri kaydetti: “Platform verilerine göre, 2013 yılında 237, 2014’te 294, 2015’te 303, 2016’da 328, 2017’de 409, 2018’de 440, 2019’da 474 kadın erkekler tarafından öldürüldü. KCDP, 2020 yılından itibaren raporlarında kadın cinayetlerinin yanı sıra şüpheli kadın ölümü verilerine de yer verdi. Böylece, 2020 yılında 300 kadın cinayeti, 171 şüpheli kadın ölümü, 2021’de 280 kadın cinayeti, 217 şüpheli kadın ölümü, 2022’de ise 334 kadın cinayeti, 245 şüpheli kadın ölümü yaşandı. 2023’ün ilk dokuz ayında 234 kadın öldürüldü. Öldürülen kadınların 123’ü ateşli silahlarla yaşamını yitirirken 149 kadın ise evinde katlediliyor.”

Kullanılan dilin önemi

Kadın cinayetlerinin, kadına yönelik şiddetin son ve görünür hali denilebileceğini belirten Arçukoğlu, “Maalesef, kadınları korumakla görevli devletin ya da erkin kullandığı dil çok önemli. Hükümetin resmi olmasa bile gayri resmi olarak kullandığı dil, kadına yönelik şiddeti artırdığı gibi uygulanmayan yasalar ve iyi hal indirimleri diyerek bildiğimiz ve mağdurun değil suçlunun yanında olma hali bir şekilde kadın cinayetleri sayısını da artırıyor.” dedi.

“Bizim adımıza kimse konuşamaz”

Mevcut yasaların yeterli olmadığının altını çizen Arçukoğlu, “Zihniyetin varlığı, sözel olan yasalar yani gelenekler ve kültürün kadın üzerinde hala saçı uzun aklı kısa algısı ve din üzerinden bir toplumsal değişim sağlama arzusu çok daha yaygın ve güçlü şekilde devam ederken bizlerin Laik Cumhuriyet kazanımlarına sıkı sıkı sarılarak evrensel olan hak mücadelemizi birlikteliklere taşıyarak devam ettirip bu sorunun yine toplumun diğer yarısı ile birlikte çözeceğimizi de açıkça göstermektedir… Ülkemizde İstanbul sözleşmesinden çekilmesi, eğitimin dinselleştirilerek tartışmaya açılması yaşatılırken eğitimde, ekonomi alanı- sermaye, siyasette, toplumsal ve kamusal alanda var olan hakların eşit şekilde ve insana yakışır şekilde sağlanması da Devlete yüklenen görevler arasında olsa da Kadına karşı şiddetin var olduğu gerçeğinden yola çıkarak Evrensel boyutta mücadelemiz devam ederken ve yaşadığımız coğrafyanın gerçeği olan ve sözlü yasaların daha çok hâkim olduğu ve hatta yazılı kanun haline getirilmeye çalışıldığı bir dönemde eğitimle farkındalığı artırabilecek her tür çalışmaların ve toplumun her kesiminden eğitimcilerin, akademisyenlerin, sanatçıların, kurumsal yapıların desteği, her bireyin insan olarak doğuştan var olan haklara sahip çıkmak koruma, ölüm ve acılara son vermek adına hepimize özellikle biz kadınlara ayrı ayrı sorumluluklar yüklemektedir. Söylem veya slogan haline gelen ‘Haklarınız var, siz her hakka layıksınız, kadın insandır’ sözlerinin samimiyetini sorguluyor ve izliyoruz. Haksızlığa uğrayan ve yıllarca mücadelesini yapan bizler diyoruz ki: ‘Bizim adımıza kimse konuşamaz.’ Saçımız uzun, saçımız kısa ama aklımızla bilgimizle birlikteliğimizle bu hak mücadelesini kazanarak dünyaya barışı getireceğiz.” ifadelerini kullandı.

Kepez Özgür Kadın Dayanışmasının faaliyetleri

Geleceğin çocuklarımız için daha da aydınlık olacağına inandığını anlatan Arçukoğlu, “Kepez Özgür Kadın Dayanışma, Kepezde faaliyetlerine devam eden ve Kadın, Çocuk ve Doğa yaşam hakları mücadelesinde söyleyecek sözümüz var diyen kadınlardan oluşan bir dayanışma grubu…2 yıldır faaliyetlerine devam ediyor… Çanakkale Kepez alanları içerisinde birlikteliğe ve dayanışmayı ilke edinerek Diğer yaşam hakkı savunucuları ve Sivil oluşumlarla birlikte hareket ederek evrensel boyuta hak temelli mücadele eylem ve projeleri ile çalışmalarını sürdürüyor. Grup içerisinde farklı hak temelli dernek ve siyasi partilere üye de olarak alanda aktif gönüllü görev alan kadınlar, farkındalığı, hak temelli eğitimleri yaygınlaştırmaya çalışıyor.” şeklinde konuştu.

(Sevi Gözay Uğurlu)

Paylaş