23 Mayıs grevi ve bozulan dengeler...

23 Mayıs kamu çalışanları eylemi ve düzenin uygulamalarından mağdur olan çeşitli kesimlerin vermiş olduğu destek ile ortaya çıkan tablo bazılarının psikolojisini fena halde bozdu.
Ruh halleri dahil olmak üzere ciddi bir travma içersine girenler öylesine mantıksızlıklar yapmaya başladılar ki anlatılması zor.

599
Ben biraz olsun anlatmaya çalışayım.
 
Uludere’de yaşanan katliam sonrasında  birbirlerine girdiler.
AKP’nin Genel Başkan Yardımcısı, İçişleri Bakanı’nın almış olduğu tutumu bu AKP’nin  tavrı olmadığını söyleyecek kadar ileri gitti.
 
Ya Başbakan’ın söylediklerine ne diyelim…
Halkın mücadelesi işte böyle bir şeydir.
Kaddafilerin, Mübareklerin  sonları gözlerinin önüne gelince böyle oluyor herhalde insan.
 
Önce her zaman olduğu gibi gazeteciler hakkında hakaretlerde bulunuldu.
Terörist nitelenmesi ile başlayan, ırz düşmanları olarak suçlanan bu ağır ithamlar en sonunda “tasmalı köpekler” hakaretine kadar vardı.
 
Bu kelimenin tam anlamıyla bir nefret kültürüdür.
Buna en güzel cevabı basın Konseyi verdi ; “Üslubu beyan, aynı ile insandır.”
İnsanın  psikolojisi bozulmaya görsün; ne söylediğini kendisi de bilmez.
 
“Sezeryan yaptırmayın kürtaj cinayettir”gibi sözler  ile tıp alanındaki konular için ahkam kesip, bir taş ile iki kuş vurmanın yolu açılmaya çalışıldı.
 
Uludere’de yaşanan katliam ile ilgili aldıkları tavır ile teşhir olan hükümet, bir yandan gündemi değiştirerek diğer yandan da muhafazakar yaşam tarzının dayatılmasının adımlarını bir arada atmaya çalışıyor.
 
4+4+4 eğitim yasası ile dindar gençlik yetiştirmek için adımlarını atanlar, bir yandan da her fırsatta kendi gericiliklerinin dayatmalarını gündeme taşıyorlar.
 
Gençlik kamplarındaki kız ve erkek öğrencileri ayırarak varmak istedikleri yolun sonu gözler önündedir.
 
Artık şunu çok net olarak söyleyebiliriz.
AKP hükümeti göstermelik dahi olsa savunduğu özgürlük ve demokrasi uygulamalarını bundan böyle ağzına dahi almayacaktır.
 
Bu gelişmenin siyasal hayatta AKP’nin yarattığı dengeler açısından yeni sonuçlarını önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Geneldeki bu gelişmelerin yereldeki yansımaları da elbette bu paraleldedir.
 
Muharrem İnce’nin Çanakkale’deki eleştirileri AKP’nin Çanakkale’deki dengesini öyle bir bozdu ki;kafalarına bir şey düşmüşçesine birden Çanakkale Belediyesi’nde sürmekte olan su soruşturmasını hatırlayarak bunun üzerinden nemalanmanın  adımını attılar.
Bunu yaparken de çarşafa dolandılar.
 
Yargıyı etkilemekle suçladıkları Ülgür Gökhan için, yaptıkları eleştirinin dayanağında, bizzat kendileri sürmekte olan bir dava hakkında yorumda bulunarak yeni bir siyasal gafa imza attılar.
 
Devam eden soruşturmayı “yolsuzluk” olarak niteleyerek “bunun sorumlusu olarak da Ülgür Gökhan ve partisi CHP’dir” demek soruşturmayı etkilemek değil de nedir?
 
Evet halkımız AKP’nin dengesini bozmuştur.
CHP de bu süreçte daha etkin bir rol alırsa; siyasal dengeler farklı bir noktada oluşabilir.
AKP’nin bugüne kadar susup şimdi gündeme taşıdığı siyasal nemalanma noktasındaki girişimini boşa çıkarmak CHP örgütünün görevidir.
 
Bugüne kadar gündeme getirilmeyip şimdi konusu yapılan bu olayın bir de şu yönü hakkında bir açıklama yapsa AKP çok iyi olur!
İddia edilen yolsuzluk olayının öbür yüzünde kimler var?
Kimler, hangi düzeydeki meblağlar için su borçlarını sildirmek konusunda iletişimlerde bulunmuşlardır?
Kamuoyu bunu da merak etmektedir.
 
Gelelim Başbakan’ın gazetecileri “tasmalı köpekler “olarak suçlamasına; bu bir nefret söylemidir ve suçtur. Kendisini desteklemeyen gazetecileri her fırsatta karalayan ötekileştiren bu anlayış Çanakkale’de de  bazılarına referans olmuştur.
 
Göreve geldiğinden beri Çanakkale Basını’nı bölmeye çalışan, bu anlamda kendi yandaş basınını oluşturmak için uğraşan  Rektör Sedat Laçiner şimdi kahvaltı sofralarında resmen ötekileştirme politikasını hayata geçirmektedir. Önce kendisine “iyi kahvaltılar”dileklerimi iletirim.
 
Kendisini eleştirdiği için veya yaptığı işlere karşı çıktığı için gazetecileri ötekileştiren bir anlayış temsil ettiği kurumsal kimlik ve tarafsızlık ilkesi ile çelişir.
 
Ben şahsım adına kendisinden bu tarafsızlığı beklemiyorum.
 
Kendisini, vefat eden gazeteci arkadaşım Mustafa Sezek’in yaşadıkları ile hatırlayan bir kişi olarak bu konudaki duygularım çok farklı.
 
Basındaki arkadaşlarımın da bu konuyu objektif olarak değerlendirmelerini meslektaşlarını ötekileştiren bir anlayış karşısında nasıl bir tavır alınması gerektiğini düşünmelerini öneririm.
Paylaş