Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

YaSaKlı Seçim Resitali!...

2584
Köhnemiş, çoktan tedavülden kalkması gereken bir anayasa, seçim ve siyasi partiler yasaları ile girilen 12 Haziran seçimleri sonuçlandı.
 
Ancak daha sonuçlar resmi gazetede yayınlanmadan seçimlerin meşruiyeti tartışılır oldu. Önce Yüksek Seçim Kurulu kararları, sonra yargının seçimleri kazanan tutuklu milletvekilleri ile ilgili verdiği kararlar tartışmaların merkezinde yer aldı.
 
YSK’nın seçim öncesi bağımsız milletvekili adaylarına uyguladığı vetolar, seçim sonrası Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin iptal edilerek, yerine AKP’li bir vekilin “atanması” tartışmaların ilk ayağını oluşturdu. Yargının tutuklu milletvekilleri ile ilgili kararı ise zincirin ikinci halkası ya da tartışmaların ikinci önemli ayağını oluşturdu.
 
Gerek YSK kararları, gerekse yargı kararları, önce hukukçuları ikiye böldü. Gerisini söylemeye, yazmaya gerek yok…
 
Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blok’unun adaylarına uygulanan vetolar, seçim sürecinde uygulanan baskılar ve seçim sonrası yaşanan gelişmelerle ilgili şunlar söylenebilir:
Savaş konsepti devam ediyor…
Savaştan nemalanan baronlar, imhacı ve asimilasyoncu odaklar, Kürt halkının varlığını ve iradesini yok sayıp, teslim almak isteyenler, fitili ateşlemekten çekinmiyorlar.
Dahası, Kürt halkının, Kürt emekçilerinin Türkiyeli diğer emekçilerle, emek örgütleri ile, sosyalistlerle, aydınlarla buluşmasından, hareketin kitle tabanının genişlemesinden, gerçek bir güç ve iktidar seçeneği yaratmalarından, tedirgin olmuşa benziyorlar.
Barıştan, demokrasiden, özgürlüklerin gerçekleşmesinden korkuyorlar.
Yargıçlar ise yasa-hukuk, hukuk-demokrasi ilişkisini, bağlantısını kopararak ve yalnızca mevcut yasaların, dar ve sığ yorumları ile karar veriyorlar.
 
Bu nedenledir ki; evrensel hukuk, temel insan hakları, demokratik değerler, millet iradesi gibi kavramlar üzerinden bakılınca yargıçların verdiği son kararlar (milletvekillerinin tutukluluğunun devamına yönelik kararlar) tartışmalı hale geliyor.
 
Bu bölüme ilişkin şunu da hatırlayalım; YSK’nın geçmiş seçimlerdeki kararları ile bugün verdiği özellikle Hatip Dicle kararı çelişmektedir. Başka örneklerde sıralanabilir…
 
Oysa sistemin tüm geleneksel parti ve kurumları, seçimleri, ülke ve toplum sorunlarının çözümünün temel araçlarının en baş sırasına koyarak, millet iradesine övgüler dizerler. Son yaşanan gelişmeler ve ortaya çıkan tablo bu söylemin, bu övgülerin, nasıl bir ikiyüzlülük ve aldatmaca olduğunu da açığa çıkarması bakımından, ibret verici derslerle doludur. Daha başından itibaren, çözümün değil, hadi iyimser bir ifade kullanalım, çözümsüzlüğün işaretleri de daha belirgin olarak uç vermeye başlamıştır.
Sistemin, başbakanın en çok sevdiği tanımlama ile statükonun, anayasal ve yasal mevzuatlarından “istikrar” adına nemalananların, istikrarı yalnızca yönetim erkinin sağlamlaştırılması ve hatta “ kendi statükolarını yaratmanın” bir aracı olarak gördükleri, bir kez daha ve yeniden gözlemlenmiştir.
AKP yetkilisi Hüseyin Çelik’in gelişmeler karşısında söylediği “Memleketin ağzının tadını kaçırmamayı esas almalıyız.” yollu sözleri, söylediklerimizin ve iddialarımızın küçük bir kanıtıdır.
 
“İtiraz etmeyin!”, “Sesinizi çıkarmayın!”, “Adalet aramayın!”, “Aksi halde memleketin ağzının tadı kaçar.” demek istiyor Hüseyin Çelik. Memleketin ağzının tadından kastedilen ise Hüseyin Bey ve AKP’nin ağzının tadıdır.
 
Savaş konsepti savunucuları, savaş baronları, statükonun şoven egemenleri, barış, demokrasi ve özgürlükleri yok etmek isteyenler, amaçlarınıza, hedeflerinize ulaşamayacaksınız. Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blok’u etrafında; barış isteyen, eşitlik ve adalet isteyen, ulusal kimliklerini özgürce ifade etmek isteyen, emeğinin hakkını isteyen, kısaca yeni demokratik bir anayasal sistem ve yeni bir Türkiye inşa etmek isteyen; halkçı, devrimci, değiştirip dönüştürme yeteneğine ve potansiyeline sahip bir güç birikiyor ve örgütleniyor.
 
Geleceği belirleyecek ve şekillendirecek güç buradadır ve tarih buradan yazılacaktır.