Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Üniversite ve üniversitelilik bilinci…

2302
Ülke genelinde ve ilimizde yaşanan 6 Kasım YÖK protestoları; başka şeylerin yanı sıra toplumun üniversite ve üniversitelilik bilincini tartışmanın gereğini ortaya koymaktadır.
Çünkü, YÖK ve üniversitede yaşanan sorunların nedenlerinden birisi, belki başlıcalarından birisi, üniversite bilinci; ‘üniversitelilik bilinci’ ile doğrudan ilişkili görünmektedir.
Bugün Türkiye’deki üniversitelerin dünyanın ilk beş yüz üniversitesi arasına girememesinin toplumun ve bizatihi üniversitelerimizin, ‘üniversite ve üniversitelilik bilinci’nin düzeyi ile ilişkisi yok mudur?
Örneğin ÇOMÜ veya başka bir üniversitede yaşanan protesto eyleminin bir benzeri dünyanın adı geçen bu ilk baş yüz üniversitesinden birinde yaşansa nasıl karşılanırdı. Söz konusu üniversitelerin dekanları, rektörleri öğrencilere karşı nasıl bir tavır takınırlardı?
Ve yine örneğin, ÇOMÜ Eğitim Fakültesi sayın Dekanı protestocu öğrencileri ve YÖK’ü savunan öğrencileri bir tartışma zeminine çekemez miydi?
Üniversitenin konferans salonları ne işe yarıyor?
Böylesi bir tartışmanın yaratılması, yapılması öğrenciler ve üniversitenin toplum tarafından daha pozitif algılanmasına katkı yapmaz mı?
Bir toplumda; tartışma kültürünün gelişmesine, farklı ve karşı görüşlere hoşgörü ile bakılmasına, sosyal hayatın ve günlük ilişkilerin demokratikleşmesine katkı yapması gereken kurumların başında üniversitelerin olması gerekmez mi?
Ekranlardan izlenen görüntüler; bağırıp-çağıran, asıp-kesen bir üniversite yöneticisinin topluma sunduğu prototip, bilim insanlarına ve üniversitelere olan güveni nasıl etkiler?
Kaldı ki, YÖK tartışmaları bu ülkenin en temel ve sürekli tartışma konularından biridir. Öğrencilerin bu tartışmaların dışında kalmasını beklemek hangi bilimsel (!) anlayışın ürünü olabilir?
Üniversiteler, bu tartışmaları ve hatta yapılan protesto eylemlerini yasaklamak yerine; tartışmaları demokratik bir düzlemde genişletip/derinleştirerek, yönlendiren, sonuçlar çıkaran, çıkardığı sonuçları toplumla paylaşan kurumlar olmalıdır.
Böylesi bir tutum, toplumun üniversite bilincini geliştireceği gibi sosyal hayatın demokratikleşmesine ve giderek yükselen şiddet kültürünün tasfiyesine etki yapacaktır.
Toplumun üniversite bilincinin gelişiminin temel kaynaklarından birisi de doğrudan üniversitelerin kendisidir. Üniversitelerin topluma sunduğu örnek, tuttuğu pozisyon bu bilincin gelişmesini ve kalıcılaşmasını sağlayarak, bir kültürel değer olarak şekillenmesini etkileyecektir.
Ve aynı zamanda, üniversitenin çağdaş ve demokratik yapılanmasının olumlu bir çizgiye oturmasına da önemli katkılar sağlayacaktır.
Çünkü; bir üniversitenin kalite ve düzeyi, yalnızca fiziki donanımı, teknolojiyi kullanma düzeyi ve hatta öğretim üyelerinin akademik kariyer ve unvanlarının toplamından daha fazla bir anlam içermektedir.
Tüm bu söylenenlerin yanı sıra bir üniversitenin niteliğinin düzeyi, üniversitenin ulaştığı ‘üniversitelilik düzeyi’ ile de ilgilidir.
Üniversitenin ulaştığı ‘üniversitelik bilinci’ toplumun kazandığı ‘üniversite bilinci’nin de belirleyenlerinden başlıcasıdır.
Ancak toplumun ‘üniversite bilinci’ üniversiteleri kuşatan bir kültürel norm düzeyine, bir iklime dönüştüğü ölçüde üniversitelerimizin düzeyi yükselecektir.
Yani toplumun ‘üniversite bilinci’ ile, üniversitelerin ‘üniversitelilik bilinci’ birbirini etkileyen, besleyen ve geliştiren bir olgunun iç içe geçmiş iki yönünü oluşturmaktadır.
Bilincin özü, hukuka ve insan haklarına saygı, anayasal hakların kullanımı, nesnellik ve objektiflik, sorunların bilimsel yönteme uygun tartışma ve araştırmaların gerçekleşmesi, hoşgörü ve farklılıkları anlama; tez, anti-tez üzerinden sağlıklı sentezlere ulaşma diye özetlenebilir.    
Bugün toplumun gereksinimlerinden birisi budur. Ve bu toplumsal gereksinim ve beklenti, üniversitelerimize bu yönü ile de sorumluluklar yüklemektedir.