Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Sözün bittiği yerdeyiz!...

İstanbul-Beşiktaş'taki terör saldırısından kısa bir süre sonra yine aynı yöntemlerle Kayseri'de bombalı araç patlatılarak kanlı bir terör eylemi gerçekleştirildi. Gencecik askerler, siviller yurttaşlar, halkın evlatları katledildi.

1325

 

 

Biz yurttaşlar olarak tereddütsüz, bu tür eylemleri kınıyoruz ve kınamalıyız. Ancak işin can yakıcı tarafı önlem alması, çözüm bulması gerekenler; kısacası hükümet edenler de kınıyor. Evet, kınasınlar ama yetmez, çözüm ve önlem… Beklenen budur. Onlar ise kaba bir hamasetle genelleyip toplayarak, yel değirmenlerine savaş açan Don Kişot gibi dört bir yanı düşman ilan edip vaziyetin içerisinden siyaseten güçlü çıkmanın peşinde görünüyorlar. Hükümet etmenin sorumluluğunun gereği kınamak değil; önlem almaktır, çözüm bulmaktır.

 

Bu tür terör eylemleri bütün niyetlerinden ve amaçlarından bağımsız olarak, kim tarafından işlenirse işlensin sadece katlettikleri ile sınırlı bir sonuca değil, demokratik kanalların sınırlanmasına, demokratik araçların kullanılmasına zarar verdikleri gibi baskı ve zorbalığı artırmanın basit bir aracı ve argümanı olarak da lanetlenmeyi hak ettiklerini söylemeliyiz. Her terör eylemini içenden bulunulan ve öncesinden bağımsız olmayan, genel politik atmosferden ve kültürden bağımsız olarak değerlendirdiğimizde doğru sonuçlara varamayız.

 

‘Milli seferberlik’ çağrıları yapıldığında kime ve neye karşı, kimlerle hangi araç ve yöntemlerle kullanılarak mücadele edileceği sınırlar bulanıklaştırıldığında; eline satırını alıp, sokağa çıkan ne idüğü belirsiz bir kimlik Fazıl Say konserini yasaklama cüretini gösterir, CHP Gençlik Kolları Başkanı (Kayseri) sokak ortasında darp edilir, HDP binaları yakılıp-yıkılır ve nihayetinde Üsküdar Belediyesi’ne ait bir araçtan hilafet çağrıları yapılır. Sokak ortasında yürüyen kadınlara yürüyüş yasağı getirilir kendini bilmez birileri tarafından… Bütün bu olup bitenler ve çok daha fazlasını yazabileceğimiz örnekler, demokratik bir düzen, demokratik bir anayasa ve hukuk adına, en olumsuz, en kötü ve hani neredeyse toplumların terörize edilmesinde, terör eylemleri kadar tehlikeli sonuçlara gebe olan eylem ve etkinlikler olarak değerlendirilmelidir.

 

Düşünebiliyor musunuz? Hüsnü Mahalli gibi bir gazeteci, sağlık durumu son derece elverişsiz bir yurttaş; uğraşılarak, gerekçe bulmak için saatlerce düşünülerek hukuksuz bir biçimde hapse atılıyor. İhlal üzerine ihlal… Hasta haklarından başlayarak, bu tutuklamada sayısız hak ihlalini sıralayabiliriz, bir hukuk devleti varsa eğer… İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin ve uluslararası sözleşmelerin bir kıymeti harbiyesinden söz edilebiliyorsa eğer bu ülkede!..

 

Duyduk ki, Hüsnü Mahalli için Sayın Kılıçdaroğlu partili avukatlara talimatlar vermiş… Sanki bu ülkede hukuk normları geçerliymiş gibi, sanki avukatın söyleyeceklerine, yasal gerekçelendirmelerine dikkat eden bir hukuk sistematiği, bir yargılama sistematiği varmış gibi… Hayırlı sabahlar Sayın Kılıçdaroğlu!

 

Sonuç olarak, her gün halkın evlatları zamansız ölümlerle bu dünyaya veda ediyorlar. Katliamlar, bitip tükenmiyor. Hükümet edenler, önlemler alması gerekenler kınamalarla ve kaba nutuklarla yetiniyor. Sorumluluğu üstlenen yok, utanma yok, arlanma yok, gencecik insanların arkasından ağıtlar yakılıyor. Yönetenler ise gazeteleri, televizyon kanallarını yasaklıyor, gazetecileri içeriye atıyor, hoşuna gitmeyen sesleri susturmaya çalışıyor. Neredeyse medyanın bir bölümünden şarlatanlar savcılara talimatlar yağdırıyor, “Hüsnü Mahalli’yi tutuklayın” gibi.

Söylenecek ne kaldı bilmiyorum. “Sözün bittiği yer” dedikleri tam da bu nokta olmalı…