ŞİMDİ OKULLU OLDUK... MU?
Okullar açıldı. Kıyafet, kırtasiye telaşının ardından, minikler ana-babalarının elini tutarak, daha büyükleri ise sevinçlerini taşıyarak, okulun yolunu tuttu. Emekli bir eğitimci, eğitim yöneticisi olarak yakından tanığım ki, öğretmenler de bu coşkuya ortak bir şekilde görevlerine başladılar. Bu yıl okulların açılıp açılmayacağı konusundaki belirsizliğin, Cumhurbaşkanı Erdoğan`ın talimatıyla giderilmesinden sonra, nihayet yüzyüze ders başı yapıldı. Cumhurbaşkanı`nın talimatıyla diyorum çünkü, acıdır ki, en büyük beklentilerimizin olduğu ve en uzun süre görev yapan bakanlardan biri olan Ziya Selçuk bile bakanlığı döneminde net bir inisiyatif alamadı. Gerçi en başta Covid-19 belası olmak üzere, zorlayan koşulların da bunda etkisi vardı, ama eğitimin diğer boyutları ile ilgili olarak da çok fazla bir katkı sunamadı kendisi. Aslında, uzun süredir istifa etmek istediği, ama buna izin verilmediği yazılıp çizilmekteydi. Bu halkın değil, kendisinin sorunu. Maalesef şunu yaptı, bu izi bıraktı, bu farklılığa imzasını attı da gitti diyecek bir durum yok; söylemleri ile umutlandırdı, boş yere bekledik, sessiz sedasız gitti. Olayın özeti bu işte.
Gelgelelim, okullar açılırken velilerin endişeleri sadece kıyafet ve kırtasiye ile sınırlı değildi. Covid-19 ve yeni mutasyonları ile gelinen durum ortada; geçtiğimiz yıla göre katbekat fazla hasta ve vefat sayısı durumun ne kadar vahim bir boyuta geldiğini yeterince anlatıyor. Gerekli önlemlerin alındığı söyleniyor. Olası vaka durumlarına göre okullara bir algoritma gönderilmiş. Olası vaka durumlarında ne yapılacağı, ne gibi önlemler alınacağı açıklanmış; ancak bu algoritmanın nasıl uygulanabilir olduğu konusunda ayrıca izaha ve kılavuza ihtiyaç duyulduğu ortada. Aslına bakarsanız, bana göre okullar en güvenilir ortamlardan biri. İnanın her idareci, her öğretmen olabildiğince özenli davranıyor. Bu konuda velilerin içinin rahat olması gerekir. Fakat velilerin de çocuklarının bu konuda bilinçlenmesi için destek vermesi şart. Olayı paranoya boyutuna getirmeden, herkes üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeli. Umarım, sorunsuz bir şekilde süreci tamamlayabiliriz. Ancak, söyleştiğim insanların tamamı, okulların bir süre açık kaldıktan sonra yeniden kapanacağına inanmakta. Çünkü sokaklar ve diğer ortamlar gidişat hakkında pek umut uyandırmıyor. Hala aşı karşıtı olanlar, karşıt olmasa da komplo teorileri yüzünden aşıdan kaçınanlar var. Hele sosyal medyada Prof., Dr. ünvanlı olup da aşı karşıtı propaganda yapanları görünce anlamlandırmakta zorlanıyorum. Bana kalırsa Sağlık Bakanlığı akademik unvan taşıyan bu kişilerden seçili temsilciler ile aşı önerisinde bulunan sağlıkçılar arasında bir münazara düzenleyerek, bunu da halka yayınlamalı. Böylece milletin kafasındaki soru işaretleri giderilmiş olur. Karşıtlar kazanırsa biz aşı olanlar tühler, vahlar ile ne zaman infilak edeceğimizi beklemeye koyuluruz. Aşıyı önerenler kazanırsa da aşı karşıtı propaganda yapanlara, göğsümüzü gere gere aşı karnemizi gösterir, ilk uçakla Avrupa turuna çıkarız. Elbet bu işin geyik muhabbeti tarafı. Ama okullar açılmışken, okulların açılmasına bağlı olarak, değişik sektörlerden pek çok kişi zincire dahil olmuşken, aşının ya da diğer önlemlerin gerekliliği konusunda hala kafalarda mevcut soru işaretlerinin bir an önce giderilmesi gerekmekte.
Tamam, ülkede her konuda, hep tek kişinin dediği oluyor ve bunu herkes biliyor; ama artık Sağlık ve Eğitim bakanlarının topu taca atmak yerine daha çok inisiyatif alarak, eğitim sürecinin gönül rahatlığı ile devam etmesini sağlayacak, net önlemleri içeren bir yol haritasını çizmeleri gerekiyor. Yoksa eğitimciler de dahil olmak üzere, milletin dilinde hep aynı terane dolaşmakta; okullar açılır ama en geç kasım ayı sonunda yine kapanır. Bunu boşa çıkarmak gerek. Kararlılık ve cesaret... Olması gerekenler bunlar...