Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

Sahne-i siyaset, sine-i millet!..

2063
   AKP hükümetini bir erken genel seçime zorlamak için, sine-i millet çağrıları yapılmaya başlandı.
   Uygulanmak istenen siyasi taktiği, artık hepimiz biliyoruz; CHP milletvekilleri topluca parlamentodan istifa ederek AKP’yi erken seçime zorlayacak.
   Bu çağrıyı (sine-i millet çağrısı) yapanlar, millet iradesinin kutsallığından ve öneminden söz etmekten de geri durmuyorlar…
   Halkı, daha doğrusu seçmeni de ikna ederlerse erken seçim mümkün olacak ve Cumhurbaşkanı’nı yeni parlamento seçmiş olacak.
   İşin bu yönünü hepimiz anladık. Bu siyasal taktik, yani sine-i millet başka problemler üretebilir!...
   Örneğin, AKP seçimden daha güçlenmiş olarak çıkabilir. Veya CHP dahil bir başka parti yüzde yirmi-yirmi beşlik bir oyla tek başına meclis çoğunluğunu sağlayarak, Cumhurbaşkanı seçecek duruma gelebilir. Parlamentoya tek bir parti girebilir.
   Bu seçim sisteminin doğuracağı çok sayıda formülasyondan söz edilebilir.
   Bir ölçüde ve kendi mantık kurgusu içinde içerisinde bu tartışmalar ve ortaya konulan siyasal taktikler doğal sayılabilir. Ancak doğal olmayan ve ‘kendi mantık bütünlüğüne’ uymayan bir konu var ki, ‘sine-i millet’, ‘millet iradesi’, ‘erken seçim’ diyenlerin bu konuyu açıklamaları gerekiyor. O konuda şudur; bugünkü seçim sistemi ve yüzde onluk barajlar, en başta ‘millet iradesi’nin gerçekleşmesinin önünde engeldir. ‘millet iradesi’ diye avaz avaz bağıranların, seçim yasası ve barajlardan söz etmemesi, ikiyüzlülük, siyasi pragmatizm değilse, nedir?
   2002 Genel Seçiminin de gösterdiği gibi, seçmen oylarının neredeyse yarısının parlamentoya yansımadığı ortada iken, ‘millet iradesi’ diye nutuk atmanın samimiyetine kim inanır !..
   Burjuva siyasetin; ‘genel oy hakkı’ ve ‘millet iradesi’ kavramları üzerinden, kendi iktidarını ve sınıf egemenliğini yenileyerek perçinlediği, hakli sahte umutların peşinden sürüklediği tarihsel bir gerçekliktir.
   Eğer, istenen biçimsel anlamda olsa bile, gerçek anlamda millet iradesinin tecellisi ise, seçim barajları kaldırılmalı ve siyasi partiler yasası değiştirilmelidir.
   Aksi halde, her yıl seçim yapılsa bile, gerçek anlamda ‘millet iradesi’, ‘seçmen iradesi adına bir sonuç çıkmaz.
   Verili yasal durum üzerinden oluşacak TBMM’nin seçeceği cumhurbaşkanının millet iradesinin çoğunluğunun temsili açısından, muhtemelen bugünden farklı bir anlamı olmayacaktır.
   Eğer, istenirse cumhurbaşkanlığı seçimine kadar, siyasi partiler ve seçim yasalarının değiştirecek süre vardır. Bu değişiklikten sonra yapılacak bir erken veya zamanında seçimin millet iradesi adına bir anlamı olabilir.
  Aksi halde ne söylenirse söylensin, sahne-i siyasetin ikiyüzlülüğünün, boş bir söylemi olacaktır ‘sine-i millet’ tartışmaları…
   Ancak, görünen odur ki; millet iradesinin yalnızca lafını edenler, milletin gerçek sorunlarını da tartışmak, niyetinde değiller. Şeriat-laiklik ekseni üzerinden yükselen bir seçim stratejisi ile güç toplamanın hesabını yapmaktadırlar. Halkın gerçek sorunlarını perdelemenin de bir aracı olarak kullanılan bir tartışma ve çatışma (!) ekseni emekçiler açısından bir bölünme tehlikesi içermektedir. Umuyoruz ki, bu tehlike gerçekleşmez.
   Sonuç olarak, cumhurbaşkanlığı seçim tarihi yaklaştıkça sahne-i siyasetin yeni argümanları ve gerilim unsurları ile şenleneceğinin ipuçlarını şimdiden görüyoruz.