Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

İşkence münferit olaylar mı?

2042
Engin, Ferhat, Serhat!..
Üç isim, üç insan, üç yurttaş…
Birincisi ölü, ikincisi felç, üçüncüsü komada…
Bu üç yurttaşı, öldüren, felç eden ve komaya sokanlar, güvenlik güçleri olduğu iddiası…
Yapılan işkence sonucu gerçekleşen, ölüm, felç ve koma durumu…
Adalet Bakanı, Engin’in ölümü için özür dilemiş… Şimdi konuyu başka bir açıdan ele alalım… Türkiye’de hükümetler, işkence konusunda esas olarak iki sav ileri sürerler/sürüyorlar…
Birincisi, işkence tekil olaylar (onlar ‘münferit’ diyor) olarak gerçekleşir, bazı görevlilerin yanlışları olarak değerlendirilmelidir. İkincisi; sistematik, genel bir yönetme politikası değildir.
Peki, gerçekler böyle midir? Hayat ve yaşanılan olaylar bu soruları doğruluyor mu?
Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) son raporuna göre, 1 Ocak 2008 ile 13 Ekim 2008 arasında gözaltında ve benzeri yerlerde gerçekleşen ölüm sayısı 31 olarak açıklanıyor…
Oysa, yaşanılan gerçekler, işkence ve kötü muamelenin bir yönetme ilişkisi ve politikası üzerinden şekillendiğini ve bir ‘yönetme kültürü’ olarak ortaya çıktığını göstermektedir…
Bırakınız karakolları, sokakları anımsayınız…
Linç girişimlerini anımsayınız…
Trabzon, Adapazarı, İstanbul’da yaşanılan olayları ve sonrasında linç girişimlerinin; ‘vatandaşın haklı ve güzel tepkileri’ diye değerlendiren yetkililerin açıklamalarını ve hükümetin derin sessizliğini anımsayınız…
1 Mayıs 2008’in İstanbul sokaklarını, basılan sendika ve parti merkezlerini hatırlayınız.
Atılan gaz bombalarını, savrulan copları ve tekmeleri anımsayınız … Tüm bunlar, hepimizin gözleri önünde gerçekleşmedi mi? Ve tüm bunlar; karakollarda, cezaevlerinde yaşanılan/yapılan işkence ve  kötü muamelenin yönetsel/moral dayanaklarını, zeminini oluşturmuyor mu?
İşkence ve işkencecileri cesaretlendirmiyor mu? Ve yine tüm bunlar, işkencenin bir yönetme kültürüne ve sistematiğine işaret etmiyor mu?
Yoksa, yıllara dayalı, tüm ülke genelinde gerçekleşen ve hiç gündemden düşmeyen işkence olaylarının ve mağdurların varlığı bir yönetme politikasının  dışında bir anlam mı taşıyor!..
Evet, bu topraklarda işkencenin, genel ve sistematik bir sorun olarak yaşandığının sayısız kanıtı ve örneği sunulabilir…
İşkence, bir insanlık suçudur ve dünyanın neresinde kime karşı yapılırsa yapılsın, tüm insanlığa yapılmış kabul edilen bir suçtur. Ne yazık ki, Türkiye’nin bu konuda ‘sicili’ kötüler arasında yer almaktadır.
Adalet Bakanı, Engin Ceber’in işkencede öldürülmesinden dolayı özür dilemiş.
Belki bir adım, ama yetmez…
İşkenceye karşı ‘sistematik’, ‘genelde’, ‘sürekli’ ve ‘münferit’ olamayan bir mücadele gerekli ve zorunludur.
İşkenceye karşı mücadele, yalnızca hükümetlere bırakılacak bir sorun değildir. Tüm ülke halkının mücadele etmesi gereken sorundur.
Çürüyen tüm toplumsal/yönetsel sistemlerin politik, kültürel ve ahlaki sorununun yarattığı bir sonuçtur işkence…
Ancak, günlük yaşamın ve siyasi iktidarların demokratikleşmesi, insan haklarına dayalı, hukukun üstünlüğünün egemen kılınması için verilecek mücadele, işkence ve işkenceciyi geriletip, giderek ortadan kaldırılabilir.
‘Kahrolsun insan hakları’ diyen bir mantık ve bunu ‘hoş gören‘ bir yönetim anlayışının işkenceye karşı mücadele etmesi beklenemez.
Evet, Ferhat Felçli, Serhat komada, Engin Ceber ölü…