Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Halklar kardeştir, teröre lanet olsun!

Gün geçmiyor ki, terör lanetinin acılarıyla güne uyanmayalım. Gaziantep'de bir düğüne yapılan bombalı saldırıyla 50 vatandaşımız hayatını kaybetti, 100'e yakın insan yaralı Şimdi biz yine aynı şeyleri yazacağız, aynı şeyleri dinleyeceğiz, hayat böyle mi devam edecek! Peki neden? Hiç düşünüyor musunuz? Vatan millet Sakarya edebiyatı arkasında bu acılarla yaşamak mı; vatan millet sevgisi? Artık resmin bütününü ve gerçeğini görmek zamanı! Önümüze koyan illüzyonların etkisinden kurtulalım! Yıllardır aynı terane, ama bir de ilerici, devrimci, sosyalist, demokrat çağdaş insanların dile getirdikleri, dile getirdikçe saldırılara uğradıkları hapislere atıldıkları, baskılandıkları bir şey var; BARIŞ

2007

 Bir kez olsun böyle düşünelim, hiç olmazsa hayal edelim.

Bir ülkede barış politikaları temel alınsa; demokratik gelişim özgürlükler var edilse, ekonomik işleyiş daha adil ve hakça bir paylaşım temelinde sürdürülebilse, insanın insanı sömürmediği, yok saymadığı ötekileştirmediği, farklıların zenginlik olarak kabul edildiği, evrensel insan haklarının yaşam bulduğu, hukuk ve adaletin her noktada var edildiği koşullar yaratılsa, komşu ülkeler ile ilişkilerimizi “yurtta sulh cihanda sulh” ilkesiyle iç işlerine karışmama prensibiyle sürdürsek ne terör kalır, nede yaşadığımız bu acılar…

Bu bağlamda belirleyici olan siyasal üst yapı, politikalardır.

Ancak sistem mutlu azınlığın varlığını sürdürmesi üzerine kurulup, bunun için de halkların vahşice sömürülmesi temelinde bir politikanın var edildiği koşullarda;  kan gözyaşı eksik olmamakta ve bu iğrençlik hamasi siyasetin vatan millet Sakarya edebiyatıyla kamufle edilmektedir.

Kapitalist sistem böyle bir sistemdir.

Bunun için barışı, demokrasiyi, özgürlükleri talep etmek; sistemi hedefler ve sınıfsal bir içerik taşır.

Ancak bu gerçek; farklı milliyetlerdeki, inanışlardaki, mezheplerdeki halkların kimliklerini yok saymak anlamına gelmez.

Herkesin farklılıklarını yaşayacağı ortak bir yaşamın örülmesi olası bir durumdur.

Bu gerçekliğin; vatan millet bayrak hamasetiyle hiçbir ilgisi yoktur.

Sürdürülen tekçilik söylemi; bu sistemi besleyen kan gözyaşı ve acılara neden olan terör illetinin besleyici damarı haline getirilmiştir.

Terörün, acıların, ölümlerin panzehri; ancak ve ancak  barış ortamının yaratılmasından geçer.

Bunu demokratik siyasetin talep etmesi, gerekli dönüşümleri yaratması ile yerine getirmek olasıdır, demokratik cumhuriyetler ile bu hayata geçirilebilir.

Dünyada birçok ülkede uzun yılar yaşanan terör eylemleri bu şekilde bertaraf edilmiştir. 

Tamda bu noktada geçen hafta sonu CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun teröre karşı mücadele konusunda dile getirdiği sözlere açıklık getirmek zamanıdır.

“Terörü bitirin, biz her türlü desteği verdik, vereceğiz”  şeklinde hükümete çağrıda bulunan Kılıçdaroğlu, eğer hükümetin savaş ve şiddet üreten güvenlikçi politikalarından bahsediyorsa; CHP’de artık savaştan şiddetten medet umanların tarafında demektir.

Ancak CHP’nin geçmişteki çeşitli konulardaki raporlarına ve görüşlerine baktığımız zaman, ifade edilmek istenenin; hükümetin son günlerde dile getirdiği “HDP ile ilişki kurmayacağız; toplantılarımıza çağırmayacağız” şeklindeki son tahlilde şiddeti ve çatışmaları kutsayan anlayışından farklı olduğunu düşünsem de, kafaları karıştıracak bir açıklama olarak, aydınlatılmalı, üzerinde durulmalıdır.

Durulmalıdır ki; siyasal iradenin savaş ve şiddet politikalarının yedeği haline düşülmemelidir.

Bu ülkede barışı savunmadan eşit yurttaşlık temelinde bir arada yaşama felsefesini olgunlaştırmadan bu terör denilen illetten kurtulmamız söz konusu değildir.

Bunun için CHP, anahtar bir parti olarak bu konuda daha çok sorumluk almalıdır.

Demokrasi cephesinin yaratılması adına sorumluluklarının ertelenemez bir noktaya geldiği gerçeğini bugün çok daha önemle hissetmekteyiz.

Denenmemiş, belki 2,5 yıl karşılıklı görüşmeler neticesinde hiçbir ölüm acısının yaşanmadığı günlerin referans düzeyinde olabileceği koşullar üzerinden demokratik siyaset ve parlamento düzeyinde barışa giden yolu açmak pekâlâ mümkündür.

Gaziantep’deki bu saldırının KCK’nın barış ve çözüm platformu açıkladığı; “hükümet isterse bir ay içerisinde Türkiye’ye barış gelir” şeklinde bir değerlendirme yapmasından sonra yaşanması oldukça manidardır.

Yine 10 Ekim’de, Ankara’da barış mitingine yapılan saldırı da KCK’nın çatışmasızlık ilan etiği bir dönemde gerçekleşmiştir.

Taşeronluğunu IŞİD’in yaptığı gerici güçlerin barış kavramına tahammüllerinin olmadığı çok net olarak ortadadır.

Siyasi iradenin de ısrarla bu gelişimden kaçması ayrıca manidardır.

Bunun için BARIŞ seslerini hep birlikte yükseltmeliyiz!

Denenmeyen tek yol kalmıştır; BARIŞ!

Şimdi BARIŞ zamanıdır!