Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

DİL SORUNLU, ANALİZ ŞİZOFRENİK!

2041
Bahar ve yaz ayları iç ve dış problemlerin artığı, yoğunlaştığı günler olarak geçti. Öyle anlaşılıyor ki bu problemler ve sorunlar bir süre daha yaşanacak ve tartışılacak.
 
Hepimizin bildiği bu sorunları, artan çatışmaları, savaşın eşiğine geldiğimiz komşu ülkelerle olan ilişkilerimizi tekrarlamayalım, daha sonra tartışmak üzere şimdilik bir kenara bırakalım.
 
Son zamanlarda Çanakkale gündemine yerleşen Biga İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekan vekili olduğunu öğrendiğimiz Prof. Dr. Hamit Palabıyık’ın kent ve kentliler üzerine söylediği sözleri yaptığı analizi bir kez de bu köşede değerlendirelim.
 
Hamit Palabıyık’ın Çanakkale ve Çanakkaleliler için söylediklerini çoğumuz neredeyse ezberledik. Bu nedenle bir kez daha tekrarlamayalım. Ancak kullandığı sıfatları, nitelemeleri, yazımızı anlaşılır kılacak ölçüde hatırlatalım. “Değişime direnen, kafayı çeken, aylak, gürültücü, işlerini savsaklayan, kafadan emekli vb.” İşte bay Palabıyık’ın Çanakkaleliler için kullandığı terminolojiden birkaç sözcük!...
 
Bu sözleri berber salonunda tıraş sırasını bekleyen birisi söylese mizah diye gülüp geçersiniz. Ancak Dekanlık görevi sürdüren, Prof. unvanlı bir şahsiyet söylediğinde değerlendirmeden, ciddiye almadan söylemin üzerinden atlayamazsınız.
 
Neyse işin özüne dönelim. Birincisi bay dekan, bu Çanakkale ve Çanakkaleliler analizini hangi ihtiyacı karşılamak üzere ve hangi proje kapsamında yapıyor. Çünkü bir akademisyen ve hatta Prof. Ünvanlı bir akademisyen bütün bir kenti ilgilendiren, etkileyen konularda ortaya, gelişigüzel konuşmaz. Mutlaka bir amaç ve neden olmalı diye düşünülür, bizde bu açıklamada amaç ve neden arıyoruz.
İkinci olarak böylesine toplumsal analizler yapılırken, bu analizlerin ve varılan sonuçların genel olarak bilimselliğine, özel olarak bilimsel yöntemin(yöntem bilim) uygulanıp uygulanmadığına, kullanılan araçların niteliğine, amaca uygun olup olmadığına(amaç-araç ilişkisi) bakılmalıdır.
 
Önce bu iki noktadan Hamit Palabıyık’ın açıklamalarını değerlendirdiğimizde birinci nokta için cevabı Hamit Palabıyık’ın kendisi veriyor; “suyu bulandırmak”,” tanınmak” diye. Ama biz onu “ suyu bulandırarak tanınmak” diye tercüme edebiliriz. Belki de magazinleştirilmiş bir popüler olma sevdası demek fazla abartılı olmaz sanırım. İkinci nokta ise bilimsellikten uzak, bilimsel yöntemle ilişkisiz, ortalığa, gelişigüzel, ciddiyetsiz bir söylem olarak değerlendirilebilir.
 
Başka bir açıdan Palabıyık’ın söylediklerini irdeleyelim; Çanakkalelileri değişime direndikleri için eleştiriyor. Peki bay Dekan Vekili değişim olarak neyi tanımlıyor: Yat Limanı ile Hastane!...
 
Hoca’nın değişim diye tanımladığı iki yatırım projesi. Eyvah Eyvah, bir Prof’un değişim diye ortaya koyduğu örneklere bakın.(Nedense Kaz Dağlarındaki altın arama faaliyetlerini atlamış.) Bir Prof’a yakışmayacak, mekanikleştirilmiş bir “değişim” perspektifi!... Ya da etki ile değişim arasındaki ilişkiyi bulanıklaştıran, politikaya göndermeler yapmanın üstü örtülü nafile çabası!... Bu nokta, değişim konusu, felsefi olarak ve her şeyden bağımsız olarak ayrıca değişimin iç ve dış dinamikleri, değişmenin yönü ve karakteri, güçleri, karşıt güçlerin direnç noktaları, direnme argümanları, ideolojiler ve politikalar, sosyal ve toplumsal etkileri ve özellikleri açısından bir tartışma konusudur; hatırlatarak burayı geçiyoruz.
 
Bay Hamit Palabıyık’ın söyledikleri ekonomik kriterler açısından; “tembellik, işleri savsaklama vb.” gibi tanımlamaların, örneğin milli hasılaya etki ve katkısı, diğer kentlerle kıyaslandığında somutlamadan uzak, verilerden yoksun, ciddiye alınmayacak bir soyut belirleme(!) olarak kendini değersiz kılan bir ifadedir!...
 
Demokratik değerler açısından; bir kentin yaşama biçimine, saygı çerçevesini zorlayan bir anlatımdır.
Hukuk açısından; “nefret söylemi” olarak değerlendirebileceğimiz bir anlatımdır.
 
Sosyokültürel açıdan; içinde yaşadığı kentin, tarihsel, sosyal, kültürel, toplumsal özelliklerinden ve değerlerinden bi haber olma hali, canlı hayatı kendi kafasına uyarlama, sübjektivizmidir.
 
Üniversite-kent ilişkileri açısından; provokatif, tahrip edici, dağıtıcı bir söylem tarzıdır.
 
Sosyal psikoloji açısından; kentin değerleri, yaşama biçimi karşısında ezilme, rahatsız olma halidir.
Toplamı üzerinden bir cümle ile özetlersek; dil sorunlu, analiz şizofreniktir.
 
Bu anlayış, bu söylem sanırım Rektör Sedat Laçiner’in göreve başladığı günlerde söylediği üniversiteyi uluslararası bir düzeye kavuşturma perspektifi ile de örtüşmeyen bir niteliksizliğin göstergesidir.
Ancak belirtmeliyiz ki; rektörlüğün Hamit Kocabıyık’ın Çanakkaleliler için kullandığı ifadeleri “ifade özgürlüğü “kapsamında değerlendirmesi, bilim adamının düşüncelerini açıklama özgürlüğüne vurgu yapması mızrağı çuvala sığdırma gayretinin beceriksiz inandırıcı olmayan bir versiyonudur.
Kent halkını aşağılamak, hakaret etmek nefret söylemi ile günlük yaşamını yargılamak “ifade özgürlüğü”, bilim adamının düşüncelerini özgürce açıklaması olarak değerlendirilemez.
 
Çanakkale halkı böylesi martavalları yutmaz.
 
Biz, Çanakkale’de görev yapan Prof ünvanlı akademisyenlerden bilimsel dergilerde yayınlanan bilimsel makaleler bekleriz, yoksa suları bulandıran hocalar değil. Altın simsarları zaten yeterince Çanakkale’nin sularını bulandırarak içilmez hale getiriyorlar.
 
Son sözümüz; Hamit Palabıyık’ın Çanakkaleliler için yakıştırdığı “istemezükçüler” ilgili bir gönderme yapalım.
 
Kazdağlarında altın aranmasını bütün kalbimiz ile bütün gücümüz ile “istemezük” diye ret ediyoruz.
Bu da böyle biline!...