Bu psikoloji seçimi çıkaramaz.
AKP Çanakkale 1. sıra milletvekili adayı, Ankara Belediyesi üzerinden AKP’li belediyelere rüşvet mantığı ile attığı ilk adımının ardından tehdit kokulu, şiddet dilinden bir manzume ile Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’a göndermeler yaparak dikkatleri başka yönlere çekmeye çalışsa da, esasında psikolojisinin seçimleri zor çıkaracağını göstermektedir.
Belediye Başkanı Ülgür Gökhan kendisini tanımadığını söyleyince üstenci bir dille, komplekslerini ortaya çıkaran, hani ‘ben nasıl olur da tanınmam’ psikolojisiyle; Gökhan hakkında sağlığını kaybetmekten başlayıp, kötü niyetli yalancı, iftiracı siyaset anlayışına kadar ithamlar da bulunarak, yağdı gürledi.
Bu kadar gürleyince; otomatik olarak üslup da, bir tehdide ve şiddet dilinin tarzına dönüşüvermişti.
Gökhan, bu tarza; nezaketle bir nevi insanlık dersi vererek cevap verdi.
Turan’ın, Çanakkale’de böylesi bir başlangıcı; içersinde bulunduğu sıkıntılı ruh halinin dışa vurumu olarak açıklanabilir ancak!
Zaten kendi ifadelerinde de bu ruh halini ortaya koyan tespitler açık ve net olarak görülmektedir.
“Bundan sonra tek derdimiz marka değeri en yüksek şehir olmasına rağmen ciddi sorunları olan Çanakkale`mize hizmet etmektir. “değerlendirmesiyle Turan, 13 yıllık AKP hükümetinin Çanakkale için hizmetlerinden memnuniyetsizliğinin bilinçaltındaki sıkıntıyı açığa vurmaktadır.
Çanakkale ‘de ciddi sorunların varlığını itiraf etmek, aynı zamanda 13 yıldır AKP’nin Çanakkale için gerekli hizmetleri yerine getirmediğini deklere etmektir.
Bunu ilk yapan Bülent Turan değildir, AKP aday adaylarından bazıları da aynı kapsamda değerlendirmeler yapmıştır.
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
Hele bir de buna Çanakkale adaylığının dayatmayla, AKP Çanakkale örgütünün iradesinin dışında belirlenmesinin getirmiş olduğu, memnuniyetsizlikler eklenince herhalde psikolojik dengesi bazı erozyonlara uğradı.
Örgütünün kendisine sahip çıkması adına savunduğu argümanlar da yaşanan problemin temeline ilişkin içerikten yoksun olunca; verilmek istenen siyasi destek de karşılık bulamamıştır.
Bugün AKP içersinde yaşanan sorun Bülent Turan’ın Çanakkaleli olup olmadığı konusu değildir.
AKP il örgütünün yapmış olduğu açıklamada yaşanan tepkileri bertaraf etmek adına; Bülent Turan’ın Çanakkaleli olup olmadığı üzerinden bir tartışma başlatılmıştır.
Annesi, babasının Lâpseki’de oturmasından tutun, eşinin Çanlı olmasına kadar siyasette hiçbir değer taşımayan bir memleketçilik değildir; tepkilere neden olan.
Sorun; başta 32 aday adayının onlara destek verenlerin bu temelde yapılan muhtelif çalışmaların yok sayılarak, temayül denilen olayın hiçbir noktasında bulunmayan bir adayın piyangodan çıkar gibi, AKP’ye gönül vermiş insanlara dayatılmasıdır.
Demokrasi kavramı Çanakkale’de AKP tarafından bir kez daha ıska geçilmiştir.
Sorun budur…
Bülent Turan hafta sonu Çanakkale’ye gelerek, görmeye alıştığımız şovlardan biri gerçekleştirildi.
Aklıma Mehmet Daniş’ın belediye başkanlığı seçimlerinde İstanbul’da belediye başkan adaylarının tanıtıldığı etkinlikten sonra GESTAŞ feribotlarının düdüklerini çala çala gelip, iskele meydanında yaptığı şov aklıma geldi.
Bu başlangıçlar AKP’ye pek yaramıyor; hele hele minibüs, oyun parkı ve futbol sahası vaatleriyle üstelikte sadece yandaş belediyelere yandaş belediye bütçelerinden yapılıyorsa milletvekilliği vizyonu artık tartışılır bir hal almıştır.
Bu dava, sorumluların aklanmasının aracı olmamalıdır.
İş kazası ve iş cinayetlerinde Avrupa’da birinci dünyada üçüncü olduğumuz bir ülke olarak bugün Soma’da 301 madencinin yaşamını yitirmesine neden olan katliamın ilk duruşması yapılacak.
İş cinayetleri anlamında dünyanın en önemli davası olan bu dava da, daha şimdiden sorumlularının aklanması için gerekli çabaların oluşturulduğunu görmekteyiz.
Her şeyden önce, bu katliama neden olan gerçek sorumlular zaten devre dışı bırakılmışlardı, dava konusu bile yapılmadılar.
Özelleştirme ve arkasından gelen taşeronlaştırmayla daha çok kazanmak adına iş güvenliğini yok sayan politikalar ve bu politikaların sorumlularının ne yazık ki bu davada adları bile anılmamaktadır.
Yine yargılananların ifadelerinin mahkeme önünde değil, cezaevinden bilgisayar sistemi ile alınması ayrıca mağdurların bulunduğu yerlerdeki mahkemelere ifade verip tanıklık edecek olmaları işin başlangıcında yaşanılan katliamın ortaya çıkarılmasını engellemek adına alınan tedbirler olarak gözükmektedir.
Yine alınan bir tedbir var ki; o da halka karşı alınmış olup, gerçek sorumlularının yargılanması talebi başta olmak üzere kamuoyu ilgisini canlı tutmak adına duyarlılık gösteren vatandaşlar mahkeme salonunun 1 km yakınına dahi yaklaştırılmamak üzere polisiye tedbirler unutulmamıştır.
Öyle anlaşılıyor ki; 301 maden emekçisinin vahşi sömürü koşullarında ölümlerini görmek istemeyenler, bu gerçeği gündeme getireceklere copu gazı uygun bulan bir egemenler adaletinin örneğini bir kez daha ortaya koyacaklar.
1 Mayıs yaklaşıyor, bu 1 Mayıs’ı en kitlesel şekilde iş kazası ve iş cinayetlerine karşı insanca yaşam ve çalışma koşulları için taşeron uygulamalara, ve her türlü sömürü yasasına karşı mücadeleye dönüştürmek adına ‘Her yer Taksim her yer direniş’ ruhu ile yapılacak mücadelenin ilk adımı şimdi Soma’da atılacaktır.
7 Haziran seçimlerine bu bilinç ile hazırlanmak 7 Haziran seçimlerinde demokrasi ve emek güçlerinin %10 barajını yerle bir ederek yeni bir yaşam için başlangıç yapmaları halklarımız için son derece önem kazanmıştır.
Tüm yaşanılanlar bunu göstermektedir.