Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

“Oslo Süreci” Yeniden Ve Daha Çok!

1846
Onca derdin, sıkıntının, şiddetin, artan çatışmaların, ölümlerin, ağıtların arasında CHP Genel Başkan Yardımcısı Sayın Haluk Koç’un ortaya sürdüğü, gündeme taşıdığı “yepyeni” Oslo belgelerinin milletçe tartışıp durduk!...
 
Prof. Haluk Koç Oslo görüşme tutanaklarını siyasetin gündemine taşıyarak özellikle yaşadığımız dönemin karmaşası ve kaosu içerisinde neyi hedeflemiş olabilir?
 
Barışı mı?
 
Çatışmaların durması mı?
 
Yoksa şiddet dilinin ve yöntemlerinin tırmandırılmasını mı? Anlayan beri gelsin…
 
Yoksa bizim görmediğimiz, anlayamadığımız, CHP’nin kitle tabanını genişletmek amacına yönelik üst düzeyde bir propaganda, bir polemikçilik yöntemi ile mi karşı karşıyayız.
 
Ortaya konulan ve herkesçe bilinen bu belgeler, belge üzerinden yapılan açıklamalar barış adına, demokratikleşme adına, normalleşme adına neyi amaçlıyor?
 
Durumu sadeleştirerek değerlendirdiğimizde elde kalan 0`dan başka neyi ifade ediyor?
 
Çözüm adına hangi değere, hangi yeni yönteme karşılık geliyor?
 
Oslo süreci, AKP’nin Kürt Sorununu çözmede attığı, içeriğinden ve sonuçlarından bağımsız olarak en olumlu ve doğru adımlardan biridir.
 
Aslında gerçekten Sosyal Demokrat bir partinin, Oslo sürecinin neden sonuçsuz kaldığı, neden sürdürülmediği/sürdürülemediği sorusunu sorması ve tartışmayı buradan üretmesi, topluma mal etmesi gerekirken, bugünkü ele alış tarzı şaşırtıcı olmaktan öteye, şiddetin ve çatışmaların genişlemesine, psikolojik zemin oluşturmasına katkı sunan bir sonuca hizmet etme sonucunu beslemiştir.
 
Haluk Koç’un belgeleri açıklama ve tartışma gündemine taşıma gerekçeleri, bu konuda söylediği bütün sözler, yaşadığımız döneme katkı sunmayan, sorunu çözmeye ve çözüm yolunu göstermeye yetmeyen, ikna edici olmayan bir retorik, nafile bir çıkış, toplumsal karşılığını yaratmayan bir çaba olarak sönümlenmiştir.
 
Şiddet yöntemlerini, baskı ile sorunu çözme(!) ifadelerini MHP zaten ortaya koydu. MHP için çözüm; OHAL ve Sıkıyönetim!...
 
Bu önermeyi tartışmaya gerek yok; denenen, uygulanan ve sorunu çözmeyen bir yöntem olduğunu sanıyorum büyük bir çoğunluk biliyor.
 
AKP, çatışmacı bir dil ve yöntemi zaten uyguluyor. Askeri yöntemleri yalnızca PKK’ye karşı uygulamakla yetinmiyor(bu izah edilebilir bir durumdur), sivil alanı, sosyal ve kültürel alanı, siyaset alanını militarize etmekten de geri durmuyor.
 
Burada CHP’nin Oslo sürecini hangi gerekçe ile olursa olsun eleştirel bir üslup ile gündeme taşıması, evrensel Sosyal Demokrasi ilkeleriyle örtüşmediği gibi, çelişki ve çatışmaların yaşandığı, iç ve dış gelişmelerin birbirini etkileyerek savaş tehdidini ve tehlikesini büyüttüğü, verili duruma da çözüm açısından olumlu bir katkı yaptığı söylenemez.
 
Perspektifini yalnızca terminolojik terör tanımlaması ile sınırlayan, yaşanan süreci etkileyen uluslararası, bölgesel, ulusal ve yerel çatışan güçlerin bağlantılarını, çelişkilerin “iç” ve “dış” ilinti, bağlantı ve etkileşimini reddeden, görmeyen, hesaba katmayan bir mantıksal kurgu çözüme değil çözümsüzlüğü; barışa değil çatışma ve savaşa, demokratikleşmeye değil totaliterleşmenin yoğunlaşmasına hizmet eder.
 
Bugün yeniden ve daha çok Oslo istemek gerekiyor. Her konunun, her önermenin, her talebin özgürce, ön koşulsuz tartışılmasını istemek gerekiyor.
 
Bu sürecin, Oslo sürecinin hangi nedenlerle, niçin, kimin tarafından sona erdirildiği, sabote edildiği sorgulanmalıdır.
 
Yan tutmadan, taraf tutmadan sorumlu olanlar, süreci baltalayanlar tartışılmalı ve ortaya çıkarılmalıdır.
Yoksa Oslo sürecinde ileri sürülen öneri ve taleplerin orasından burasından çekiştirerek, yapılan bir doğrudan yanlış çıkarma hayretine girerek, gerçekçi olmayan bir polemik tarzı ile barışa, demokratikleşmeye hizmet edilemeyeceği gibi, en azından Sosyal Demokrasi ilkeleri de savunulamaz.
Sonuç olarak, yeniden ve daha çok Oslo süreci gibi adımlara ihtiyaç var.
 
Emperyalist merkezlerin çıkarları, komşu ülkelerdeki gelişmeler, artan çatışmalar ve şiddet, Türkiye’ye biçilen ve AKP Hükümetinin de büyük bir hevesle üstlendiği rol bir bütün olarak ele alındığında, tüm siyasi ve toplumsal aktörlerin sorumluluklarının arttığını, daha somut bir barış ve demokratikleşme programı etrafında birleşmeleri gerektiğinin hayati derecede önemli olduğunu söylemenin en temel adımlardan birisi olarak değer kazandığını ifade edebiliriz.
 
Ülkede ve bölgede yaşanan olaylar, çatışan ve çatıştıran/çatıştırmak isteyen güç merkezleri arasında çeşitli biçimler altında ilişkilerin olduğu, karşılıklı bir etkileşimin varlığını, tutulan pozisyonların hızla değiştiğini, yenilendiğini gören, anlayan bir politik ve örgütsel mücadele hattını örmek; barış, demokratikleşme ve ölümlerin sonlanmasını sağlayacak tek çıkış yolu gibi görünüyor.