Ensar İlyasoğlu

ensarilyasoglu@gmail.com

“Orada Kimse Yok Mu?”

2154
‘99 Marmara depreminin yıkıntıları arasından yükselen; “Orada kimse yok mu?”/ “Sesimi duyan var mı?” çığlığı, bugün bile, üzerinden sekiz yıl geçmesine karşın, kulaklarımızda yankılanıp duruyor…
“Orada kimse yok mu?” diye haykıran ses; yalnızca çaresizliğini, bir ‘umut’, bir ‘can’ arayışını duyurmuyordu. Soruyor, sorguluyor ve uyarıyordu da!.. Herkese, özellikle de ‘erk’ ve yetki sahiplerine sanki bir ‘duyarlılık’ çağrısında bulunuyordu…
O çığlık, yalnızca, ‘o an’a ilişkin bir feryat değil, gelecek olası depremlere yönelik ‘sorumluluk’ ve ‘duyarlılık’ isteyen bir uyarı gibiydi de. Ve sanki bugüne, yani sekiz yıl sonrasının vurdum duymazlığına bir ‘son söz’, anlamlı bir ‘özet’ gibi değil miydi, bu çığlık, bu feryat!..
Evet, şimdi bir başka ses, bir başka çığlık duyuyoruz…
Denizi’nin zemin araştırmasını yapan ekipten, Prof. Naci Görür; “Orada(o yetkili makamlarda) kimse yok mu?” diye soruyor ve devam ediyor: “Bir bilim insanı olarak, pes ettim! Teslim oluyorum!”
Bir bilim insanını isyan ettiren, O’nu ‘teslim alan’, ‘oradakiler’ olası bir felaketin ‘baş sorumluları’ olmayacaklar mı?
Sekiz yıl önce yıkıntılar arasından “orada kimse yok mu” diye haykıran ses ile bugün Naci Görür’ün çığlıkları aynı tehlikeye işaret etmekte ve aynı noktada kesişmektedir.
Her iki ses kendisini duyacak kulak, makam, duyarlılık aramaktadır.
Şimdi bu iki anlamlı çağrı ve ‘ses’in kulaklarımızda ve yüreklerimizde bıraktığı izle soruyoruz; sekiz yıl içerisinde neler yapıldı, hangi önlemler alındı, hangi projeler uygulandı?
Bilmek ve öğrenmek bu ülke yurttaşlarının hakkı değil mi?
Ya Çanakkale?
Birinci derece deprem kuşağında tanımlanan ilimizde olası bir deprem için, hangi hazırlıklar yapıldı?
Toplum olası bir depreme hazırlanıyor mu?
Eğitici-öğretici çalışmalar yapılıyor mu?
Her yerden ‘pıtrak’ gibi inşaatlar yükselirken, ‘yapı denetim’ mekanizmaları işletiliyor mu?
Ve en önemlisi, kamu binaları depreme dayanıklı mı? Bu konuda neler yapıldı?
Hastaneler, okullar ve diğer kamu binalarının durumu ne?
Eğer, söz konusu bu yapılar, güçlendirilerek depreme dayanıklı duruma getirilmişse, yetkililer bunu kamuoyuna açıklamalıdır. Ya da, yapılan ve yapılacak çalışmalar konusunda, kent halkına doğru bilgiler verilmelidir.
Yaşama hakkı, güvenlik içinde ve korkusuzca yaşama hakkı en temel evrensel insan hakkı olmasının yanı sıra, bir yurttaş hakkıdır!..
Bu hakların güvenceye alınması, yaşanabilir kılınması yönetim erkinin sorumluluğundadır.
Oysa, gelinen noktada, yaşanan onca acıya ve yıkıma rağmen, bilim insanlarını bile çıldırma derecesine getiren bir duyarsızlıkla karşı karşıyayız.
Rant ve kâra yönelik yapılanma bütün hızıyla devam ediyor…
Sanki, görünmez(!) bir el, tüm acılarımızı, deprem ‘anılarımızı’ belleklerimizden silmek istiyor…
Biz bilgi istiyoruz; toplum bilgilenmek istiyor…
Bu şehirde ve konutlarımızda korkusuzca ve güvenlik içinde yaşamak istiyoruz.
Ve bunun içindir ki; “Orada (o yetkili makamlarda) kimse yok mu?”/ “Sesimizi duyan var mı?” diye soruyoruz/sormaya devam edeceğiz!..